"Cenkçi"ler
Başlık:
"Cenkçi"ler
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12938, ss. 1, 5
Tarih:
1959-08-11
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
“CENKÇI,,ler
Bülent ECEVİT
AMERİKALI büyük insan Thoreau, geçen yüzyıl,
«İnsanları haksız yere hap seden bir idarede, haklının yeri de hapishanedir», demişti...
Dün de «Ulus», yüzyıl sonra, Thoreau’nun acı fakat doğru mantığına uyarak, bir değerli üyesini daha hapishaneye yolladı. Saat 11,30 da Ankara Merkez Cezaevinin yeşil demir kapıları, 24 yaşında, 2 aylık evli, tertemiz, dürüst, iyi bir insanın, Beyhan Cenkçi'nin üstüne, belki 22 aylığına, belki daha uzun bir süre için kapandı.
Onu uğurlamağa gelen dostları, kapanan hapishane kapısının dışında kalınca, içlerinde üzüntü kadar imren de duydular. Çünkü, «insanları haksız yere hapseden bir idarede, haklının yeri de hapishane» idi...
Beyhan Cenkçi’ye mahkûmiyeti kesinleştikten sonra varmış bir genç gelinle üzüntünün ve gururun düğümünde yüreği bağlanmış bir anne. Kavaklıderenin mütevazı bir evinde yaşlarını içlerine akıttıkları gözlerle biribirlerine «Allah kavuştursun» dediler.
Gözlerinin yaşını içlerine akıtmağa söz vermişlerdi. Çünkü Beyhan Cenkçi'nin, bir suçlu gibi değil, yurd hizmetine giden bir «cenkçi» gibi uğurlanması gerektiğini, kendilerinin de o Cenkçi kadar cesur ve dayanıklı olmaları gerektiğini biliyorlardı.
Beyhan Cenkçi, her şeyi, her hâli ile, insanlara davranışı ile, mertliği, dürüstlüğü ile, bilgisi ve zekâsı ile, temiz gazeteciliği ile, sanatçılığı ile, kendi kendine saygılı bir toplumun öğüneceği, üstüne titreyeceği bir genç insandır. Ve gene kendi kendine saygılı bir toplumun, Türk toplumunun, ahlâk ve doğruluk ölçülerine göre, suçsuz bir insandır. Suçsuz, şerefli, haklı bir insandır. Dün yanlarına gittiği Metin Toker, Ülkü Arman gibi suçsuz, şerefli, haklı...
Öyle ola ola Beyhan Cenkçi'yi, ve onun gibi nice gazeteciyi, hapishaneye yollayan yargıçlara bir şey diyemeyiz. Beyhan Cenkçi ve onun gibi başka şerefli ve dürüst gazeteciler için verdikleri mahkûmiyet kararlarından belki kendileri de rahatsızdırlar. Belki ellerindeki adalet terazisinin bir kefesine vicdanî kanaatlerini, öbür kefesine de bugünkü kanunları ve kanun anlayışını koyduklarında, öbür kefe ağır basmaktadır.
Ama bugünün kanun anlayışına diyeceğimiz çok şey vardır. Çünkü bugünün kanun anlayışı siyaset ve gazetecilik alanlarında, suçluluk ve doğruluk, haklılık ve haksızlık kavramlarını alt üst etmiştir.
«Suçlu» diye hapse atılan nice insana, bir toplumun kendi kendilerine saygılı üyeleri, yani hak ve hürriyet duygusu olan üyeleri, masum diye bakarlarsa ve gönüllerinde en yüksek şeref ve itibar mevkîlerini verirlerse, o toplumda kanun anlayışı alt üst olmuş, o toplumda resmî adaletle halkın adaleti çelişmeye düşmüş demektir.
Böyle bir çelişme, bir toplum için en derin, en rahatsız edici, en kaygı verici buhrandır.
Böyle bir buhranın olduğu toplumda «suçlu» ilân edilen bir kısım mahkûmlar, demir kapılar ardında fakat basları dik, «suçsuz» sayılan, hattâ kendilerine karşı «suç» işlendiği farzolunan bir kısım insanlarsa, dışarda fakat başları eğik dolasırlar.
Çünkü,
«İnsanları haksız yere hapseden bir idarede, haklının yeri de hapishanedir»...
Beyhan Cenkçi, hapse atıldıkça dışarda sayısı çoğalan hak ve hürriyet «cenkçi» lerinden biridir Kendisini hapishaneye uğurlayanları imrendirecek kadar şereflidir Kendisiyle mahkûmiyeti kesinleştikten sonra evlenen genç esine, kendisini dünyaya getirmiş anne ile babaya gurur verecek kadar doğru yoldadır: Hapishanelerden geçse de doğru, yer yer zindan karanlığına gömülse de sonu aydınlık bir yolda...
Sonu aydınlık bu yol, ne kadar çetin olursa olsun, vicdan huzuruyla yürünen bu yol, bütün hak ve hürriyet «cenkçi» lerine, «hapishaneci» diliyle, «helâl olsun»!...
“CENKÇI,,ler
Bülent ECEVİT
AMERİKALI büyük insan Thoreau, geçen yüzyıl,
«İnsanları haksız yere hap seden bir idarede, haklının yeri de hapishanedir», demişti...
Dün de «Ulus», yüzyıl sonra, Thoreau’nun acı fakat doğru mantığına uyarak, bir değerli üyesini daha hapishaneye yolladı. Saat 11,30 da Ankara Merkez Cezaevinin yeşil demir kapıları, 24 yaşında, 2 aylık evli, tertemiz, dürüst, iyi bir insanın, Beyhan Cenkçi'nin üstüne, belki 22 aylığına, belki daha uzun bir süre için kapandı.
Onu uğurlamağa gelen dostları, kapanan hapishane kapısının dışında kalınca, içlerinde üzüntü kadar imren de duydular. Çünkü, «insanları haksız yere hapseden bir idarede, haklının yeri de hapishane» idi...
Beyhan Cenkçi’ye mahkûmiyeti kesinleştikten sonra varmış bir genç gelinle üzüntünün ve gururun düğümünde yüreği bağlanmış bir anne. Kavaklıderenin mütevazı bir evinde yaşlarını içlerine akıttıkları gözlerle biribirlerine «Allah kavuştursun» dediler.
Gözlerinin yaşını içlerine akıtmağa söz vermişlerdi. Çünkü Beyhan Cenkçi'nin, bir suçlu gibi değil, yurd hizmetine giden bir «cenkçi» gibi uğurlanması gerektiğini, kendilerinin de o Cenkçi kadar cesur ve dayanıklı olmaları gerektiğini biliyorlardı.
Beyhan Cenkçi, her şeyi, her hâli ile, insanlara davranışı ile, mertliği, dürüstlüğü ile, bilgisi ve zekâsı ile, temiz gazeteciliği ile, sanatçılığı ile, kendi kendine saygılı bir toplumun öğüneceği, üstüne titreyeceği bir genç insandır. Ve gene kendi kendine saygılı bir toplumun, Türk toplumunun, ahlâk ve doğruluk ölçülerine göre, suçsuz bir insandır. Suçsuz, şerefli, haklı bir insandır. Dün yanlarına gittiği Metin Toker, Ülkü Arman gibi suçsuz, şerefli, haklı...
Öyle ola ola Beyhan Cenkçi'yi, ve onun gibi nice gazeteciyi, hapishaneye yollayan yargıçlara bir şey diyemeyiz. Beyhan Cenkçi ve onun gibi başka şerefli ve dürüst gazeteciler için verdikleri mahkûmiyet kararlarından belki kendileri de rahatsızdırlar. Belki ellerindeki adalet terazisinin bir kefesine vicdanî kanaatlerini, öbür kefesine de bugünkü kanunları ve kanun anlayışını koyduklarında, öbür kefe ağır basmaktadır.
Ama bugünün kanun anlayışına diyeceğimiz çok şey vardır. Çünkü bugünün kanun anlayışı siyaset ve gazetecilik alanlarında, suçluluk ve doğruluk, haklılık ve haksızlık kavramlarını alt üst etmiştir.
«Suçlu» diye hapse atılan nice insana, bir toplumun kendi kendilerine saygılı üyeleri, yani hak ve hürriyet duygusu olan üyeleri, masum diye bakarlarsa ve gönüllerinde en yüksek şeref ve itibar mevkîlerini verirlerse, o toplumda kanun anlayışı alt üst olmuş, o toplumda resmî adaletle halkın adaleti çelişmeye düşmüş demektir.
Böyle bir çelişme, bir toplum için en derin, en rahatsız edici, en kaygı verici buhrandır.
Böyle bir buhranın olduğu toplumda «suçlu» ilân edilen bir kısım mahkûmlar, demir kapılar ardında fakat basları dik, «suçsuz» sayılan, hattâ kendilerine karşı «suç» işlendiği farzolunan bir kısım insanlarsa, dışarda fakat başları eğik dolasırlar.
Çünkü,
«İnsanları haksız yere hapseden bir idarede, haklının yeri de hapishanedir»...
Beyhan Cenkçi, hapse atıldıkça dışarda sayısı çoğalan hak ve hürriyet «cenkçi» lerinden biridir Kendisini hapishaneye uğurlayanları imrendirecek kadar şereflidir Kendisiyle mahkûmiyeti kesinleştikten sonra evlenen genç esine, kendisini dünyaya getirmiş anne ile babaya gurur verecek kadar doğru yoldadır: Hapishanelerden geçse de doğru, yer yer zindan karanlığına gömülse de sonu aydınlık bir yolda...
Sonu aydınlık bu yol, ne kadar çetin olursa olsun, vicdan huzuruyla yürünen bu yol, bütün hak ve hürriyet «cenkçi» lerine, «hapishaneci» diliyle, «helâl olsun»!...
Koleksiyon
Alıntı
“"Cenkçi"ler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1044 ulaşıldı.