Polis ve Halk
Başlık:
Polis ve Halk
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-05-02
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/31
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Polis ve Halk
İngiliz polisi tabanca taşımaz. Silâhlı canilerin bile karşısına elleri boş çıkar. Bunu polise karşı bir haksızlık sayanlar, zaman zaman, onun da tabanca taşımasını ileri sürerler. Bir İngiliz komiseri geçenlerde bir dergiye yazdığı makalede, böyle düşünenlere cevap veriyor:
- Bizim en büyük yardımcımız halktır, silâh taşırsak halkın yardımından yoksun kalırız, diyordu.
Bir yanda bu zihniyet, beri yanda suçsuz bir gazeteciyi işinden alıkoyup karakollara götürerek:
- Burada kanun geçmez, seni 3 ay salıvermesek ne arayan ne soran olur, diyen; sonra da tehditlerini yumuşatıp, gazeteciye, polisle işbirliği yapmasını, ona yardımcı olmasını teklif eden zihniyet..
Bir yanda kanunu saydırabilmek için onun bekçiliğini silâhsız yapmakla, beri yanda, kanunu karakol kapısından içeri sokmamakla öğünen zihniyet...
Türkiye'de bugün bu zihniyetlerden ikincisinin revaçta olmasına şaşılabilir mi? Bir memleket ki en sorumlu devlet adamlarından biri halkın karşısında.
Ben zamanı gelince kanunları da çiğneyeceğim ve kimse bana mâni olamayacak, diye haykırır; bir başkası, kanunları çiğneyen polisi,
- Millî hislerine uymuştur, diye öğüp, kanunları çiğnemiyen polisi,
- Vazifesini ihmâl etmiştir, diye azarlar.
O memlekette polisten kanunların bekçiliğini, vatandaş güvenliğinin koruyuculuğunu beklemek hakkımız mıdır?
Bizim çocuklarımızı,
— Seni polise veririm! diye korkutmamız ne kadar yerinde ise, İngilizlerin de yabancıları.
— Gelip polislerimizi görün diye çağırmaları; turizm ilânlarına, memleketlerindeki medeniliğin, insanlığın, huzurun sembolü olarak bir polis resmi koymaları o kadar yerindedir.
Polisin korkutucu değil, güvenlik verici bir kuvvet olması, bir toplum için medeniliğin, insanlığın, huzurun bundan daha müsbet ölçüsü olabilir mi? Türk toplumu bu ölçüye vurulduğunda ise, yirminci yüzyıl medeniyeti gözlerimize ne kadar uzak bir hayal gibi görünür!
Fakat biz, insanı polisle sık sık karşı karşıya getiren bu gazetecilik mesleğinde, Türk polislerinden bir çoğunun ne kadar insan, ne kadar duygulu, ne kadar medenî olduklarını da öğrenmeğe fırsat buluruz. Ya içindeki sadizmin ya da başındaki kanunsuz emirlerin esaretinden kurtulamıyacak kadar zayıf karakterli bazı âmirler karşısında öylelerinin ne derin vicdan sızıları çektiğini de görür ve duyarız.
Bu memlekette polis bir korkuluk, karakolsa kanunların giremediği bir işkence yeri olmaktan kurtulduğu gün, biz vatandaşlardan önce, mesleklerinde çoğunluğu teşkil ettiğine inandığımız o insan polisler vicdan huzuruna kavuşacak, ilk defa o zaman, halkı kendilerine silâhtan daha güçlü bir yardımcı bilmenin ve mesleklerile öğünebilmenin tadını duyacaklardır.
Bülent ECEVİT
Polis ve Halk
İngiliz polisi tabanca taşımaz. Silâhlı canilerin bile karşısına elleri boş çıkar. Bunu polise karşı bir haksızlık sayanlar, zaman zaman, onun da tabanca taşımasını ileri sürerler. Bir İngiliz komiseri geçenlerde bir dergiye yazdığı makalede, böyle düşünenlere cevap veriyor:
- Bizim en büyük yardımcımız halktır, silâh taşırsak halkın yardımından yoksun kalırız, diyordu.
Bir yanda bu zihniyet, beri yanda suçsuz bir gazeteciyi işinden alıkoyup karakollara götürerek:
- Burada kanun geçmez, seni 3 ay salıvermesek ne arayan ne soran olur, diyen; sonra da tehditlerini yumuşatıp, gazeteciye, polisle işbirliği yapmasını, ona yardımcı olmasını teklif eden zihniyet..
Bir yanda kanunu saydırabilmek için onun bekçiliğini silâhsız yapmakla, beri yanda, kanunu karakol kapısından içeri sokmamakla öğünen zihniyet...
Türkiye'de bugün bu zihniyetlerden ikincisinin revaçta olmasına şaşılabilir mi? Bir memleket ki en sorumlu devlet adamlarından biri halkın karşısında.
Ben zamanı gelince kanunları da çiğneyeceğim ve kimse bana mâni olamayacak, diye haykırır; bir başkası, kanunları çiğneyen polisi,
- Millî hislerine uymuştur, diye öğüp, kanunları çiğnemiyen polisi,
- Vazifesini ihmâl etmiştir, diye azarlar.
O memlekette polisten kanunların bekçiliğini, vatandaş güvenliğinin koruyuculuğunu beklemek hakkımız mıdır?
Bizim çocuklarımızı,
— Seni polise veririm! diye korkutmamız ne kadar yerinde ise, İngilizlerin de yabancıları.
— Gelip polislerimizi görün diye çağırmaları; turizm ilânlarına, memleketlerindeki medeniliğin, insanlığın, huzurun sembolü olarak bir polis resmi koymaları o kadar yerindedir.
Polisin korkutucu değil, güvenlik verici bir kuvvet olması, bir toplum için medeniliğin, insanlığın, huzurun bundan daha müsbet ölçüsü olabilir mi? Türk toplumu bu ölçüye vurulduğunda ise, yirminci yüzyıl medeniyeti gözlerimize ne kadar uzak bir hayal gibi görünür!
Fakat biz, insanı polisle sık sık karşı karşıya getiren bu gazetecilik mesleğinde, Türk polislerinden bir çoğunun ne kadar insan, ne kadar duygulu, ne kadar medenî olduklarını da öğrenmeğe fırsat buluruz. Ya içindeki sadizmin ya da başındaki kanunsuz emirlerin esaretinden kurtulamıyacak kadar zayıf karakterli bazı âmirler karşısında öylelerinin ne derin vicdan sızıları çektiğini de görür ve duyarız.
Bu memlekette polis bir korkuluk, karakolsa kanunların giremediği bir işkence yeri olmaktan kurtulduğu gün, biz vatandaşlardan önce, mesleklerinde çoğunluğu teşkil ettiğine inandığımız o insan polisler vicdan huzuruna kavuşacak, ilk defa o zaman, halkı kendilerine silâhtan daha güçlü bir yardımcı bilmenin ve mesleklerile öğünebilmenin tadını duyacaklardır.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Polis ve Halk,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/603 ulaşıldı.