Türk Gazetecisi
Başlık:
Türk Gazetecisi
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-07-22
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
UZAKTAN
Türk Gazetecisi
BİRKAÇ ay önce bulunduğum bir toplantıda konuşan bir Arjantinli gazeteci, — Peron çağı bize, hürriyetin gazeteci için ne kadar hayatî olduğunu, gazetecilik mesleğinde hürriyetin ekmek gibi her gün yeniden kazanılması gerektiğini öğretti, diyordu.
Bugün Türkiye'de yeni bir gazeteci kuşağı var ki hürriyet mücadelesinin içinde meslek hayatına atılmıştır. Hürriyetsiz gazetecilik yapmak, bu kuşaktan gazetecilerin bir çoğuna, susuz ekmeksiz yaşamak kadar imkânsız görünmektedir. Hürriyet uğrunda ekmeklerinden geçseler bile, ekmek uğrunda hürriyetlerinden geçmiyecek kadar derin bir meslek sorumluluğu edinmişlerdir.
Gazeteleri kapatılıp, veya iktidardan gelen baskıyla gazetelerinden attırılıp ekmeksiz kalmak, en küçük bir bahaneyle karakollara çekilip hakarete uğramak, tehdit edilmek, dövülmek, sırf doğruyu yazdıkları için hapse atılmak, onlara artık, her gün başa gelebilecek meslek kazaları kadar tabii görünür olmuştur. Ödevlerini güvenlik içinde yapabilme haklarının bir dereceye kadar korunması için meslek teşekküllerinden bile yardım umamıyacaklarını, İstanbul'daki son sendika kapatma hâdisesi üzerine anlamışlardır; fakat bu son hâdisenin de onları yıldıracağı, doğruyu arama ve yayma ödevinden alıkoyacağı beklenemez.
Çünkü onlar, bütün tehlikelerini bilerek ve göze alarak bu mesleğe girmişlerdir. Nasıl bir savaşta bir gönüllü er, günün sonunda gidip de gelmemek olduğunu bile bile ileri hatlara atılırsa, onlar da her sabah, belki akşama dönemiyeceklerini bile bile evlerinden çıkmakta, hürriyet mücadelesinin en ileri safındaki işleri başına gitmektedirler.
Demokrat Parti iktidarının ve yabancılara bu iktidarı haklı veya mazur göstermek için Türk halkını kötüleyenlerin her gün baltaladıkları itibarımızı yıkılmaktan kurtaranlar arasında bu gazeteciler baş yerlerden birini tutmaktadırlar.
Hür dünya, genç gazetecilerimizin polis copları ve hapishane gölgesi altında devam eden hürriyet mücadelesini, meslek mücadelesini gördüğü içindir hi, hâlâ, Türk halkının hür yaşamağa lâyık olduğuna inanabilmektedir. Örneğin, Milletlerarası Basın Enstitüsü üyeleri arasında resmen basın hürriyeti bulunmayan belki tek memleket Türkiye'dir. Çünkü bu Enstitünün başındakiler, Türkiye'de, basın hürriyeti kanunlarla ortadan kaldırıldığı halde, Türk gezetecilerinin hür kalabildiğini, hürriyeti için mücadeleye daha çok hız verdiğini, hürriyetsiz gazeteciliğe razı olmadığını görmüşlerdir. Bunu gördükleri içindir ki, 1956 Haziranında çıkan kanunlar üzerine, artık Türkiye'de basın hürriyeti var sayılamıyacağına kanaat getirerek üyeliğimize son vremeyi düşündükleri halde, sonra bundan vazgeçmişlerdir.
Başlıca ödevi ve başlıca suçu doğruyu öğrenmek ve yaymak olan gazeteci, sırtında polis coplarının acısını duyar, karakolda komiserin hakaretini dinler, hapishanede demir kapıların üzerine kapandığını görürken, şüphesiz, ödevini yapmış olmanın, ve bu ödevini yaparken yurduna hizmet ettiğini, ulusunun dünya üzerindeki itibarını koruduğunu bilmenin vicdan huzuru içindedir. Bu vicdan huzurunu, kendisine o muameleleri yapanların ve yaptıranların ruh durumuyla karşılaştırdığı zaman, elbette, kendini dünyanın en mutlu insanlarından saymaktadır.
Gazetecilerin bu şartlar altında ödevlerini yapmaları, herhalde onları ezip sindirmek için her çareye baş vuran iktidara değil, fakat o gazetecilere şeref getirmektedir. Yudrumuzdaki bu karanlık önümüzdeki seçimlerle sona erebilirse, 7—8 yıllık Demokrat Parti için bir anıt dikmek kimsenin aklından geçmiyecek, hattâ herkes bu acı yılları bir an önce unutmağa çalışacaktır ama, bugünkü gazeteciler kuşağının her baskıya göğüs geren adlı ve adsız kahramanları, hürriyetin ekmek gibi her gün yeniden kazanılması gerektiğini gelecek kuşaklara hatırlatacak bir anıtla temsil edilmeyi herhalde şimdiden hak etmişlerdir.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Türk Gazetecisi
BİRKAÇ ay önce bulunduğum bir toplantıda konuşan bir Arjantinli gazeteci, — Peron çağı bize, hürriyetin gazeteci için ne kadar hayatî olduğunu, gazetecilik mesleğinde hürriyetin ekmek gibi her gün yeniden kazanılması gerektiğini öğretti, diyordu.
Bugün Türkiye'de yeni bir gazeteci kuşağı var ki hürriyet mücadelesinin içinde meslek hayatına atılmıştır. Hürriyetsiz gazetecilik yapmak, bu kuşaktan gazetecilerin bir çoğuna, susuz ekmeksiz yaşamak kadar imkânsız görünmektedir. Hürriyet uğrunda ekmeklerinden geçseler bile, ekmek uğrunda hürriyetlerinden geçmiyecek kadar derin bir meslek sorumluluğu edinmişlerdir.
Gazeteleri kapatılıp, veya iktidardan gelen baskıyla gazetelerinden attırılıp ekmeksiz kalmak, en küçük bir bahaneyle karakollara çekilip hakarete uğramak, tehdit edilmek, dövülmek, sırf doğruyu yazdıkları için hapse atılmak, onlara artık, her gün başa gelebilecek meslek kazaları kadar tabii görünür olmuştur. Ödevlerini güvenlik içinde yapabilme haklarının bir dereceye kadar korunması için meslek teşekküllerinden bile yardım umamıyacaklarını, İstanbul'daki son sendika kapatma hâdisesi üzerine anlamışlardır; fakat bu son hâdisenin de onları yıldıracağı, doğruyu arama ve yayma ödevinden alıkoyacağı beklenemez.
Çünkü onlar, bütün tehlikelerini bilerek ve göze alarak bu mesleğe girmişlerdir. Nasıl bir savaşta bir gönüllü er, günün sonunda gidip de gelmemek olduğunu bile bile ileri hatlara atılırsa, onlar da her sabah, belki akşama dönemiyeceklerini bile bile evlerinden çıkmakta, hürriyet mücadelesinin en ileri safındaki işleri başına gitmektedirler.
Demokrat Parti iktidarının ve yabancılara bu iktidarı haklı veya mazur göstermek için Türk halkını kötüleyenlerin her gün baltaladıkları itibarımızı yıkılmaktan kurtaranlar arasında bu gazeteciler baş yerlerden birini tutmaktadırlar.
Hür dünya, genç gazetecilerimizin polis copları ve hapishane gölgesi altında devam eden hürriyet mücadelesini, meslek mücadelesini gördüğü içindir hi, hâlâ, Türk halkının hür yaşamağa lâyık olduğuna inanabilmektedir. Örneğin, Milletlerarası Basın Enstitüsü üyeleri arasında resmen basın hürriyeti bulunmayan belki tek memleket Türkiye'dir. Çünkü bu Enstitünün başındakiler, Türkiye'de, basın hürriyeti kanunlarla ortadan kaldırıldığı halde, Türk gezetecilerinin hür kalabildiğini, hürriyeti için mücadeleye daha çok hız verdiğini, hürriyetsiz gazeteciliğe razı olmadığını görmüşlerdir. Bunu gördükleri içindir ki, 1956 Haziranında çıkan kanunlar üzerine, artık Türkiye'de basın hürriyeti var sayılamıyacağına kanaat getirerek üyeliğimize son vremeyi düşündükleri halde, sonra bundan vazgeçmişlerdir.
Başlıca ödevi ve başlıca suçu doğruyu öğrenmek ve yaymak olan gazeteci, sırtında polis coplarının acısını duyar, karakolda komiserin hakaretini dinler, hapishanede demir kapıların üzerine kapandığını görürken, şüphesiz, ödevini yapmış olmanın, ve bu ödevini yaparken yurduna hizmet ettiğini, ulusunun dünya üzerindeki itibarını koruduğunu bilmenin vicdan huzuru içindedir. Bu vicdan huzurunu, kendisine o muameleleri yapanların ve yaptıranların ruh durumuyla karşılaştırdığı zaman, elbette, kendini dünyanın en mutlu insanlarından saymaktadır.
Gazetecilerin bu şartlar altında ödevlerini yapmaları, herhalde onları ezip sindirmek için her çareye baş vuran iktidara değil, fakat o gazetecilere şeref getirmektedir. Yudrumuzdaki bu karanlık önümüzdeki seçimlerle sona erebilirse, 7—8 yıllık Demokrat Parti için bir anıt dikmek kimsenin aklından geçmiyecek, hattâ herkes bu acı yılları bir an önce unutmağa çalışacaktır ama, bugünkü gazeteciler kuşağının her baskıya göğüs geren adlı ve adsız kahramanları, hürriyetin ekmek gibi her gün yeniden kazanılması gerektiğini gelecek kuşaklara hatırlatacak bir anıtla temsil edilmeyi herhalde şimdiden hak etmişlerdir.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Türk Gazetecisi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/854 ulaşıldı.