Yeni Kanunlar Karşısında: Yargıçlar ve Basın
Başlık:
Yeni Kanunlar Karşısında: Yargıçlar ve Basın
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-06-19
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/31
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Yeni kanunlar karşısında:
Yargıçlar ve basın
5680 ve 6334 sayılı kanunlarda Hükümetin istediği değişiklikler yapılmakla basın hürriyeti çok daralmış oluyor. Fakat, bazılarının iddia ettiği gibi bir kalıptan ibaret olsa bile, henüz Türkiye'de «demokrasi» vardır. Kabul edilen yeni hükümler, bütün sertliklerine rağmen, ancak demokratik esaslarla bağdaşabilecekleri ölçüde uygulanabilirler.
Meselâ kanunlar Türkiye'de halâ muhalefet partilerine izin, iktidar değişikliğine imkân verdiğine göre, denetleme ve tenkid yoluyla bir partiyi iktidardan, veya o partinin liderlerini mevkilerinden düşürmeğe çalışma yetkisi de gazetecilere el'an tanınıyor demektir.
Gazetecilerin elinden bu yetkinin de alındığını düşünebilmek için, muhalefet partilerinin kapatılmış, serbest seçimlerin kaldırılmış olması gerekirdi. Fakat iktidar, muhalefet partilerinin çalışmalarını çok güçleştirmekle, seçim propagandasında muhalif partilere eşitlik tanımamakla beraber, henüz, partileri kapatacak, serbest seçimleri kaldıracak kadar ileri gitmemiştir.
Bu durumda, gazetecilerin tenkid ve denetleme yetkileri, henüz bütün bütün ellerinden alınmış olamaz; ancak, bu yetkiyi kullanma imkânları daraltılmış, bu yetkiyi kullanmaları güçleştirilmiş olabilir.
*
Basın hürriyeti, yeni kanunlarla ne kadar kısılıp zedelenmiş olursa olsun, Anayasa'nın ve millet iradesinin teminatı altındadır. Demokrasinin, muhafaza edilen kalıbı içindeki ölçüsünü, ancak bu iki unsur tayin ve tesbit edebilir; bir iktidarın bunlara, hele millet iradesine karşı gelmek istemesi, akıntıya kürek çekmek olur.
Vicdan bağımsızlıklarını muhafaza edeceklerine inandığımız Türk yargıçları, basınla ilgili yeni kanunların çok müphem bir ifadeyle kaleme alınmış hükümlerini uygularken, bu unsurları, yani Anasaya'yı ve millet iradesini, gözönünde tutmak ihtiyacını duyacaklar: bu hükümleri ancak, mahiyet ve ölçüsü Anayasa ile millî irade tarafından tespit edilen bir demokrasi anlayışının sınırları içinde yorumlayıp uygulayabilecekler demektir.
Bir yargıcın kıstas olarak, bunları değil de, bir iktidar liderinin kafasında saklı olabilecek niyetleri gözeteceğine ihtimal veremeyiz. Çünkü öyle yapacak olsalar, o memlekette yalnız demokrasi değil, asgari bir hukuk düzeni bile yaşıyamazdı. Öyle bir memlekette ise artık yargıcın yeri olmazdı.
*
Basınla ilgili kanunlar yeni şekilleriyle yürürlüğe girdikten sonra yargıçlardan beklediğimizi, kendimizden, yani gazetelerden de beklemeliyiz.
«Bu kanunlarla tenkid ve denetleme yapılamaz deyip küsmek, kendini ve okuyucuyu siyasetten, memleket meselelerinden başka konularla avutmağa çalışmak doğru olmasa gerektir.
Sorumluluğunu bilir gezetelere düşen, tenkid ve denetleme görevlerini bu kanunlar karşısında nasıl yapabileceklerini serin kanlılıkla düşünüp kararlaştırmak, ona göre kendilerine bir yol çizmek olmalıdır.
Bu yolu çizerken, tıpkı yargıçlar gibi gazetelerin de kullanacağı kıstas, mahiyet ve ölçüsü Anayasa ile millî irade tarafından tespit edilen bir demokrasi anlayışı olmalıdır.
Üstelik bu hususta yargıçlardan bir adım daha ileri giderek, millî irade üzerinde müessir olmağa da çalışmak, gazetecilerin en tabiî bir meslek hakkı, hattâ kaçınılmaz bir görevidir.
Gazetelerin böyle davranmayıp da yılgınlığa düşmeleri, paniğe uğramaları, demokrasimiz için, yeni tedbirlerden daha zararlı, daha tehlikeli olacaktır.
İtiraf etmeliyiz ki Türk gazetecilerinin «Acaba yargıçlara güvenebilir miyiz?» diye düşünmeğe hakları yoktur. Eğer Türk gazetecileri 6 yıldır, demokrasinin ve hukuk düzeninin memlekette yaşayıp gelişebilmesi için, Türk yargıçları kadar azim ve cesaret göstermiş, kendi mesleklerine yargıçların verdiği kadar değer vermiş olsalardı, bugünkü sıkıntılarından hiç biriyle karşılaşmazlardı.
Bülent ECEVİT
Yeni kanunlar karşısında:
Yargıçlar ve basın
5680 ve 6334 sayılı kanunlarda Hükümetin istediği değişiklikler yapılmakla basın hürriyeti çok daralmış oluyor. Fakat, bazılarının iddia ettiği gibi bir kalıptan ibaret olsa bile, henüz Türkiye'de «demokrasi» vardır. Kabul edilen yeni hükümler, bütün sertliklerine rağmen, ancak demokratik esaslarla bağdaşabilecekleri ölçüde uygulanabilirler.
Meselâ kanunlar Türkiye'de halâ muhalefet partilerine izin, iktidar değişikliğine imkân verdiğine göre, denetleme ve tenkid yoluyla bir partiyi iktidardan, veya o partinin liderlerini mevkilerinden düşürmeğe çalışma yetkisi de gazetecilere el'an tanınıyor demektir.
Gazetecilerin elinden bu yetkinin de alındığını düşünebilmek için, muhalefet partilerinin kapatılmış, serbest seçimlerin kaldırılmış olması gerekirdi. Fakat iktidar, muhalefet partilerinin çalışmalarını çok güçleştirmekle, seçim propagandasında muhalif partilere eşitlik tanımamakla beraber, henüz, partileri kapatacak, serbest seçimleri kaldıracak kadar ileri gitmemiştir.
Bu durumda, gazetecilerin tenkid ve denetleme yetkileri, henüz bütün bütün ellerinden alınmış olamaz; ancak, bu yetkiyi kullanma imkânları daraltılmış, bu yetkiyi kullanmaları güçleştirilmiş olabilir.
*
Basın hürriyeti, yeni kanunlarla ne kadar kısılıp zedelenmiş olursa olsun, Anayasa'nın ve millet iradesinin teminatı altındadır. Demokrasinin, muhafaza edilen kalıbı içindeki ölçüsünü, ancak bu iki unsur tayin ve tesbit edebilir; bir iktidarın bunlara, hele millet iradesine karşı gelmek istemesi, akıntıya kürek çekmek olur.
Vicdan bağımsızlıklarını muhafaza edeceklerine inandığımız Türk yargıçları, basınla ilgili yeni kanunların çok müphem bir ifadeyle kaleme alınmış hükümlerini uygularken, bu unsurları, yani Anasaya'yı ve millet iradesini, gözönünde tutmak ihtiyacını duyacaklar: bu hükümleri ancak, mahiyet ve ölçüsü Anayasa ile millî irade tarafından tespit edilen bir demokrasi anlayışının sınırları içinde yorumlayıp uygulayabilecekler demektir.
Bir yargıcın kıstas olarak, bunları değil de, bir iktidar liderinin kafasında saklı olabilecek niyetleri gözeteceğine ihtimal veremeyiz. Çünkü öyle yapacak olsalar, o memlekette yalnız demokrasi değil, asgari bir hukuk düzeni bile yaşıyamazdı. Öyle bir memlekette ise artık yargıcın yeri olmazdı.
*
Basınla ilgili kanunlar yeni şekilleriyle yürürlüğe girdikten sonra yargıçlardan beklediğimizi, kendimizden, yani gazetelerden de beklemeliyiz.
«Bu kanunlarla tenkid ve denetleme yapılamaz deyip küsmek, kendini ve okuyucuyu siyasetten, memleket meselelerinden başka konularla avutmağa çalışmak doğru olmasa gerektir.
Sorumluluğunu bilir gezetelere düşen, tenkid ve denetleme görevlerini bu kanunlar karşısında nasıl yapabileceklerini serin kanlılıkla düşünüp kararlaştırmak, ona göre kendilerine bir yol çizmek olmalıdır.
Bu yolu çizerken, tıpkı yargıçlar gibi gazetelerin de kullanacağı kıstas, mahiyet ve ölçüsü Anayasa ile millî irade tarafından tespit edilen bir demokrasi anlayışı olmalıdır.
Üstelik bu hususta yargıçlardan bir adım daha ileri giderek, millî irade üzerinde müessir olmağa da çalışmak, gazetecilerin en tabiî bir meslek hakkı, hattâ kaçınılmaz bir görevidir.
Gazetelerin böyle davranmayıp da yılgınlığa düşmeleri, paniğe uğramaları, demokrasimiz için, yeni tedbirlerden daha zararlı, daha tehlikeli olacaktır.
İtiraf etmeliyiz ki Türk gazetecilerinin «Acaba yargıçlara güvenebilir miyiz?» diye düşünmeğe hakları yoktur. Eğer Türk gazetecileri 6 yıldır, demokrasinin ve hukuk düzeninin memlekette yaşayıp gelişebilmesi için, Türk yargıçları kadar azim ve cesaret göstermiş, kendi mesleklerine yargıçların verdiği kadar değer vermiş olsalardı, bugünkü sıkıntılarından hiç biriyle karşılaşmazlardı.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Yeni Kanunlar Karşısında: Yargıçlar ve Basın,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/635 ulaşıldı.