Eisenhower - Kruşçef Görüşmeleri
Başlık:
Eisenhower - Kruşçef Görüşmeleri
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12932, ss. 1, 5
Tarih:
1959-08-05
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Eisenhower—Kruşçef Görüşmeleri
Bülent ECEVİT
1957 sonlarındanberi, bir «zirve» toplantısı için Amerika, önce «Büyük Devletler» in Dışişleri Bakanlarının zemin hazırlamaları ve öyle bir toplantının verimli olabileceğine kanaat getirmeleri gerektiğini öne sürüyordu; Rusya ise doğrudan doğruya «zirve» de, yani «Büyük Devletler» in devlet veya hükümet başkanları arasında bir toplantı istiyordu.
Fakat Dışişleri Bakanları arasında aylarca sürüp giden ve artık dünya halkoyuna bıkkınlık veren Cenevre görüşmeleri bir «zirve» toplantısı için elverişli zemin hazırlama yolunda tatmin edici bir gelişme sağlı merika Başkanı Eisenhower, şimdi, «zırve»nin de üstünde sayılabilecek ikili görüşmelere rıza göstermiş bulunuyor.
Bu bakımdan, Birleşik Amerika Başkanı Eeisenhower ile Sovyetler Birliği Başbakanı Kruşçef arasında karşılıklı ziyaretlerin kararlaştırılıp ilân edilmesi, Kruşçef için bir başarı sayılabilir.
Ama meselenin bu yönü önemli değildir. Çünkü Birleşik Amerika’nın, Cenevre’den müsbet bir netice alınmadığı hâlde böyle bir buluşmaya rıza göstermesi, herhangi bir Sovyet baskısına boyun eğme tarzında yorumlanamaz.
Şüphe yokki, Birleşik Amerika idarecileri, şu sırada böyle bir buluşmanın Amerika’ya da, dünya barışına da yararlı olacağına, hiç değilse zarar vermeyeceğine, kanaat getirmiş, ve kararlarını sırf bu kanaate dayanarak vermişlerdir.
Esasen, değişen dünya şartları ve fendeki yeni gelişmeler, iki blok arasındaki soğuk harp gerginliğinin ayni ölçüyü ve mahiyeti muhafaza etmesini imkânsız kılıyordu.
iki tarafın da bir dünya harbinden veya mahallî harplerden umabilecekleri bir fayda yoktu. Kuvvetler arasında az çok bir denge kurulmuş, iki taraf için de harp, yeni silâhlarla, ayni derecede tehlikeli olmuştu. Artık bir dünya harbinden hangi tarafın galip hangi tarafın mağlûp çıkacağı kestirilemez, fakat galibin de mağlûp kadar zararlı çıkacağı kesin olarak söylenebilirdi.
Bu durumda, soğuk harp gerginliği, gitgide, bir ekonomik yarış yoluna dökülmüş, ve harp, bu yarışta, şu veya bu taraf lehine avantaj sağlıyabilecek bir unsur gibi görülür olmaktan çıkmıştı.
Üstelik, son zamanlarda ekonomik yarış, fen alanındaki yarışla birleşerek dünyanın dışına, fezaya da taşmıştır.
Fezadaki yarış ise, zamanla, ister istemez, bir işbirliği şekline dökülecektir. Şimdiden bunun belirtileri vardır. Çünkü feza meseleleri karşısında dünya bir bütündür. Dünya, kendi fiziksel varlığının üstünde meseleleleri iki ayrı blok hâlinde mütalea etmeye daha uzun zaman devam edemiyecektir. Feza meselelerinin tabiatı buna engeldir.
Bütün bu yeni şartlar ve gelişmeler göz önünde tutulursa, Birleşik Amerika ile Sovyetler Birliğini, dünyadaki soğuk harp gerginliğini azaltma çareleri aramağa sevkedecek, hattâ zorlayacak etkenlerin, şimdi her zamankinden daha kuvvetli olduğuna hükmedilebilir, ve, önümüzdeki aylarda Washington ve Moskova'da yapılacak zirve - üstü temaslardan gerginliği azaltıcı sonuçlar umulabilir.
Ancak, bu iki dev devletin, aralarında, dünya gerginliğini azaltıcı bir uzlaşmaya varmaları demek, şüphesiz, karşılıklı tavizler vermeye razı olmaları demektir. Bu karşılıklı tavizler, dünyadaki "status quo" yu hiçbir noktasında değiştirmemeyi kabûl etmek yolunda tecellî edebileceği gibi, bazı noktalarında değiştirmeyi kabul etmek yolunda tecellî edebilir.
Her iki ihtimal de, bilhassa Batı blokuna dahil küçük devletlerden bazısının menfaatlerine dokunabileceği için, Washington ve Moskova görüşmeleri, bu küçük devletler tarafından, hatta Amerika ile Rusya'dan hemen sonra gelen devletler tarafından, umutla olduğu kadar kaygı ile de takib edilecektir.
Eisenhower’in, Kruşçefle görüşmeden önce, Batı Avrupa’daki müttefiklerinden bazısıyla temaslarda bulunmak üzere Avrupa’ya gideceğini açıklaması, şüphesiz, kaygıları mümkün olduğu kadar önlemeyi gözeten bir iyi niyet belirtisidir.
Geçenlerde hayata gözlerini yuman Dışişleri Bakanı Foster Dulles, Amerikan dış siyasetine tek başına yön verecek kadar nüfuzlu bir şahsiyetti. Dulles’dan boşalan yeri bir tek kişinin doldurması mümkün değildi. Nitekim, Dulles’dan sonra, Amerikan dış siyasetinde, gerek Başkan Eisenhower’in ve ileri gelen başka Amerikan politikacılarının, gerek Dışişleri Bakanlığındaki uzmanların ve dış siyasetle ilgili başka çevrelerin görüş, telkin ve tesirleri, eskisiyle kıyas edilemiyecek kadar geniş ölçüde rol oynamağa başlamıştır.
Bu gelişmenin Amerikan dış siyasetinde, üslûp ve davranış bakımından olsun bazı değişiklikler meydana getirmesi mukadderdi.
Şimdiden görülmeğe başlayan bu değişikliklerin hür dünya lehine sonuçlar verip vermeyeceğini gösterecek testlerden ilkini ve, hiç şüphesiz, en önemlilerinden birini, Washington - Moskova arasındaki direkt temaslar teşkil edecektir.
Eisenhower—Kruşçef Görüşmeleri
Bülent ECEVİT
1957 sonlarındanberi, bir «zirve» toplantısı için Amerika, önce «Büyük Devletler» in Dışişleri Bakanlarının zemin hazırlamaları ve öyle bir toplantının verimli olabileceğine kanaat getirmeleri gerektiğini öne sürüyordu; Rusya ise doğrudan doğruya «zirve» de, yani «Büyük Devletler» in devlet veya hükümet başkanları arasında bir toplantı istiyordu.
Fakat Dışişleri Bakanları arasında aylarca sürüp giden ve artık dünya halkoyuna bıkkınlık veren Cenevre görüşmeleri bir «zirve» toplantısı için elverişli zemin hazırlama yolunda tatmin edici bir gelişme sağlı merika Başkanı Eisenhower, şimdi, «zırve»nin de üstünde sayılabilecek ikili görüşmelere rıza göstermiş bulunuyor.
Bu bakımdan, Birleşik Amerika Başkanı Eeisenhower ile Sovyetler Birliği Başbakanı Kruşçef arasında karşılıklı ziyaretlerin kararlaştırılıp ilân edilmesi, Kruşçef için bir başarı sayılabilir.
Ama meselenin bu yönü önemli değildir. Çünkü Birleşik Amerika’nın, Cenevre’den müsbet bir netice alınmadığı hâlde böyle bir buluşmaya rıza göstermesi, herhangi bir Sovyet baskısına boyun eğme tarzında yorumlanamaz.
Şüphe yokki, Birleşik Amerika idarecileri, şu sırada böyle bir buluşmanın Amerika’ya da, dünya barışına da yararlı olacağına, hiç değilse zarar vermeyeceğine, kanaat getirmiş, ve kararlarını sırf bu kanaate dayanarak vermişlerdir.
Esasen, değişen dünya şartları ve fendeki yeni gelişmeler, iki blok arasındaki soğuk harp gerginliğinin ayni ölçüyü ve mahiyeti muhafaza etmesini imkânsız kılıyordu.
iki tarafın da bir dünya harbinden veya mahallî harplerden umabilecekleri bir fayda yoktu. Kuvvetler arasında az çok bir denge kurulmuş, iki taraf için de harp, yeni silâhlarla, ayni derecede tehlikeli olmuştu. Artık bir dünya harbinden hangi tarafın galip hangi tarafın mağlûp çıkacağı kestirilemez, fakat galibin de mağlûp kadar zararlı çıkacağı kesin olarak söylenebilirdi.
Bu durumda, soğuk harp gerginliği, gitgide, bir ekonomik yarış yoluna dökülmüş, ve harp, bu yarışta, şu veya bu taraf lehine avantaj sağlıyabilecek bir unsur gibi görülür olmaktan çıkmıştı.
Üstelik, son zamanlarda ekonomik yarış, fen alanındaki yarışla birleşerek dünyanın dışına, fezaya da taşmıştır.
Fezadaki yarış ise, zamanla, ister istemez, bir işbirliği şekline dökülecektir. Şimdiden bunun belirtileri vardır. Çünkü feza meseleleri karşısında dünya bir bütündür. Dünya, kendi fiziksel varlığının üstünde meseleleleri iki ayrı blok hâlinde mütalea etmeye daha uzun zaman devam edemiyecektir. Feza meselelerinin tabiatı buna engeldir.
Bütün bu yeni şartlar ve gelişmeler göz önünde tutulursa, Birleşik Amerika ile Sovyetler Birliğini, dünyadaki soğuk harp gerginliğini azaltma çareleri aramağa sevkedecek, hattâ zorlayacak etkenlerin, şimdi her zamankinden daha kuvvetli olduğuna hükmedilebilir, ve, önümüzdeki aylarda Washington ve Moskova'da yapılacak zirve - üstü temaslardan gerginliği azaltıcı sonuçlar umulabilir.
Ancak, bu iki dev devletin, aralarında, dünya gerginliğini azaltıcı bir uzlaşmaya varmaları demek, şüphesiz, karşılıklı tavizler vermeye razı olmaları demektir. Bu karşılıklı tavizler, dünyadaki "status quo" yu hiçbir noktasında değiştirmemeyi kabûl etmek yolunda tecellî edebileceği gibi, bazı noktalarında değiştirmeyi kabul etmek yolunda tecellî edebilir.
Her iki ihtimal de, bilhassa Batı blokuna dahil küçük devletlerden bazısının menfaatlerine dokunabileceği için, Washington ve Moskova görüşmeleri, bu küçük devletler tarafından, hatta Amerika ile Rusya'dan hemen sonra gelen devletler tarafından, umutla olduğu kadar kaygı ile de takib edilecektir.
Eisenhower’in, Kruşçefle görüşmeden önce, Batı Avrupa’daki müttefiklerinden bazısıyla temaslarda bulunmak üzere Avrupa’ya gideceğini açıklaması, şüphesiz, kaygıları mümkün olduğu kadar önlemeyi gözeten bir iyi niyet belirtisidir.
Geçenlerde hayata gözlerini yuman Dışişleri Bakanı Foster Dulles, Amerikan dış siyasetine tek başına yön verecek kadar nüfuzlu bir şahsiyetti. Dulles’dan boşalan yeri bir tek kişinin doldurması mümkün değildi. Nitekim, Dulles’dan sonra, Amerikan dış siyasetinde, gerek Başkan Eisenhower’in ve ileri gelen başka Amerikan politikacılarının, gerek Dışişleri Bakanlığındaki uzmanların ve dış siyasetle ilgili başka çevrelerin görüş, telkin ve tesirleri, eskisiyle kıyas edilemiyecek kadar geniş ölçüde rol oynamağa başlamıştır.
Bu gelişmenin Amerikan dış siyasetinde, üslûp ve davranış bakımından olsun bazı değişiklikler meydana getirmesi mukadderdi.
Şimdiden görülmeğe başlayan bu değişikliklerin hür dünya lehine sonuçlar verip vermeyeceğini gösterecek testlerden ilkini ve, hiç şüphesiz, en önemlilerinden birini, Washington - Moskova arasındaki direkt temaslar teşkil edecektir.
Koleksiyon
Alıntı
“Eisenhower - Kruşçef Görüşmeleri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1039 ulaşıldı.