XIX. Yüzyıl Fransa'sını Yaşayan Şehir: Quebeck (No. 14)
Başlık:
XIX. Yüzyıl Fransa'sını Yaşayan Şehir: Quebeck (No. 14)
Kaynak:
Ulus, "Kanada", ss. 4, 7
Tarih:
1955-09-10
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
KANADA
Yazan: Bülent ECEVİT
FOTOĞRAF ALTI: Quebecklilerin gece yarısına kadar dolaştıkları tahta döşemeli uzun taraçadan bir köşe.
XIX. Yüzyıl Fransasını yaşıyan şehir: Quebeck
Tenteli arabalarla dolaşan alımlı kadınlar - Âşıkların gece yarısına kadar uğraştıkları tahta döşemeli cadde..
Tefrika No. 14
Empresyonistlerin tablolarında 19 uncu yüzyıl sonlarının Fransasını görüp de o günlere yetişemediklerine üzülenler, büs bütün geç kalmış sayılmazlar. Güneşli bir gün, yollarını biraz uzatıp Atlas Okyanusunun ötesinde Quebeck şehrine giderlerse, aradıklarını belki de orada bulabilirler. Herhalde bulacakları 19 uncu yüzyıl Fransasının aslı olmıyacaktır ama, görünüşte de olsa, biraz özenti de olsa, onun bir benzeri olacaktır.
Fransız asıllı Kanadalıların Fransa nostaljisi, Quebeck şehrini, bugünkü Fransa'dan daha Fransa, hayallerin Fransası, empresyonist resimlerine baktıkça gördüğümüz 19 uncu yüzyıl sonlarına dair rüyaların Fransası yapmış.
Gerçi bu rüyanın biraz derinine inince, canlı sandığınız bir resme elinizle dokunmuş gibi hayal kırıklığına uğrıyabilirsiniz ama, bir dekordan, bir resimden de ibaret olsa, Quebeck, insanı eski Fransa hayalleriyle avutabiliyor.
İşte meselâ, geniş St. Laurence nehrine yüksekten bakan inişli meydanın ortasındaki tarhta, dalları meydanı örten büyük bir ağacın altında, sivri sakallı, beresi yana eğik, kırmızılı gömlekli bir ressam, şövalesinin önüne bir portatif sandalye çekmiş, resim yapıyor. Bu kadarla yetinin ama!... Sakın gidip de ressamın ne yaptığına bakmayın, rüyadan uyanıverirsiniz...
Tarhın çevresine, üzerleri tenteli hasır arabalar, Büyükada arabaları, dizilmiş. Caddelerde belki otomobilden çok bu atlı arabalar görülüyor. Arabaların içinde, omuzları açık, rengârenk esvaplı, uzunca etekli kadınlar ikişer ikişer oturmuş, sanki etrafla ilgili değillermiş gibi aralarında konuşup gülüşerek şehrin ortasındaki gezinti yerlerinden geçiyorlar. Kimi, oturduğu yerden bir kolunu ileri doğru uzatıp zarif şemsiyesine dayanmış, geniş kenarlı bir şapkayla da yüzünün yarısını örtmüş... Hepsinin yüzleri sıhhatli, hepsi alımlı... Kanada'nın ya en güzel ya da kendini güzel göstermesini en iyi bilen kadınları Quebeck'te toplanmış. Birer Parisli genç kız kadar üzerlerinde toplanan bakışlarla mağrur ve kendilerinden eminler.
Bu meydandan aşağıya bakınca, St. Laurence nehri tıpkı Boğaziçine benziyor: İki kıyı arasında gidip gelen beyaz araba vapurlarına varıncıya kadar...
Meydanın bir köşesinde, nehre inen yüksek ve dimdik setin üstünde, bizim kaldığımız Chateau Frontenac oteli... Fransız şatolarının epeyce büyültülmüşü olan bu yüksek bina bütün şehre hâkim...
Frontenac Şatosunun önünde, nehre muvazi geniş bir cadde var. 200 - 300 metre kadar uzunluğunda bu cadde bir taraça şeklinde yapılmış: Döşemesi tahtadan, kenarı da parmaklıklı...
Burası Quebecklilerin gezinti yeri... Akşam güneş batarken burası dolmaya başlıyor, gece yarısına kadar da boşalmıyor. Genç kızlar, genç kadınlar, kol kola girmiş, üzerlerinde uzunca etekli rengârenk esvaplariyle, bu tahta döşemeli uzun yolda bir aşağı bir yukarı alımlı alımlı yürüyorlar. Tabiî, hepsinin birkaç adım gerisinden de grup grup erkekler geliyor. Yolun kenarına dizilmiş banklarda ya aileler, ya da biribirine sokulmuş genç sevgililer...
Quebeck, gece hayatı olan sayılı Kanada şehirlerinden biri... Bütün gün bizi gezdiren subaylar, Fransız aksanlı İngilizceleri, ve çapkın birer Fransız edasile, bize gece gidebileceğimiz eğlence yerlerini tarif ettiler, ve,
— Eğer dans da etmek isterseniz, güneş battıktan sonra şu taraçada biraz dolaşın, size refakat edecek zarif bir hanımla tanışmakta güçlük çekmezsiniz, dediler.
Fakat bu faydalı bilgiler verildiğinde iş işten geçmiş, hergünkü gibi yüklü bir program sonunda, 30 undan 70 ine kadar bütün gazeteciler odalarına çıkıp uzanmaktan başka bir şey düşünemiyecek hale gelmişlerdi.
Yalnız aramızda ehli keyf bir İtalyan meslekdaş vardı ki tesadüfen gündüzleri hep başı ağrıdığı için programlarımıza pek katılmaz, ancak güneş battıktan sonra iyileşip hayatın tadını çıkarmağa başlardı. O gün de biz yorgun argın Frontenac Şatosuna girerken bu sevimli İtalyan meslekdaşımız otelden çıkmış, zinde adımlarla ve dudaklarında limitli bir gülümsemeyle, genç kızların kol kola bir aşağı bir yukarı dolaşmağa başlamış oldukları taraçaya gidiyordu.
20 nci yüzyılın Kuzey Amerikasından insanı 19 uncu yüzyılın Fransasına götüren bu taraça âlemini, biz, yorgun gazeteciler, bilemiyeceğimiz kadar eski ve tatlı günlere dair bir rüya görürmüş gibi, uslu uslu, Frontenac Şatosundaki odalarımızın pencerelerinden seyrettik.
İnce topuklu kadın iskarpinlerinin tahta döşemeli taraça da çıkardığı adım sesleri, ancak gece yarısına doğru dindi. Taraça yavaş yavaş boşaldı... Yalnız banklarda, biribirine sokulup oturmuş, nehri seyreden sevgililerin silueti kaldı.
Yazan: Bülent ECEVİT
FOTOĞRAF ALTI: Quebecklilerin gece yarısına kadar dolaştıkları tahta döşemeli uzun taraçadan bir köşe.
XIX. Yüzyıl Fransasını yaşıyan şehir: Quebeck
Tenteli arabalarla dolaşan alımlı kadınlar - Âşıkların gece yarısına kadar uğraştıkları tahta döşemeli cadde..
Tefrika No. 14
Empresyonistlerin tablolarında 19 uncu yüzyıl sonlarının Fransasını görüp de o günlere yetişemediklerine üzülenler, büs bütün geç kalmış sayılmazlar. Güneşli bir gün, yollarını biraz uzatıp Atlas Okyanusunun ötesinde Quebeck şehrine giderlerse, aradıklarını belki de orada bulabilirler. Herhalde bulacakları 19 uncu yüzyıl Fransasının aslı olmıyacaktır ama, görünüşte de olsa, biraz özenti de olsa, onun bir benzeri olacaktır.
Fransız asıllı Kanadalıların Fransa nostaljisi, Quebeck şehrini, bugünkü Fransa'dan daha Fransa, hayallerin Fransası, empresyonist resimlerine baktıkça gördüğümüz 19 uncu yüzyıl sonlarına dair rüyaların Fransası yapmış.
Gerçi bu rüyanın biraz derinine inince, canlı sandığınız bir resme elinizle dokunmuş gibi hayal kırıklığına uğrıyabilirsiniz ama, bir dekordan, bir resimden de ibaret olsa, Quebeck, insanı eski Fransa hayalleriyle avutabiliyor.
İşte meselâ, geniş St. Laurence nehrine yüksekten bakan inişli meydanın ortasındaki tarhta, dalları meydanı örten büyük bir ağacın altında, sivri sakallı, beresi yana eğik, kırmızılı gömlekli bir ressam, şövalesinin önüne bir portatif sandalye çekmiş, resim yapıyor. Bu kadarla yetinin ama!... Sakın gidip de ressamın ne yaptığına bakmayın, rüyadan uyanıverirsiniz...
Tarhın çevresine, üzerleri tenteli hasır arabalar, Büyükada arabaları, dizilmiş. Caddelerde belki otomobilden çok bu atlı arabalar görülüyor. Arabaların içinde, omuzları açık, rengârenk esvaplı, uzunca etekli kadınlar ikişer ikişer oturmuş, sanki etrafla ilgili değillermiş gibi aralarında konuşup gülüşerek şehrin ortasındaki gezinti yerlerinden geçiyorlar. Kimi, oturduğu yerden bir kolunu ileri doğru uzatıp zarif şemsiyesine dayanmış, geniş kenarlı bir şapkayla da yüzünün yarısını örtmüş... Hepsinin yüzleri sıhhatli, hepsi alımlı... Kanada'nın ya en güzel ya da kendini güzel göstermesini en iyi bilen kadınları Quebeck'te toplanmış. Birer Parisli genç kız kadar üzerlerinde toplanan bakışlarla mağrur ve kendilerinden eminler.
Bu meydandan aşağıya bakınca, St. Laurence nehri tıpkı Boğaziçine benziyor: İki kıyı arasında gidip gelen beyaz araba vapurlarına varıncıya kadar...
Meydanın bir köşesinde, nehre inen yüksek ve dimdik setin üstünde, bizim kaldığımız Chateau Frontenac oteli... Fransız şatolarının epeyce büyültülmüşü olan bu yüksek bina bütün şehre hâkim...
Frontenac Şatosunun önünde, nehre muvazi geniş bir cadde var. 200 - 300 metre kadar uzunluğunda bu cadde bir taraça şeklinde yapılmış: Döşemesi tahtadan, kenarı da parmaklıklı...
Burası Quebecklilerin gezinti yeri... Akşam güneş batarken burası dolmaya başlıyor, gece yarısına kadar da boşalmıyor. Genç kızlar, genç kadınlar, kol kola girmiş, üzerlerinde uzunca etekli rengârenk esvaplariyle, bu tahta döşemeli uzun yolda bir aşağı bir yukarı alımlı alımlı yürüyorlar. Tabiî, hepsinin birkaç adım gerisinden de grup grup erkekler geliyor. Yolun kenarına dizilmiş banklarda ya aileler, ya da biribirine sokulmuş genç sevgililer...
Quebeck, gece hayatı olan sayılı Kanada şehirlerinden biri... Bütün gün bizi gezdiren subaylar, Fransız aksanlı İngilizceleri, ve çapkın birer Fransız edasile, bize gece gidebileceğimiz eğlence yerlerini tarif ettiler, ve,
— Eğer dans da etmek isterseniz, güneş battıktan sonra şu taraçada biraz dolaşın, size refakat edecek zarif bir hanımla tanışmakta güçlük çekmezsiniz, dediler.
Fakat bu faydalı bilgiler verildiğinde iş işten geçmiş, hergünkü gibi yüklü bir program sonunda, 30 undan 70 ine kadar bütün gazeteciler odalarına çıkıp uzanmaktan başka bir şey düşünemiyecek hale gelmişlerdi.
Yalnız aramızda ehli keyf bir İtalyan meslekdaş vardı ki tesadüfen gündüzleri hep başı ağrıdığı için programlarımıza pek katılmaz, ancak güneş battıktan sonra iyileşip hayatın tadını çıkarmağa başlardı. O gün de biz yorgun argın Frontenac Şatosuna girerken bu sevimli İtalyan meslekdaşımız otelden çıkmış, zinde adımlarla ve dudaklarında limitli bir gülümsemeyle, genç kızların kol kola bir aşağı bir yukarı dolaşmağa başlamış oldukları taraçaya gidiyordu.
20 nci yüzyılın Kuzey Amerikasından insanı 19 uncu yüzyılın Fransasına götüren bu taraça âlemini, biz, yorgun gazeteciler, bilemiyeceğimiz kadar eski ve tatlı günlere dair bir rüya görürmüş gibi, uslu uslu, Frontenac Şatosundaki odalarımızın pencerelerinden seyrettik.
İnce topuklu kadın iskarpinlerinin tahta döşemeli taraça da çıkardığı adım sesleri, ancak gece yarısına doğru dindi. Taraça yavaş yavaş boşaldı... Yalnız banklarda, biribirine sokulup oturmuş, nehri seyreden sevgililerin silueti kaldı.
Koleksiyon
Alıntı
“XIX. Yüzyıl Fransa'sını Yaşayan Şehir: Quebeck (No. 14),” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 1 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/484 ulaşıldı.