İflâs Eden Politika
Başlık:
İflâs Eden Politika
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-07-16
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
İflâs eden politika
IRAK'ta olan, olması beklenenden başka bir şey değildir.
Ancak bazı Batılı Hükümetler, o arada Türkiye'deki Demokrat Parti iktidarı, yıllarca kendilerini aldatmış, gerçeklere gözlerini kapatmışlardır. İrak'taki durumu ve genel olarak Arap dünyasındaki gelişmeleri tarafsız bir gözle inceleyenlerin uyarışlarına önem vermemişlerdir. Bu uyarışları ya saflığa, ya kötü niyete yormuşlardır.
Şimdi İrak'taki rejim değisikliğinden sonra Bağdad Paktı'nın artık Bağdad'sız kalacağı anlaşılmaktadır.
Yeni kurulan İrak Cumhuriyetinin, Birleşik Arap Cumhuriyetine yaklaşacağı, Hükümet darbesi yapılır yapılmaz açığa vurulmuştur. Bu yanaşmanın ölçüsü elbette şimdiden kesin olarak kestirilemez. Ama İrak Cumhuriyetinin çok geçmeden Nasır idaresindeki Birleşik Arap Cumhuriyetine katılmasını, ya da iki devletin federal bir birlik kurmalarını beklemek gerekir.
Bu durumda Ürdün'ün de uzun zaman bağımsız kalacağı umulamaz.
Nuri Sait Paşa'nın Kuveyt Şeyhliğini İrak'la birleştirme çabası yarım kalmıştır. Fakat, okullarında Mısırlı öğretmenlerin ders verdiği Kuveyt Şeyhliği için İngiliz himayesi altında «bağımsız» kalmak şimdi çok daha güçleşmiş olmaktadır.
Ancak, Batılıların kısa görüşlü anlayışsız politikası Lübnan'ı zorla Nasır'ın kucağına itmezse, bu memleketinı olsun, iki gün önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, kendi kendini kurtarabilmesi ve nisbi bir bağımsızlığı muhafaza edebilmesi hâlâ mümkündür.
Amerika kendine daha realist bir Orta-Doğu politikası çizebilirse Suudî Arabistan'ın, ve Fransa kendine hiç yakışmayan şovenlik krizinden kurtulabilirse Kuzey Afrika'nın da Nasır hegemonyasından kurtulabilmeleri için henüz vakit geçmiş değildir.Hâlen Sudan'da bağımsız kalma eğilimi zaten kuvvetli görünmektedir.
Ayrıca meşru tedbirler çercevesinin dışına çıkmaksızın İsrail'in bağımsızlığını teminat altına almak Batılılar için hiç de zor olmasa gerektir.
Birleşik Arap Cumhuriyeti Başkanı Nasır ya makûl ve başarılı bir idealist politikacı ya da - şimdiye kadar başarılı olmakla beraber - muhteris bir maceracıdır.
Eğer birinci ihtimal doğru ise, Batılıların bundan böyle olsun daha realist, daha anlayışlı bir Orta-Doğu politikasını benimsemeleri şartiyle, Nasır, Orta Doğu'nun bir kısım petrol kaynaklarına olsun ulaştıktan sonra kendiliğinden durabilir.
Çünkü, yeteri kadar geniş petrol kaynaklarını ele geçirmekle, Nasır, Ortadoğu Arap âlemindeki gelir dağılışının adaletsizliğini giderme ve bölge Araplarını yabancı yardım ve himayesine muhtaç kalmaksızın kalkındırabilme imkânını kazanmış olacaktır.
Ortadoğuda Nasırın, haritadan kaldırmakta olduğu sınırlar, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı sırasında çöl üstüne cetvelle çizilmiş yapmacık sınırlardır. Onun için, hoşnutsuz halk kütlelerine hitab edebilme sırrını çok iyi bilen beceriklli bir politikacı olarak Nasır, bu sınırları, harp etmeden, hattâ saray suikastları dışında pek kan bile dökmeden, ayağıyla kumdaki ayak izlerini silermiş gibi, kolayca silebilmektedir.
Fakat, tabiî, ikinci ihtimal de doğru olabilir. Yani Nasır muhteris bir maceracı da olabilir. Ama bu konuda henüz kesin bir yargıya varılamaz. Bugüne kadar Nasır'ın fiilî yayılma teşebbüsleri Orta-Doğu Araplarının gerçek menfaatleri sınırı içinde kalmıştır.
Şimdilik Batılılar için tutulabilecek en uygun yol, Bat'dan iyiniyet görürse bu sınırla içinde kalabileceğini düşünerek, Nasır'la, ve Mısır'ın temsil ettiği Arap millîyetçiliğiyle anlaşma, ve bu milliyetçiliğin objektif ve insaflı ölçülerle meşru sayılabilecek gayelerini Batı'nın menfaatleriyle uzlaştırma yollarını aramaktır.
İtalya ve Batı Almanya hariç, Orta-Doğuyla ilgili büyük Batı-Devletleri ve Türkiye, şimdiye kadar bu yolları aramağa teşebbüs bile etmediklerine göre, Nasır hakkında şimdiden ileri sürülebilecek kötümser önyargılar dayanaksız görünmeğe mahkûmdur.
Aslında, Orta-Doğu Araplarının menfaatleri Batıyla dostça bir işbirliği kurmaktadır. Orta Doğu Arapları bir yandan, Batıya karşı iktisadî kurtuluş sayaşlarını kazanabilmek için Sovyetlerin kurunu kabul etmekle beraber, bir yandan da komünizmin kendileri için taşıdığı uzun vadeli tehlikeleri görebilmektedirler.
Hele Nasır'ın bu tehlikeleri çok iyi gördüğüne dair ortada kesi ndeliller vardı.
Öte yandan, Ortadoğu petrolü için tabiî pazarın Batı dünyası olduğunu da Arap milliyetçileri elbette bilmektedirler. Bu petrolün gelirinden kendi kalkınmaları için gereği gibi yararlanabilmeleri Batıyla münasebetlerinin - bugünkünden başka bir şekilde de olsa - devamına bağlıdır. Sovyetlere, bu münasebetleri kendi siyasal amaçlarına göre ayarlama imkânını vermek, elbette Arap millîyetçilerinin de işine gelmez.
İrak olayları üzerine artık kesin olarak ortaya çıkan bir gerçek şudur: Batı'nın, o arada Türkiye'deki Demokrat Parti iktidarının yıllardır güdülen Ortadoğu politikası iflâs etmiştir!
Bunun sonucu olarak Bağdat Paktı Bağdatsız, yani Arap dünyasında etkisiz kalmıştır.
Şimdi Batılıların kendilerine yeni bir Ortadoğu politikası çizmeleri gerekmektedir.
Kuvvet gösterileri - Süveyş hâdisesinde de görüldüğü gibi - Yirminci yüzyılın ikinci yarısında artık çıkar yol olmadığına göre, çizilecek yeni politika Arap Milliyetçiliğine ve Ortadoğu Araplarının iktisadî bağımsızlık ülküsüne karşı daha anlayışlı ve saygılı bir politika olmalıdır.
Eğer Arap millîyetçileri gaye ve ihtiraslarını menfaatleriyle sınırlayabilecek kadar makûlseler, Batı'nın göstereceği bu anlayış ve saygı karşısında «tarafsızlık» laıını zamanla Batının lehine çevirecekleri muhakkak sayılabilir.
O arada hattâ daha çok bir şantaj vasıtası ve kendi ayrılıklarını gözden saklayıcı bir unsur olarak kullandıkları «İsrail meselesi» ni de unutmağa razı olmaları beklenebilir.
BÜLENT ECEVİT
İflâs eden politika
IRAK'ta olan, olması beklenenden başka bir şey değildir.
Ancak bazı Batılı Hükümetler, o arada Türkiye'deki Demokrat Parti iktidarı, yıllarca kendilerini aldatmış, gerçeklere gözlerini kapatmışlardır. İrak'taki durumu ve genel olarak Arap dünyasındaki gelişmeleri tarafsız bir gözle inceleyenlerin uyarışlarına önem vermemişlerdir. Bu uyarışları ya saflığa, ya kötü niyete yormuşlardır.
Şimdi İrak'taki rejim değisikliğinden sonra Bağdad Paktı'nın artık Bağdad'sız kalacağı anlaşılmaktadır.
Yeni kurulan İrak Cumhuriyetinin, Birleşik Arap Cumhuriyetine yaklaşacağı, Hükümet darbesi yapılır yapılmaz açığa vurulmuştur. Bu yanaşmanın ölçüsü elbette şimdiden kesin olarak kestirilemez. Ama İrak Cumhuriyetinin çok geçmeden Nasır idaresindeki Birleşik Arap Cumhuriyetine katılmasını, ya da iki devletin federal bir birlik kurmalarını beklemek gerekir.
Bu durumda Ürdün'ün de uzun zaman bağımsız kalacağı umulamaz.
Nuri Sait Paşa'nın Kuveyt Şeyhliğini İrak'la birleştirme çabası yarım kalmıştır. Fakat, okullarında Mısırlı öğretmenlerin ders verdiği Kuveyt Şeyhliği için İngiliz himayesi altında «bağımsız» kalmak şimdi çok daha güçleşmiş olmaktadır.
Ancak, Batılıların kısa görüşlü anlayışsız politikası Lübnan'ı zorla Nasır'ın kucağına itmezse, bu memleketinı olsun, iki gün önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, kendi kendini kurtarabilmesi ve nisbi bir bağımsızlığı muhafaza edebilmesi hâlâ mümkündür.
Amerika kendine daha realist bir Orta-Doğu politikası çizebilirse Suudî Arabistan'ın, ve Fransa kendine hiç yakışmayan şovenlik krizinden kurtulabilirse Kuzey Afrika'nın da Nasır hegemonyasından kurtulabilmeleri için henüz vakit geçmiş değildir.Hâlen Sudan'da bağımsız kalma eğilimi zaten kuvvetli görünmektedir.
Ayrıca meşru tedbirler çercevesinin dışına çıkmaksızın İsrail'in bağımsızlığını teminat altına almak Batılılar için hiç de zor olmasa gerektir.
Birleşik Arap Cumhuriyeti Başkanı Nasır ya makûl ve başarılı bir idealist politikacı ya da - şimdiye kadar başarılı olmakla beraber - muhteris bir maceracıdır.
Eğer birinci ihtimal doğru ise, Batılıların bundan böyle olsun daha realist, daha anlayışlı bir Orta-Doğu politikasını benimsemeleri şartiyle, Nasır, Orta Doğu'nun bir kısım petrol kaynaklarına olsun ulaştıktan sonra kendiliğinden durabilir.
Çünkü, yeteri kadar geniş petrol kaynaklarını ele geçirmekle, Nasır, Ortadoğu Arap âlemindeki gelir dağılışının adaletsizliğini giderme ve bölge Araplarını yabancı yardım ve himayesine muhtaç kalmaksızın kalkındırabilme imkânını kazanmış olacaktır.
Ortadoğuda Nasırın, haritadan kaldırmakta olduğu sınırlar, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı sırasında çöl üstüne cetvelle çizilmiş yapmacık sınırlardır. Onun için, hoşnutsuz halk kütlelerine hitab edebilme sırrını çok iyi bilen beceriklli bir politikacı olarak Nasır, bu sınırları, harp etmeden, hattâ saray suikastları dışında pek kan bile dökmeden, ayağıyla kumdaki ayak izlerini silermiş gibi, kolayca silebilmektedir.
Fakat, tabiî, ikinci ihtimal de doğru olabilir. Yani Nasır muhteris bir maceracı da olabilir. Ama bu konuda henüz kesin bir yargıya varılamaz. Bugüne kadar Nasır'ın fiilî yayılma teşebbüsleri Orta-Doğu Araplarının gerçek menfaatleri sınırı içinde kalmıştır.
Şimdilik Batılılar için tutulabilecek en uygun yol, Bat'dan iyiniyet görürse bu sınırla içinde kalabileceğini düşünerek, Nasır'la, ve Mısır'ın temsil ettiği Arap millîyetçiliğiyle anlaşma, ve bu milliyetçiliğin objektif ve insaflı ölçülerle meşru sayılabilecek gayelerini Batı'nın menfaatleriyle uzlaştırma yollarını aramaktır.
İtalya ve Batı Almanya hariç, Orta-Doğuyla ilgili büyük Batı-Devletleri ve Türkiye, şimdiye kadar bu yolları aramağa teşebbüs bile etmediklerine göre, Nasır hakkında şimdiden ileri sürülebilecek kötümser önyargılar dayanaksız görünmeğe mahkûmdur.
Aslında, Orta-Doğu Araplarının menfaatleri Batıyla dostça bir işbirliği kurmaktadır. Orta Doğu Arapları bir yandan, Batıya karşı iktisadî kurtuluş sayaşlarını kazanabilmek için Sovyetlerin kurunu kabul etmekle beraber, bir yandan da komünizmin kendileri için taşıdığı uzun vadeli tehlikeleri görebilmektedirler.
Hele Nasır'ın bu tehlikeleri çok iyi gördüğüne dair ortada kesi ndeliller vardı.
Öte yandan, Ortadoğu petrolü için tabiî pazarın Batı dünyası olduğunu da Arap milliyetçileri elbette bilmektedirler. Bu petrolün gelirinden kendi kalkınmaları için gereği gibi yararlanabilmeleri Batıyla münasebetlerinin - bugünkünden başka bir şekilde de olsa - devamına bağlıdır. Sovyetlere, bu münasebetleri kendi siyasal amaçlarına göre ayarlama imkânını vermek, elbette Arap millîyetçilerinin de işine gelmez.
İrak olayları üzerine artık kesin olarak ortaya çıkan bir gerçek şudur: Batı'nın, o arada Türkiye'deki Demokrat Parti iktidarının yıllardır güdülen Ortadoğu politikası iflâs etmiştir!
Bunun sonucu olarak Bağdat Paktı Bağdatsız, yani Arap dünyasında etkisiz kalmıştır.
Şimdi Batılıların kendilerine yeni bir Ortadoğu politikası çizmeleri gerekmektedir.
Kuvvet gösterileri - Süveyş hâdisesinde de görüldüğü gibi - Yirminci yüzyılın ikinci yarısında artık çıkar yol olmadığına göre, çizilecek yeni politika Arap Milliyetçiliğine ve Ortadoğu Araplarının iktisadî bağımsızlık ülküsüne karşı daha anlayışlı ve saygılı bir politika olmalıdır.
Eğer Arap millîyetçileri gaye ve ihtiraslarını menfaatleriyle sınırlayabilecek kadar makûlseler, Batı'nın göstereceği bu anlayış ve saygı karşısında «tarafsızlık» laıını zamanla Batının lehine çevirecekleri muhakkak sayılabilir.
O arada hattâ daha çok bir şantaj vasıtası ve kendi ayrılıklarını gözden saklayıcı bir unsur olarak kullandıkları «İsrail meselesi» ni de unutmağa razı olmaları beklenebilir.
Koleksiyon
Alıntı
“İflâs Eden Politika,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1003 ulaşıldı.