Belediye Başkanlığı

Başlık: 
Belediye Başkanlığı 
Kaynak: 
Ulus, "Uzaktan" s. 3 
Tarih: 
1957-07-23 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/36 
Metin: 
UZAKTAN

BELEDİYE BAŞKANLIGI

Eğer bir gazeteci, İstanbul Belediye Meclisinin tarihî kararından önce Başbakana «fahrî belediye başkanı» demiş olsa idi, belki de, bir başka devlet büyüğüne «avukat» sıfatını veren meslekdaşımızın akibetine uğrar, bir resmî şahsiyet hakkında küçük düşürücü yayında bulunduğu, kendisiyle alay ettiği gerekçesiyle mahkemeye verilirdi. Fakat istanbul Belediye Meclisi, Başbakana İstanbul fahrî belediye başkanı sıfatını verirken, hiç de kendisini küçük düşürmeğe kalkışmakla, yetki alanı içine girmeyen işlere, o işleri aslî sorumlularını kenara itercesine karışmanın yakışıksızlığını ima etmekle suçlandırılmadı. Tersine, Başbakan bu yeni sıfatını o kadar benimsedi ki, İstanbul'un aslî Belediye Başkanına izin verildi, «fahrî» belediye başkanı için Babıâli'de özel bir oda hazırlanmağa başladı, ve, görünüşe göre, İstanbul belediye işlerinin ve imar faaliyetinin yürütülmesini, bilfiil, fahrî başkan üzerine aldı.

Fakat, bilindiği gibi, Başbakan, yalnız İstanbul'un değil, imarına başlatılan, ve imarın ilk safhaları olan yıkım ve istimlâk işleri baş döndürücü bir süratle ilerletilen başka büyük şehirlerimizde de bir fahri belediye başkanı gibi davranmaktadır. O şehirlerde belediye işlerini, bizzat halk tarafından o işler için seçilmiş kimselerin yürütmesi gerektiği halde, Başbakan, onların sorumluluğunu da kendi omuzlarına almıştır.

Eğer Bay Adnan Menderes'in siyaset alanında şahsî gayesi belediye başkanlığından ibaret olsa idi, şüphesiz, Aydın Belediye Başkanlığına adaylığını koymakla yetinir, daha yüksek mevkilere geçmeğe uğraşmazdı. Onun için, iktidar partisinin Genel Başkanlığına ve Türkiye Cumhuriyetinin Hükümet Başkanlığına kadar yükselmiş bir kimsenin, muhtelif şehirlerde belediye işlerine kendini vermiş olmasını, asıl gayesinin belediyecilik olmasına yoramayız. Hele kendisinin, Başbakanlık mevkiini belediye başkanlığı sandlayasına yükeltmek için bir basamak saydığını düşünmek büsbütün gülünç olur. Olsa olsa, Başbakanın, belediyeciliği, belediyecilik sınırlarını pek çok aşan bazı politik gayelere alet etmek isteğiyle bu işlere kendini verdiğini düşünebiliriz.

Nitekim büyük şehirlerimizdeki «imar» faaliyetinin, iş güç sahiplerini, ev bark sahiplerini, bir tabiat âfetine uğramış gibi birkaç saatinde yerlerinden edip, sokak ortasında işsiz veya barınaksız bırakan, tabiat âfetine uğramış bütün felâketzedeler gibi Kızılay çadırlarına muhtaç bırakan yıkım safhası başladığı vakit, o büyük şehirleri yıkıp yeniden kurmaktan maksadın, «vatan sathı» na yayılmış kalkınma hareketlerini bütün genişliği ve büyüklüğü ile kavrıyamıyan şehirlilere kalkınmayı daha yakından göstermek olduğu saklanmamıştı.

Geçen ay «Time» dergisinde Irak'a dair çıkan uzun bir yazıdan, bu parlak fikri, İstanbul fahrî belediye başkanına, yakın dostu Nuri Sait Paşa'nın ilham etmiş olabileceğini öğrendik. Derginin yazdığına göre, orada da, kalkınma işlerinde hükümete yardıma çalışan iktisat uzmanları, «göze çarpıcı» projelere, yani, «bitirilmesi yıllar sürebilecek gözden uzak barajlar yerine, aç ve yoksul Iraklıların kendi gözleriyle görebilecekleri eserler» e gereken önemi vermemekle suçlandırılmış, ve Irak'ın büyük şehirleri, dünyada eşi görülmemiş muhteşem binalarla bezenmek üzere faaliyete geçilmiştir.

Ancak, Nuri Sait Paşa'nın bu siyaseti bizde de benimsenirken, Irak'ın, petrolden elde ettiği geniş kazançla bu işleri bizden daha kolaylıkla başarabileceği, üstelik Irak'taki idarenin, insan haklarına saygılı demokratik bir idare olmak iddiasında bulunmadığı hatra getirilmemiş olsa gerektir.

Tarihin bize öğrettiği, gibi, büyük şehirlerde «göze çarpıcı», veya gerçeğe daha uygun bir deyimle, göz boyayıcı eserlere her şeyin üstünde önem vermek, ancak diktatörlerin, diktatör olmağa heveslenenlerin, «aç ve yoksul» veya hürriyetinden yoksun halkı avutmak, uyuşturmak için başvurdukları bir çaredir.

Bizim gibi, maddî imkânları pek dar, ve bu dar imkânlarla karşılanması gerekli temel ekonomik ihtiyaçları çok derin memleketlerde, göz boyayıcı, avutup uyuşturucu mahiyette ölçüsüz imar işlerinin hayatî ihtiyaçlardan daha ön plâna alınması, ancak, bir kısım yurttaşları yokluk içinde, baskı altında, köle gibi çalıştırmak veya mülkiyet haklarını hiçe saymak pahasına gerçekleştirilebilir.

Nitekim, büyük şehirlerimizde, fahrî belediye başkanı Bay Menderes'in sorumluluğunu yüklendiği «imar» faaliyeti başladığından beri, Türkiye, mülkiyet hakları bakımından, Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bir buhran içine düşmüştür. Ankara'da bazı arsaların yok pahasına zorla istimlâki bunun son belirtilerinden biridir. Her ne kadar Ankara Valisi, bu konudaki yayını için «Ulus» u, arsa spekülâsyoncularını korumakla suçlandırmışsa da, eğer hafızasını biraz deşse idi, Sayın Vali, 1954 seçimleri arifesindeki propaganda konuşmalarında, Cumhurbaşkanının, arsa fiyatlarındaki yükselişi, Demokrat Parti iktidarının sağladığı refaha bir delil olarak öğünçle belirttiğini, hatırlıyabilir, veya Başbakanın her mahallede 15 inin birden türediğini müjdelediği milyonerler arasında arsa spekülâsyoncularının belki de çoğunluğu teşkil ettiğini düşünebilirdi.

Dünyanın geri kalmış memleketleri, insanların köleliği ve çiğnenmiş mülkiyet hakları üstünde yükselen, ve hakları çiğnenenlerin gözlerini boyayabileceği düşünülen muhteşem eserlerle doludur.

Fakat Türk halkı, hürriyetini ve haklarını, öyle temeller üstünde yükselecek göz boyayıcı eserlere değişmiyecek kadar uyanmış, ve günden güne daha da uyanmaktadır.

Cambridge, MASS

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1957.07.23.jpg
1957.07.23_B.jpg
1957.07.23_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Belediye Başkanlığı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 29 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/855 ulaşıldı.