Kahvehaneden, Kıraathaneye
Başlık:
Kahvehaneden, Kıraathaneye
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 3
Tarih:
1960-08-03
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Kahvehaneden kıraathaneye
Avusturyalıların kahvehaneyi Türk'lerden aldığı söylenir. Türk şehirlerinde olduğu gibi Viyanada da adım başında kahvehane vardır. Ancak, bizdekilerin bir adı «kıraathane» olmakla beraber içlerinde hiç bir şey okunmaz, Viyana'dakiler ise, adları yalnız «kahvehane» olmakla beraber, gerçekte birer kıraathane, birer okuma evidir.
Her Viyana kahvehanesinde Avusturya'nın belli başlı bütün gazete ve dergileri, bir çok da yabancı ülkelerin gazete ve dergileri bulundurulur. İnce çubuklara geçirilmiş bu gazete ve dergiler masadan masaya gezdirilir. Kahvehaneler sessizdir. Ne bozuk bir hoparlörden gelen radyo gürültüsü ne tavla şakırtısı, ne yüksek sesli konuşmalar... Bir kac masadaa bir kac kişi alçak sesle sohbet ediyor veya iş görüşüyordur; fakat masaların çoğu, gazete, dergi okuyanlarla doludur. Viyana'lı böylece, bir kahve parasına, hem iç açıcı baş dinlendirici bir yerde oturmuş hem de, dilerse, vakti varsa, belli başlı bütün gazete ve dergileri okumak fırsatını bulmuş olur.
Çocukluğumun İstanbulu'unda da, camekâna yazılı «kıraathane» adına uygun sayılabilecek bir kaç yer hatırlarım. Fakat son yıllarda, Manisa'nın Akhisar ilcesinde gördüğüm, bir duvarın da, tıpkı Viyana kahvehaneleri gibi, ince, zarif çubuklara geçirilmis günlük gazeteler bulunan, ve vakit öldürmekten çok gazete okumağa gidilen bir kıraathaneden başka, Türkiye'nin dolaştığım, kahvesini, çayını içtiğim yerlerinde gerçek bir kıraathaneye rastlamadım.
Avusturya'nın bizden alıp okuma yerleri haline getirdiği kahvehaneleri bizim de, Avusturyayı örnek tutup zevksiz birer vakit öldürme yeri olmaktan kurtarabileceğimiz, dilimizde zaten var olan «kıraathane» adına uygunlaştırabileceğimiz günleri öteden beri özlerdim.
Şimdi bu isteğin Milli Birlik Komitesince de paylaşıldığını öğrenerek çok sevindim.
Bir gazeteci, Komiteye şu soruyu sormuş:
<<Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Gürsel'in, çağdaş medeniyetlere ulaşmak için cok çalışmağa işaret etmesi karsısında yurdumuzda ekserisi tembelhane olarak gösterilen kahvelerin kapatılıp kapatılamayacağı Millî Birlik Komitesi tarafından düşünülüyor mu?>>
Millî Birlik Komitesinin basın sözcüsü Kurmay Yarbay Sayın Mustafa Kaplan, bu soruya, çok realist, meselenin derinine inen bir cevap veriyor:
«Kahvehanelerin tembelliğe sevkedici bir müessese olduğu gerçektir. Biz bu kahvehanelerin birer kıraathane haline gelmesini arzu ediyoruz. Ancak kahvehanelerin pek çok sayıda oluşu ve pek çok müşteri buluşu vatandaşlarımızın tembelliği sebebiyle degil, bütün yurtta yaygın işsizlik sebebiyledir. Bu işsizlik yıllardan beri devam etmekte ve Türk nüfusunun ancak onda ikisi müstahsil bulunmaktadır. Çalışma seferberliği ve iş sahaları açıldığı takdirde kahvehanelerin müşteri bulamıyacağı tabiîdir.»
Gerçekten, mesele, birinci plânda, iş imkânlarını ve çalışma isteğini arttırarak boş vakti azaltmak, ikinci plânda da, boş vaktin daha iyi değerlendirilmesini sağlamaktır.
Boş vakti daha iyi değerlendirme yollarını gösterecek, imkânlarını sağlayacak yerde kahvehaneleri kapatmağa kalkışmak elbette doğru olmaz. Ama kahvehaneleri kıraathane olmağa teşvik etmek mümkündür.
Bu yönde, kültürün, okumanın değerini, önemini anlıyan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızdan bazısı ilk adımı atabilirler. Parti ocakları kapatılmakla, köylerdeki, mahallelerdeki binlerce C.H.P. lokalinden bir çoğu şimdi sadece birer kahvehane olarak kalmış bulunsa gerektir. Bu kahvehanelerin C.H.P. li ülkücü sahipleri, müşteriler için bazı gazete ve dergilere abone olarak kahvehanelerini gerçek birer kıraathane haline getirebilir, çevrelerine, yurttaşın siyasal bakımdan uyandırılmasına, bu şekilde hizmet edebilirler.
İkinci ve daha ileri bir adımı da Halkevleri ve Halkodaları yerine kurulacağı bildirilen «kültür ocakları» atabilir. Bu kültür ocaklarına geniş halk topluluklarını kolayca çekebilmek için, bazılarında sokağa bakan kıraathaneler de açmak ve bu kıraathanelerde, memleket kültürüne sosyal gelişmemize yardımı dokunacak denemelere girişmek düşünülebilir. Bir kere, Halkevleri yerine açılacak kurumlarda erkeklerle kadınlar beraber çalışacaklarına göre, bu kurumların kuracağı, ve tutundukça başka kahvehanelere de örnek olacak, yol gösterecek deneme kıraathaneleriyle, yurdumuzdaki kahvehane müessesesi «selâmlık» durumundan kurtarabilir. Viyana kahvehanelerinden biraz daha ileri gidilerek bu kıraathanelerde küçük kitaplıklar bulundurulabilir. Tavlaların yerine satranç konularak, boş vakti olanlara, tavlanın şakırtısı ve yararsızlığı yerine, satrancın dinlendirici sessizliği ve düşündürücülüğü sunulabilir. Radyo yerine, günün bazı saatlerinde, kimseyi rahatsız etmeyecek kadar alçak bir sesle, bir köşede Batı musikisi hhalk türküsü plâkları çalınarak, bu kıraathaneler, musiki zevkini de geliştirici, halkımızı Batı musikisine alıştırıcı, Batılılaşmamıza o yoldan da yardım edici bir kurum haline getirilebilir.
Gene bu örnek kıraathanelerde mütevazi fakat zevkli döşeme tarzları denenerek, iç dekorasyon bakımından da bir bocalama ve tatsızlık devresinden geçmekte olan toplum hayatımıza ışık tutulabilir.
Böylece, şimdi topluma zararlı birer tembellik yeri olarak görülen kahvehanelerin, verilecek bu iyi örneklere uyarak, zamanla, kültürün, zevkin ve toplum meseleleriyle ilginin gelişmesine devrimlerin yayılmasına yardımcı kurumlar olması ve bu hüviyetiyle boş vakitleri değerlendirip sönük çevrelerde toplum hayatını renklendirmesi sağlanabilir.
BÜLENT ECEVİT
Kahvehaneden kıraathaneye
Avusturyalıların kahvehaneyi Türk'lerden aldığı söylenir. Türk şehirlerinde olduğu gibi Viyanada da adım başında kahvehane vardır. Ancak, bizdekilerin bir adı «kıraathane» olmakla beraber içlerinde hiç bir şey okunmaz, Viyana'dakiler ise, adları yalnız «kahvehane» olmakla beraber, gerçekte birer kıraathane, birer okuma evidir.
Her Viyana kahvehanesinde Avusturya'nın belli başlı bütün gazete ve dergileri, bir çok da yabancı ülkelerin gazete ve dergileri bulundurulur. İnce çubuklara geçirilmiş bu gazete ve dergiler masadan masaya gezdirilir. Kahvehaneler sessizdir. Ne bozuk bir hoparlörden gelen radyo gürültüsü ne tavla şakırtısı, ne yüksek sesli konuşmalar... Bir kac masadaa bir kac kişi alçak sesle sohbet ediyor veya iş görüşüyordur; fakat masaların çoğu, gazete, dergi okuyanlarla doludur. Viyana'lı böylece, bir kahve parasına, hem iç açıcı baş dinlendirici bir yerde oturmuş hem de, dilerse, vakti varsa, belli başlı bütün gazete ve dergileri okumak fırsatını bulmuş olur.
Çocukluğumun İstanbulu'unda da, camekâna yazılı «kıraathane» adına uygun sayılabilecek bir kaç yer hatırlarım. Fakat son yıllarda, Manisa'nın Akhisar ilcesinde gördüğüm, bir duvarın da, tıpkı Viyana kahvehaneleri gibi, ince, zarif çubuklara geçirilmis günlük gazeteler bulunan, ve vakit öldürmekten çok gazete okumağa gidilen bir kıraathaneden başka, Türkiye'nin dolaştığım, kahvesini, çayını içtiğim yerlerinde gerçek bir kıraathaneye rastlamadım.
Avusturya'nın bizden alıp okuma yerleri haline getirdiği kahvehaneleri bizim de, Avusturyayı örnek tutup zevksiz birer vakit öldürme yeri olmaktan kurtarabileceğimiz, dilimizde zaten var olan «kıraathane» adına uygunlaştırabileceğimiz günleri öteden beri özlerdim.
Şimdi bu isteğin Milli Birlik Komitesince de paylaşıldığını öğrenerek çok sevindim.
Bir gazeteci, Komiteye şu soruyu sormuş:
<<Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Gürsel'in, çağdaş medeniyetlere ulaşmak için cok çalışmağa işaret etmesi karsısında yurdumuzda ekserisi tembelhane olarak gösterilen kahvelerin kapatılıp kapatılamayacağı Millî Birlik Komitesi tarafından düşünülüyor mu?>>
Millî Birlik Komitesinin basın sözcüsü Kurmay Yarbay Sayın Mustafa Kaplan, bu soruya, çok realist, meselenin derinine inen bir cevap veriyor:
«Kahvehanelerin tembelliğe sevkedici bir müessese olduğu gerçektir. Biz bu kahvehanelerin birer kıraathane haline gelmesini arzu ediyoruz. Ancak kahvehanelerin pek çok sayıda oluşu ve pek çok müşteri buluşu vatandaşlarımızın tembelliği sebebiyle degil, bütün yurtta yaygın işsizlik sebebiyledir. Bu işsizlik yıllardan beri devam etmekte ve Türk nüfusunun ancak onda ikisi müstahsil bulunmaktadır. Çalışma seferberliği ve iş sahaları açıldığı takdirde kahvehanelerin müşteri bulamıyacağı tabiîdir.»
Gerçekten, mesele, birinci plânda, iş imkânlarını ve çalışma isteğini arttırarak boş vakti azaltmak, ikinci plânda da, boş vaktin daha iyi değerlendirilmesini sağlamaktır.
Boş vakti daha iyi değerlendirme yollarını gösterecek, imkânlarını sağlayacak yerde kahvehaneleri kapatmağa kalkışmak elbette doğru olmaz. Ama kahvehaneleri kıraathane olmağa teşvik etmek mümkündür.
Bu yönde, kültürün, okumanın değerini, önemini anlıyan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızdan bazısı ilk adımı atabilirler. Parti ocakları kapatılmakla, köylerdeki, mahallelerdeki binlerce C.H.P. lokalinden bir çoğu şimdi sadece birer kahvehane olarak kalmış bulunsa gerektir. Bu kahvehanelerin C.H.P. li ülkücü sahipleri, müşteriler için bazı gazete ve dergilere abone olarak kahvehanelerini gerçek birer kıraathane haline getirebilir, çevrelerine, yurttaşın siyasal bakımdan uyandırılmasına, bu şekilde hizmet edebilirler.
İkinci ve daha ileri bir adımı da Halkevleri ve Halkodaları yerine kurulacağı bildirilen «kültür ocakları» atabilir. Bu kültür ocaklarına geniş halk topluluklarını kolayca çekebilmek için, bazılarında sokağa bakan kıraathaneler de açmak ve bu kıraathanelerde, memleket kültürüne sosyal gelişmemize yardımı dokunacak denemelere girişmek düşünülebilir. Bir kere, Halkevleri yerine açılacak kurumlarda erkeklerle kadınlar beraber çalışacaklarına göre, bu kurumların kuracağı, ve tutundukça başka kahvehanelere de örnek olacak, yol gösterecek deneme kıraathaneleriyle, yurdumuzdaki kahvehane müessesesi «selâmlık» durumundan kurtarabilir. Viyana kahvehanelerinden biraz daha ileri gidilerek bu kıraathanelerde küçük kitaplıklar bulundurulabilir. Tavlaların yerine satranç konularak, boş vakti olanlara, tavlanın şakırtısı ve yararsızlığı yerine, satrancın dinlendirici sessizliği ve düşündürücülüğü sunulabilir. Radyo yerine, günün bazı saatlerinde, kimseyi rahatsız etmeyecek kadar alçak bir sesle, bir köşede Batı musikisi hhalk türküsü plâkları çalınarak, bu kıraathaneler, musiki zevkini de geliştirici, halkımızı Batı musikisine alıştırıcı, Batılılaşmamıza o yoldan da yardım edici bir kurum haline getirilebilir.
Gene bu örnek kıraathanelerde mütevazi fakat zevkli döşeme tarzları denenerek, iç dekorasyon bakımından da bir bocalama ve tatsızlık devresinden geçmekte olan toplum hayatımıza ışık tutulabilir.
Böylece, şimdi topluma zararlı birer tembellik yeri olarak görülen kahvehanelerin, verilecek bu iyi örneklere uyarak, zamanla, kültürün, zevkin ve toplum meseleleriyle ilginin gelişmesine devrimlerin yayılmasına yardımcı kurumlar olması ve bu hüviyetiyle boş vakitleri değerlendirip sönük çevrelerde toplum hayatını renklendirmesi sağlanabilir.
Koleksiyon
Alıntı
“Kahvehaneden, Kıraathaneye,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1215 ulaşıldı.