Yıkılan Temel
Başlık:
Yıkılan Temel
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-07-15
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
UZAKTAN
YIKILAN TEMEL
Her ne kadar Demokrat Parti Genel Başkanı Türk halkının henüz tam demokrasiye hazır olmadığına, bütün demokratik haklara kavuşmadan önce çok şey öğrenmesi gerektiğine inanır görünüyor ve Türk halkının demokrasi için gerekli seviyeye ne zaman geldiğini tayin etme yetkisini kendinden başka kimseye tanımak istemiyorsa da, son olaylar bir kere daha gösterdi ki, Demokrat Parti iktidarının sorumluları, Türk halkını demokrasi yolunda ilerletebilmek için gerekli iyiniyetten de bilgiden de yoksundurlar. Türk halkının henüz tam demokrasiye, hazır olmadığı bir an için kabul edilse bile, herhalde onu buna hazırlayacak kimseler, bu iktidarın başındakiler olamaz. Çünkü kendilerinin demokratik usullerle iktidara geldikten 7 yıl sonra varmış bulundukları nokta, domakrasi yolunda bir ilerleme ifade etmek şöyle dursun, demokrasinin başlangıç noktasından, temel düşüncesinden bile bir hayli uzaktadır. Üstelik bugün tuttukları yol, bu başlangıç noktasının tam tersi yöndedir.
Demokrasinin temel düşüncesi halkın kendi kendini idaresidir. Ancak halkın kendi kendini vasıtasız olarak, doğrudan doğruya idare etmesinde bazı pratik güçlükler bulunduğu içindir ki bu hakkın kullanılması, halkın sürekli denetlemesine bağlı kalmak şartı ile, kendi seçeceği temsilcilere devr olunur. Anayasa, halkla temsilcileri arasında bir mukaveledir .Anayasa'nın dışına çıkan temsilciler, temsilcisi bulundukları halkla aralarındaki mukaveleyi bozmuş olurlar. Türkiye'de bu mukavelenin bozulmasını havaî yollardan önlemekle ödevli bağımsız bir kurum, bir yüksek mahkeme, veya anayasa mahkemesi de bulunmadığına göre, iktidar partisi çoğunluğunun Mecliste Anayasaya aykırı bir karar alması, siyasal düzenimizde, meşru yollardan tamirinin güçlüğü ölçüsünde tehlikeli hasara sebep olabilir. Hele, Anayasaya aykırı olarak alınan karar, doğrudan doğruya, halkın kendi kendini idare etme hakkı ile çelişiyorsa, o zaman baştaki idare demokratik hüviyetini büsbütün yitirmiş, temsilî bir idare olmaktan çıkmış duruma düşer.
Bir millet temsilcisinin «Meclis dahilindeki rey ve mütalâasından ve beyanatından ve Meclisteki rey ve mütalâasının Meclis haricinde irat ve izharından» sorumlu tutulamıyacağı Anayasada açıkça belirtildiği halde, Meclis'teki Demokrat Parti çoğunluğu, bir milletvekilinin, Meclisteki sözlerinden ötürü dokunulmazlığını kaldırmakla, kendi kendisi için, işte böyle bir durum yaratmış olmaktadır.
Çünkü bir milletvekilinin Meclisteki dokunulmazlığı, o milletvekilinin şahsına tanınmış bir imtiyaz değildir. Bu dokunulmazlık, Meclisteki temsilcinin şahsında, doğrudan doğruya, halkın kendi kendini idare etme hakkının dokunulmazlığını yansıtır. Onun için, bir milletvekilinin, Meclisteki sözlerinden ötürü dokunulmazlığını kaldırmak, halkın dokunulmaz bir hakkını reddetmek demektir.
Çağımızın büyük Amerikan düşünürlerinden A. Meiklejoun'un, üniversitelerde okutulan bir kitabında (1) özlü olarak belirttiği gibi, «Eğer parlâmanter dokunulmazlık mutlak ve kayıtsız şartsız olmazsa, halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare sistemi temelinden yıkılır.»
Şimdi bizde yaratılan durum, bütün gerçek demokrasilere uygulanabilecek bu ölçüye vurulduğunda, «halkın temsilcileri vasıtaniyle kendi kendini idare» sisteminin «temelinden yıkılmış» bulunduğuna hükmetmek gerekir.
Aynı düşünürün Amerika için söylediği gibi, «bu mahiyette bir dokunulmazlık mahkemelerde yargıçlara da tanınmıştır.»
Türkiye'de ise, açık bir Anayasa hükümüne ve «halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idaresi» ilkesine aykırı olarak dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilini, dokunulmazlığı zaten kalmamış olan yargıçlar yargılamaktadır.
Belki, Amerika'da kullanılan ölçülerin Türkiye'ye uygulanamıyacağı, Türk halkının henüz demokrasi alanında Amerikan halkı ile aynı olgunluk seviyesine erişemediği öne sürülebilir. Fakat aynı ölçü bugün, bağımsızlığını daha yeni kazanmış bazı Doğu ülkelerinde, meselâ Pakistan'da da uygulanmaktadır. Gerek milletvekillerinin gerek, Anayasaya aykırı kanunları hükümsüz ilân etme yetkisine sahip Yüksek Mahkeme yargıçlarının dokunulmazlığı, Pakistan'da da Amerika'daki gibi, Meiklejohn'un yukarıya aldığımız sözlerinde belirtildiği gibi, «mutlak ve kayıtsız şartsız» dır.
Bu durumda, Meclisteki Demokrat Parti çoğunluğunun, aldığı son kararla, «halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare sistemi» ni temelinden yıkmış bulunduğunu anlıyabilmek için gözlerimizi batıya çevirmeğe ihtiyaç yoktur. Bugün, Türkiye'deki iktidar liderlerini, demokrasinin temel düşüncesi olan «halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idaresi» konusunda aydınlatabilecek memleketler, Doğumuzda, bağımsızlığına kavuşmuş memleketler arasında da bulunmaktadır.
Fakat, demokrasinin bu temel düşüncesi hakkında aydınlanmağa iktidar liderlerinin ihtiyacı olsa bile, Türk halkının böyle bir ihtiyacı yoktur. Bir milletvekilinin Meclisteki sözlerinden ötürü dokunulmazlığının kaldırılması karşısında, göstermekte olduğu tepki ile, Türk halkı, bu konuda, iktidar liderlerinden çok daha ileri bir anlayış seviyesinde bulunduğunu şimdiden açığa vurmuştur.
Cambridge, MASS.
BÜLENT ECEVİT
(1) — «Free Speech and Its Relation to Self — Government,» A. Meiklejohn (1948).
YIKILAN TEMEL
Her ne kadar Demokrat Parti Genel Başkanı Türk halkının henüz tam demokrasiye hazır olmadığına, bütün demokratik haklara kavuşmadan önce çok şey öğrenmesi gerektiğine inanır görünüyor ve Türk halkının demokrasi için gerekli seviyeye ne zaman geldiğini tayin etme yetkisini kendinden başka kimseye tanımak istemiyorsa da, son olaylar bir kere daha gösterdi ki, Demokrat Parti iktidarının sorumluları, Türk halkını demokrasi yolunda ilerletebilmek için gerekli iyiniyetten de bilgiden de yoksundurlar. Türk halkının henüz tam demokrasiye, hazır olmadığı bir an için kabul edilse bile, herhalde onu buna hazırlayacak kimseler, bu iktidarın başındakiler olamaz. Çünkü kendilerinin demokratik usullerle iktidara geldikten 7 yıl sonra varmış bulundukları nokta, domakrasi yolunda bir ilerleme ifade etmek şöyle dursun, demokrasinin başlangıç noktasından, temel düşüncesinden bile bir hayli uzaktadır. Üstelik bugün tuttukları yol, bu başlangıç noktasının tam tersi yöndedir.
Demokrasinin temel düşüncesi halkın kendi kendini idaresidir. Ancak halkın kendi kendini vasıtasız olarak, doğrudan doğruya idare etmesinde bazı pratik güçlükler bulunduğu içindir ki bu hakkın kullanılması, halkın sürekli denetlemesine bağlı kalmak şartı ile, kendi seçeceği temsilcilere devr olunur. Anayasa, halkla temsilcileri arasında bir mukaveledir .Anayasa'nın dışına çıkan temsilciler, temsilcisi bulundukları halkla aralarındaki mukaveleyi bozmuş olurlar. Türkiye'de bu mukavelenin bozulmasını havaî yollardan önlemekle ödevli bağımsız bir kurum, bir yüksek mahkeme, veya anayasa mahkemesi de bulunmadığına göre, iktidar partisi çoğunluğunun Mecliste Anayasaya aykırı bir karar alması, siyasal düzenimizde, meşru yollardan tamirinin güçlüğü ölçüsünde tehlikeli hasara sebep olabilir. Hele, Anayasaya aykırı olarak alınan karar, doğrudan doğruya, halkın kendi kendini idare etme hakkı ile çelişiyorsa, o zaman baştaki idare demokratik hüviyetini büsbütün yitirmiş, temsilî bir idare olmaktan çıkmış duruma düşer.
Bir millet temsilcisinin «Meclis dahilindeki rey ve mütalâasından ve beyanatından ve Meclisteki rey ve mütalâasının Meclis haricinde irat ve izharından» sorumlu tutulamıyacağı Anayasada açıkça belirtildiği halde, Meclis'teki Demokrat Parti çoğunluğu, bir milletvekilinin, Meclisteki sözlerinden ötürü dokunulmazlığını kaldırmakla, kendi kendisi için, işte böyle bir durum yaratmış olmaktadır.
Çünkü bir milletvekilinin Meclisteki dokunulmazlığı, o milletvekilinin şahsına tanınmış bir imtiyaz değildir. Bu dokunulmazlık, Meclisteki temsilcinin şahsında, doğrudan doğruya, halkın kendi kendini idare etme hakkının dokunulmazlığını yansıtır. Onun için, bir milletvekilinin, Meclisteki sözlerinden ötürü dokunulmazlığını kaldırmak, halkın dokunulmaz bir hakkını reddetmek demektir.
Çağımızın büyük Amerikan düşünürlerinden A. Meiklejoun'un, üniversitelerde okutulan bir kitabında (1) özlü olarak belirttiği gibi, «Eğer parlâmanter dokunulmazlık mutlak ve kayıtsız şartsız olmazsa, halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare sistemi temelinden yıkılır.»
Şimdi bizde yaratılan durum, bütün gerçek demokrasilere uygulanabilecek bu ölçüye vurulduğunda, «halkın temsilcileri vasıtaniyle kendi kendini idare» sisteminin «temelinden yıkılmış» bulunduğuna hükmetmek gerekir.
Aynı düşünürün Amerika için söylediği gibi, «bu mahiyette bir dokunulmazlık mahkemelerde yargıçlara da tanınmıştır.»
Türkiye'de ise, açık bir Anayasa hükümüne ve «halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idaresi» ilkesine aykırı olarak dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilini, dokunulmazlığı zaten kalmamış olan yargıçlar yargılamaktadır.
Belki, Amerika'da kullanılan ölçülerin Türkiye'ye uygulanamıyacağı, Türk halkının henüz demokrasi alanında Amerikan halkı ile aynı olgunluk seviyesine erişemediği öne sürülebilir. Fakat aynı ölçü bugün, bağımsızlığını daha yeni kazanmış bazı Doğu ülkelerinde, meselâ Pakistan'da da uygulanmaktadır. Gerek milletvekillerinin gerek, Anayasaya aykırı kanunları hükümsüz ilân etme yetkisine sahip Yüksek Mahkeme yargıçlarının dokunulmazlığı, Pakistan'da da Amerika'daki gibi, Meiklejohn'un yukarıya aldığımız sözlerinde belirtildiği gibi, «mutlak ve kayıtsız şartsız» dır.
Bu durumda, Meclisteki Demokrat Parti çoğunluğunun, aldığı son kararla, «halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare sistemi» ni temelinden yıkmış bulunduğunu anlıyabilmek için gözlerimizi batıya çevirmeğe ihtiyaç yoktur. Bugün, Türkiye'deki iktidar liderlerini, demokrasinin temel düşüncesi olan «halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idaresi» konusunda aydınlatabilecek memleketler, Doğumuzda, bağımsızlığına kavuşmuş memleketler arasında da bulunmaktadır.
Fakat, demokrasinin bu temel düşüncesi hakkında aydınlanmağa iktidar liderlerinin ihtiyacı olsa bile, Türk halkının böyle bir ihtiyacı yoktur. Bir milletvekilinin Meclisteki sözlerinden ötürü dokunulmazlığının kaldırılması karşısında, göstermekte olduğu tepki ile, Türk halkı, bu konuda, iktidar liderlerinden çok daha ileri bir anlayış seviyesinde bulunduğunu şimdiden açığa vurmuştur.
Cambridge, MASS.
BÜLENT ECEVİT
(1) — «Free Speech and Its Relation to Self — Government,» A. Meiklejohn (1948).
Koleksiyon
Alıntı
“Yıkılan Temel,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/852 ulaşıldı.