Sevk ve İdare Kabadayılığı
Başlık:
Sevk ve İdare Kabadayılığı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-07-10
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/32
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"Sevk ve idare kabaaayılığı"
leri ve basınla ilgili kanunlar üzerine, muhalefet liderlerinin, tavsip etmedikleri halde bu kanunlara saygı göstereceklerini belirtmeleri, nedense iktidar sözcüsü gazeteyi çok kızdırdı. 25 Haziran günü çıkan başyazısında bu gazete şunları soruyordu:
«Muhalefet partilerinin selâhiyetlileri, her konuşmalarında kanunların çizdiği hudutlara hürmetkâr olacaklarını tekrar etmek lüzumunu niçin hissediyorlar? Acaba bu sözlerde, biz istersek kanunlara hürmetkâr olmayız gibi bir sevk ve idare kabadayılığı manası mı var?»
«... Kanunların çizdiği hudutlarla mukayyet olma mecburiyeti, bizatihi kanun mefhumunun bütün vatandaşlara yüklediği vazifenin en tabiî bir icabı değil midir?»
Adalet sınırları içinde yaşayan bir memlekette, şüphesiz öyle olmak gerekir!
Ancak, kanunların çizdiği sınırlara, herkesin aynı ölçüde saygı göstererek memleketimizde zaten pek daralmış bulunan bu sınırlar dışına çıkılmadıkça vatandaşları rahatsız etmemeleri, vatandaş hürriyetini ve haklarını bu sınırlar içinde olsun kısmağa kalkışmamaları beklenir.
Fakat son yılların gelişmeleri, vatandaşlarca kanun sınırlarına gösterilen saygının, idari makamlardan her zaman aynı ölçüde karşılık görmediğini ortaya çıkarmıştır. Bu bakımdan, Başbakanın 2 yıl önce kullandığı bir deyimle, «adalet ötesi» bir durum yaratılmıştır.
Meselâ, henüz toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili son kanun yürürlüğe girmeden, bir tasarı halinde Meclise bile getirilmeden önce, vatandaş hak-ve hürriyetleri, sanki öyle bir kanun yürürlükte imiş gibi tahdide başlanmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterine nerede, ne zaman bir sevgi gösterisinde bulunulacak olsa, bu gösterilere katılanlardan gelişi güzel 40-50 kişi seçilerek karakola götürülmekte, hüviyetleri tesbit edilip ifadeleri alınmakta, bir milletvekilinin sözlü soru önergesinde belirtildiği gibi, saatlerce «hürriyetleri tahdit» edilmekte idi. Emniyet memurlarının C H P Genel Sekreterini karşılamak üzere şehre inmiş bazı Ankara köylülerini köylerine kadar takip ederek orada «tazyik ve tehdit» bile ettikleri, gene bu sözlü soru önergesinde ileri sürülmüştür.
Öte yandan, bir Cumhuriyet Savcısı, yeni kanunlarla yazı imkânları zaten çok daralmış gazetelerin yazı işleri müdürlerini makamına çağırarak, onlara, kanunların suç saymadığı, hattâ Anayasanın teminat altında bulundurduğu bazı haklarını kullanmaktan kaçınmaları için «hususi ihtar»larda bulunmağa kendini yetkili görmüştür.
Gazetecilerin Çankaya'da dolaşmalarını yasak edici herhangi bir hüküm bulunmadığı, Türk gazetecileri, Cumhuriyet başkentinin umuma açık bütün caddelerinde dolaşma hakkına sahip oldukları halde, bazı emniyet mensuplarınca kendilerinin hak ve hürriyetleri ihlâl edilmiş, Çankaya'da dolaşmak yüzünden bazı Türk gazetecileri uzun zaman karakollarda alıkonularak üzücü muamelelerle karşılaşmışlardır.
Sadece son haftaların olaylarından aldığımız bu birkaç örnek de gösteriyor ki, Türkiye'de vatandaşlar için mesele, «kanunların çizdiği sınırlara hürmetkâr» olmakla bitmemektedir. Türkiye'de bir kısım vatandaşların, kanunlarla tanınmış bazı haklarını bile kullanmaktan kaçınmaları beklenmektedir. Son yıllara kadar yalnız, kanunların bilinmemesi mazeret sayılmazken, şimdi, kanunları bilmek ve saymak bile mazeret sayılmaz olmuştur.
Bu durumda, iktidar sözcüsü gazetenin, «biz istersek kanunlara hürmetkâr olmayız gibi bir sevk idare kabadayılığı» nı muhalefet çevrelerinde araması pek gariptir. Eğer böyle bir «kabadayılık» söz konusu edilebilirse, bunun aranacağı yer muhalefet çevreleri olmasa gerektir.
Muhalefet liderlerince sık sık, «kanunların çizdiği hudutlarla mukayyet olma mecburiyeti»nin bu hudutlara «hürmetkâr» olma lüzumunun tekrar edilmesi olsa olsa, çıkarılmak istenen bütün engellere rağmen, kanunlarla tanınmış hakların çekinmeden kullanılacağı mânasını taşıyabilir. Çünkü, demokrasi mübadelesi yapan insanlar için, hangi şartlar altında olursa olsun kanunların tanıdığı hakları kullanmaktan çekinmek, kanunların koyduğu yasaklara itaatsizlik etmek kadar uygunsuz ve yakışıksız bir hareket tarzı olur.
(x) Başlık Zafer Gazetesinin bir başyazısından alınmıştır.
Bülent ECEVİT
"Sevk ve idare kabaaayılığı"
leri ve basınla ilgili kanunlar üzerine, muhalefet liderlerinin, tavsip etmedikleri halde bu kanunlara saygı göstereceklerini belirtmeleri, nedense iktidar sözcüsü gazeteyi çok kızdırdı. 25 Haziran günü çıkan başyazısında bu gazete şunları soruyordu:
«Muhalefet partilerinin selâhiyetlileri, her konuşmalarında kanunların çizdiği hudutlara hürmetkâr olacaklarını tekrar etmek lüzumunu niçin hissediyorlar? Acaba bu sözlerde, biz istersek kanunlara hürmetkâr olmayız gibi bir sevk ve idare kabadayılığı manası mı var?»
«... Kanunların çizdiği hudutlarla mukayyet olma mecburiyeti, bizatihi kanun mefhumunun bütün vatandaşlara yüklediği vazifenin en tabiî bir icabı değil midir?»
Adalet sınırları içinde yaşayan bir memlekette, şüphesiz öyle olmak gerekir!
Ancak, kanunların çizdiği sınırlara, herkesin aynı ölçüde saygı göstererek memleketimizde zaten pek daralmış bulunan bu sınırlar dışına çıkılmadıkça vatandaşları rahatsız etmemeleri, vatandaş hürriyetini ve haklarını bu sınırlar içinde olsun kısmağa kalkışmamaları beklenir.
Fakat son yılların gelişmeleri, vatandaşlarca kanun sınırlarına gösterilen saygının, idari makamlardan her zaman aynı ölçüde karşılık görmediğini ortaya çıkarmıştır. Bu bakımdan, Başbakanın 2 yıl önce kullandığı bir deyimle, «adalet ötesi» bir durum yaratılmıştır.
Meselâ, henüz toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili son kanun yürürlüğe girmeden, bir tasarı halinde Meclise bile getirilmeden önce, vatandaş hak-ve hürriyetleri, sanki öyle bir kanun yürürlükte imiş gibi tahdide başlanmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterine nerede, ne zaman bir sevgi gösterisinde bulunulacak olsa, bu gösterilere katılanlardan gelişi güzel 40-50 kişi seçilerek karakola götürülmekte, hüviyetleri tesbit edilip ifadeleri alınmakta, bir milletvekilinin sözlü soru önergesinde belirtildiği gibi, saatlerce «hürriyetleri tahdit» edilmekte idi. Emniyet memurlarının C H P Genel Sekreterini karşılamak üzere şehre inmiş bazı Ankara köylülerini köylerine kadar takip ederek orada «tazyik ve tehdit» bile ettikleri, gene bu sözlü soru önergesinde ileri sürülmüştür.
Öte yandan, bir Cumhuriyet Savcısı, yeni kanunlarla yazı imkânları zaten çok daralmış gazetelerin yazı işleri müdürlerini makamına çağırarak, onlara, kanunların suç saymadığı, hattâ Anayasanın teminat altında bulundurduğu bazı haklarını kullanmaktan kaçınmaları için «hususi ihtar»larda bulunmağa kendini yetkili görmüştür.
Gazetecilerin Çankaya'da dolaşmalarını yasak edici herhangi bir hüküm bulunmadığı, Türk gazetecileri, Cumhuriyet başkentinin umuma açık bütün caddelerinde dolaşma hakkına sahip oldukları halde, bazı emniyet mensuplarınca kendilerinin hak ve hürriyetleri ihlâl edilmiş, Çankaya'da dolaşmak yüzünden bazı Türk gazetecileri uzun zaman karakollarda alıkonularak üzücü muamelelerle karşılaşmışlardır.
Sadece son haftaların olaylarından aldığımız bu birkaç örnek de gösteriyor ki, Türkiye'de vatandaşlar için mesele, «kanunların çizdiği sınırlara hürmetkâr» olmakla bitmemektedir. Türkiye'de bir kısım vatandaşların, kanunlarla tanınmış bazı haklarını bile kullanmaktan kaçınmaları beklenmektedir. Son yıllara kadar yalnız, kanunların bilinmemesi mazeret sayılmazken, şimdi, kanunları bilmek ve saymak bile mazeret sayılmaz olmuştur.
Bu durumda, iktidar sözcüsü gazetenin, «biz istersek kanunlara hürmetkâr olmayız gibi bir sevk idare kabadayılığı» nı muhalefet çevrelerinde araması pek gariptir. Eğer böyle bir «kabadayılık» söz konusu edilebilirse, bunun aranacağı yer muhalefet çevreleri olmasa gerektir.
Muhalefet liderlerince sık sık, «kanunların çizdiği hudutlarla mukayyet olma mecburiyeti»nin bu hudutlara «hürmetkâr» olma lüzumunun tekrar edilmesi olsa olsa, çıkarılmak istenen bütün engellere rağmen, kanunlarla tanınmış hakların çekinmeden kullanılacağı mânasını taşıyabilir. Çünkü, demokrasi mübadelesi yapan insanlar için, hangi şartlar altında olursa olsun kanunların tanıdığı hakları kullanmaktan çekinmek, kanunların koyduğu yasaklara itaatsizlik etmek kadar uygunsuz ve yakışıksız bir hareket tarzı olur.
(x) Başlık Zafer Gazetesinin bir başyazısından alınmıştır.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Sevk ve İdare Kabadayılığı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/649 ulaşıldı.