DP'nin Yerinde Bir Kararı
Başlık:
DP'nin Yerinde Bir Kararı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12950, ss. 1, 5
Tarih:
1959-08-23
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
D.P.’nin yerinde bir kararı
Bülent ECEVİT
20 Ağustos günkü Hürriyet gazetesinde şu haberi okuduk:
«D.P. Genel Başkanı, Başvekil Adnan Menderes imzası ile Demokrat Parti teşkilâtına yeni bir tamim gönderilmiştir.
«Bu tamimde muhalefet mensuplarının yurt gezilerinden bahsedilerek, bunların bütün memleket sathında hürriyet adına hürriyeti yok etmek yolunda gayretlerine başlamak üzere oldukları, D.P. lilerin muhalif fitne ve fesatçıların her yer de karşılarına dikilerek iftira ve yalanlarını yüzlerine vurmaları ve vatandaşları olup bitenlerden haberdar etmeleri istenmektedir.
«Bu maksatla bütün mebusların seçim bölgelerinde kaza, nahiye ve mümkün olan köyleri dolaşmaları, seçimi D.P. nin kaybettiği yerlerde de bu işle vazifelendirilen mebusların dolaşmaları bildirilmektedir.»
Bir gün sonra, parti organları da, D.P. li milletvekillerinin, bilhassa seçim kazanamadıkları illerde geziye çıkacaklarını, resmen açıkladılar.
Demokrasiye inananlar için, demokrasinin memlekette kökleşmesini isteyenler için, bu haberler sevindirici olmalıdır.
Genelgedeki dilin yakışıksızlığı, genelgeye hâkim olan siyasal anlayışın sakatlığı pek önemli değildir. Başka türlü bir dil ve anlayış, D. P. nin yüksek yöneticilerinden henüz beklenemezdi.
Önemli ve sevindirici olan, bu yöneticilerin, böyle bir parti çalışması ihtiyacını duymuş, daha doğrusu, halkın demokratik anlayış ve davranışının onlara bu ihtiyacı duyurmuş olmasıdır. «Söyleyene değil, söyletene bak» ılmalıdır!
D.P. iktidarının başındakiler, son günlere kadar, seçimler arasında hemen her türlü siyasal parti çalışmalarının durmasına taraftar idiler. Seçim kampanyası sona erer ermez, muhalefet partilerinden, yurttaşlar arasındaki kanunî ve demokratik siyasal çalışmalarını tatil etmelerini bekler ve isterlerdi. Bu isteklerine boyun eğilmeyince sinirlenir, gazaba gelir, tehditler savurur, hiç bir demokratik memlekette rastlanamayacak baskı tedbirlerine baş vururlardı. 1959 ilkbaharında bu tedbirler, en ileri bir tedhişçilik ölçüsüne varmıştır.
İktidar partisi yöneticileri isterlerdi ki, muhalefet, seçimden seçime 4 yıl, kösesine çekilip otursun; iktidar partisinin milletvekilleri de tatillerde özel işleriyle meşgul olmak, bol bol dinlenip eğlenmek, yurt dışında gezinmek böylece rahatlıklarına ve bu rahatlığı kendilerine sağlıyan önderlerine şükretmek imkânını bulsunlar!. Sadece liderler, çoğu siyasal düşüncelerle tertiplenen törenlerdeki konuşmalarıyla, Devlet Radyosunun tek yönlü yayınlarıyla, 4 yıl durmadan, muhalefete diledikleri gibi hücum edebilsinler, kendilerine hiç cevap verilmeksizin, her türlü iddia ve ithamlarda bulunabilsinler, halkı rahat rahat aldatıp avutabilsinler, hattâ — bahar başlarında görüldüğü gibi — kendi kendilerini putlaştırabilsinler!
İstedikleri bu idi.
Ama bu istekleri gerçekleşemedi. Bu isteği gerçekleştirmeğe ne kendi güçleri yetti ne halkın demokrasi anlayışı elverdi.
Türk halkı anlamıştı ki, demokrasinin işlemesi, seçimlerin muntazaman ve dürüst bir şekilde yapılmasına olduğu kadar, seçimler arasında iktidarın günü gününe denetlenmesine, milletvekillerinin kendilerine vekâlet vermiş seçmenlerle sık sık temas edip konuşarak onların dert ve meselelerini aralıksız izlemelerine ve bilhassa muhalefetin, iktidardan şikâyetlerini, memleket idaresi üzerindeki tenkidlerini yurttaşa her vesileyle ulaştırabilmesine bağlıdır.
Böyle bir sıhhatli demokrasi anlayışının tabii tezahürlerine baskı ile engel olamayınca, iktidar partisi, nihayet artık kendisi de o tezahürlere ayak uydurmak ihtiyacını duymuş görünüyor.
Sevindirici olan, işte budur! Muhalefet gibi iktidar da seçmenin ayağına giderse, muhalefeti hareketsiz bırakmağa çalışacak yerde kendisi de — kullanılan imkânlarda eşitlik dışına çıkmaksızın — muhalefet kadar hareketli olursa, gerçek hakem durumundaki halkın huzurunda, yapılanların ve yapılmayanların hesabını vermeğe gayret etmek, halkın ve muhalefetin dertlerini, şikâyetlerini yerinde görüp dinlemek yolunu seçer, kendisi için bundan başka çıkar yol kalmadığını idrak ederse, rejim meselelerimiz kısa zamanda belki kendiliğinden hâl yoluna girebilir.
Hele, gerek milletvekili gerek teşkilât mensubu olarak, Demokrat Partililerin, her yerde, muhalefet hatipleri karşısına çıkmaları çok yerinde bir düşüncedir. Gönül ister ki bu düşünce tam mânasiyle gerçekleşebilsin de, D.P. liler, meselâ, iktidar organı bir gazetede «pflâster hikâyesi» diye alaya alınarak geçiştirilmek istenen taşlama ve tuzak hâdiselerinin içyüzünü muhalefet hatiplerinden işitebilsinler; bu hâdiselere dair gizli toplantılarda önderlerinin kendilerine vermiş oldukları «tatmin edici» izahatı, muhalefete karşı halkın huzurunda da tekrarlayıp, bu izahatla halkı ne derece tatmin edebileceklerini bizzat görsünler!
Böyle bir çalışmanın, bu türlü temasların ve mücadelenin sonucunda, eminiz ki, iktidar partisinin birçok ileri gelenleri, Türk halkının demokratik anlayış ve davranışına daha saygılı olmak gerekliliğini kavrayacaklardır.
Bu gerekliliği kavradıktan sonra da, belki, kendi demokrasi anlayışlarını bile değiştirmek zorunda kalabilecekleri gibi, teşkilâta yolladıkları — yazımızın başında bahsi geçen — genelgedeki dille konuşup yazışmanın yakışıksızlığını, bunun Türkiye’de geçer dil olmadığını, ancak kendilerini küçük düşürdüğünü, hele böyle bir dille Devlet Radyosunda D. P. propagandası yapmanın kendi itibarlarını büsbütün sarsmaktan başka bir şeye yaramadığını da farkedebileceklerdir.
D.P.’nin yerinde bir kararı
Bülent ECEVİT
20 Ağustos günkü Hürriyet gazetesinde şu haberi okuduk:
«D.P. Genel Başkanı, Başvekil Adnan Menderes imzası ile Demokrat Parti teşkilâtına yeni bir tamim gönderilmiştir.
«Bu tamimde muhalefet mensuplarının yurt gezilerinden bahsedilerek, bunların bütün memleket sathında hürriyet adına hürriyeti yok etmek yolunda gayretlerine başlamak üzere oldukları, D.P. lilerin muhalif fitne ve fesatçıların her yer de karşılarına dikilerek iftira ve yalanlarını yüzlerine vurmaları ve vatandaşları olup bitenlerden haberdar etmeleri istenmektedir.
«Bu maksatla bütün mebusların seçim bölgelerinde kaza, nahiye ve mümkün olan köyleri dolaşmaları, seçimi D.P. nin kaybettiği yerlerde de bu işle vazifelendirilen mebusların dolaşmaları bildirilmektedir.»
Bir gün sonra, parti organları da, D.P. li milletvekillerinin, bilhassa seçim kazanamadıkları illerde geziye çıkacaklarını, resmen açıkladılar.
Demokrasiye inananlar için, demokrasinin memlekette kökleşmesini isteyenler için, bu haberler sevindirici olmalıdır.
Genelgedeki dilin yakışıksızlığı, genelgeye hâkim olan siyasal anlayışın sakatlığı pek önemli değildir. Başka türlü bir dil ve anlayış, D. P. nin yüksek yöneticilerinden henüz beklenemezdi.
Önemli ve sevindirici olan, bu yöneticilerin, böyle bir parti çalışması ihtiyacını duymuş, daha doğrusu, halkın demokratik anlayış ve davranışının onlara bu ihtiyacı duyurmuş olmasıdır. «Söyleyene değil, söyletene bak» ılmalıdır!
D.P. iktidarının başındakiler, son günlere kadar, seçimler arasında hemen her türlü siyasal parti çalışmalarının durmasına taraftar idiler. Seçim kampanyası sona erer ermez, muhalefet partilerinden, yurttaşlar arasındaki kanunî ve demokratik siyasal çalışmalarını tatil etmelerini bekler ve isterlerdi. Bu isteklerine boyun eğilmeyince sinirlenir, gazaba gelir, tehditler savurur, hiç bir demokratik memlekette rastlanamayacak baskı tedbirlerine baş vururlardı. 1959 ilkbaharında bu tedbirler, en ileri bir tedhişçilik ölçüsüne varmıştır.
İktidar partisi yöneticileri isterlerdi ki, muhalefet, seçimden seçime 4 yıl, kösesine çekilip otursun; iktidar partisinin milletvekilleri de tatillerde özel işleriyle meşgul olmak, bol bol dinlenip eğlenmek, yurt dışında gezinmek böylece rahatlıklarına ve bu rahatlığı kendilerine sağlıyan önderlerine şükretmek imkânını bulsunlar!. Sadece liderler, çoğu siyasal düşüncelerle tertiplenen törenlerdeki konuşmalarıyla, Devlet Radyosunun tek yönlü yayınlarıyla, 4 yıl durmadan, muhalefete diledikleri gibi hücum edebilsinler, kendilerine hiç cevap verilmeksizin, her türlü iddia ve ithamlarda bulunabilsinler, halkı rahat rahat aldatıp avutabilsinler, hattâ — bahar başlarında görüldüğü gibi — kendi kendilerini putlaştırabilsinler!
İstedikleri bu idi.
Ama bu istekleri gerçekleşemedi. Bu isteği gerçekleştirmeğe ne kendi güçleri yetti ne halkın demokrasi anlayışı elverdi.
Türk halkı anlamıştı ki, demokrasinin işlemesi, seçimlerin muntazaman ve dürüst bir şekilde yapılmasına olduğu kadar, seçimler arasında iktidarın günü gününe denetlenmesine, milletvekillerinin kendilerine vekâlet vermiş seçmenlerle sık sık temas edip konuşarak onların dert ve meselelerini aralıksız izlemelerine ve bilhassa muhalefetin, iktidardan şikâyetlerini, memleket idaresi üzerindeki tenkidlerini yurttaşa her vesileyle ulaştırabilmesine bağlıdır.
Böyle bir sıhhatli demokrasi anlayışının tabii tezahürlerine baskı ile engel olamayınca, iktidar partisi, nihayet artık kendisi de o tezahürlere ayak uydurmak ihtiyacını duymuş görünüyor.
Sevindirici olan, işte budur! Muhalefet gibi iktidar da seçmenin ayağına giderse, muhalefeti hareketsiz bırakmağa çalışacak yerde kendisi de — kullanılan imkânlarda eşitlik dışına çıkmaksızın — muhalefet kadar hareketli olursa, gerçek hakem durumundaki halkın huzurunda, yapılanların ve yapılmayanların hesabını vermeğe gayret etmek, halkın ve muhalefetin dertlerini, şikâyetlerini yerinde görüp dinlemek yolunu seçer, kendisi için bundan başka çıkar yol kalmadığını idrak ederse, rejim meselelerimiz kısa zamanda belki kendiliğinden hâl yoluna girebilir.
Hele, gerek milletvekili gerek teşkilât mensubu olarak, Demokrat Partililerin, her yerde, muhalefet hatipleri karşısına çıkmaları çok yerinde bir düşüncedir. Gönül ister ki bu düşünce tam mânasiyle gerçekleşebilsin de, D.P. liler, meselâ, iktidar organı bir gazetede «pflâster hikâyesi» diye alaya alınarak geçiştirilmek istenen taşlama ve tuzak hâdiselerinin içyüzünü muhalefet hatiplerinden işitebilsinler; bu hâdiselere dair gizli toplantılarda önderlerinin kendilerine vermiş oldukları «tatmin edici» izahatı, muhalefete karşı halkın huzurunda da tekrarlayıp, bu izahatla halkı ne derece tatmin edebileceklerini bizzat görsünler!
Böyle bir çalışmanın, bu türlü temasların ve mücadelenin sonucunda, eminiz ki, iktidar partisinin birçok ileri gelenleri, Türk halkının demokratik anlayış ve davranışına daha saygılı olmak gerekliliğini kavrayacaklardır.
Bu gerekliliği kavradıktan sonra da, belki, kendi demokrasi anlayışlarını bile değiştirmek zorunda kalabilecekleri gibi, teşkilâta yolladıkları — yazımızın başında bahsi geçen — genelgedeki dille konuşup yazışmanın yakışıksızlığını, bunun Türkiye’de geçer dil olmadığını, ancak kendilerini küçük düşürdüğünü, hele böyle bir dille Devlet Radyosunda D. P. propagandası yapmanın kendi itibarlarını büsbütün sarsmaktan başka bir şeye yaramadığını da farkedebileceklerdir.
Koleksiyon
Alıntı
“DP'nin Yerinde Bir Kararı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1054 ulaşıldı.