Gençlik ve Demokrasi
Başlık:
Gençlik ve Demokrasi
Kaynak:
Ulus, "Görüşler"
Tarih:
1953-07-20
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/26
Metin:
Görüşler :
GENÇLİK VE DEMOKRASİ
Bülent ECEVİT
Profesörlerin siyasete karışmasını önleyici “millî selâmet” kanunu ile ilgili bir yazısında, İktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı şöyle diyor:
“Profesörler hakkındaki bu hükümlere muvazî olarak öğrenciler hakkında da yeni hükümler koymak ve onları da politikanın dedikodusundan kurtarıp ilimle başbaşa bırakmak lâzımdır. Büyük Millet Meclisi elbette bu mühim nokta üzerinde de duracaktır.”
Bu sözler, Demokrat Parti İktidarının, Profesörlerden sonra, şimdi, Üniversite öğrencilerini de politikadan ayırmaya hazırlandığını gösteriyor.
Gene bu sözlerile, iktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı, bu memleketin üniversite gençliğini, politika ile değil, “politikanın dedikodusu” ile uğraşmakla suçlandırıyor.
Ve bu sözlerile, İktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı, Büyük Millet Meclisinde, Türk gençliğini politikadan yahut “dedikodusu” ndan “kurtarıp ilimle başbaşa bırakmak” yetkisini gördüğünü söylemiş oluyor.
Türkiye’de demokrasi olduğunu sanabildiğimiz müddetçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir yetki görülemez.
Rüştüne ermiş bir Üniversiteli genç ilimle yeteri kadar ilgilenmiyorsa öğretmenleri kendisini sınıfta bırakırlar. Bir üniversiteli gencin ilimle ne derece “başbaşa” kalacağını tâyin edecek bundan daha başka bir ölçü, demokratik bir memlekette tasavvur olunamaz.
İktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı, Türk yüksek öğretim müesseselerinin hiç bir zaman Mısır’daki Fuad Üniversitesi durumuna düşürülemeyeceğini söylüyor.
Demokratik bir memlekette, Üniversitelilerin politikayla uğraşmasından nasıl bir durum ortaya çıkacağına örnek olarak Mısır gösterilemez. Mısır’da henüz demokrasi yoktur. Olsa olsa, İngiltere, Fransa, Amerika yahut başka demokratik Batı memleketleri gösterilebilir.
Üniversite öğrencileri, politikaya iki yoldan karışabilirler:
Birincisi, memleketteki siyasî partilerin dışında, ayrı bir siyasî kuvvet olarak...
İkincisi, memleketteki siyasî partilerin mücadelesine, o partilerin saflarında yer alıp katılarak...
Zararlı yol, bunlardan birincisidir. Çünkü, demokratik bir rejimde, siyasî parti ve derneklerden başka siyaset organları bulunamayacağı hâlde, üniversitelilere, bu kuralın dışında bir imtiyaz tanınmış olur.
İkinci yol ise, bir memlekette demokrasinin yaşayabilmesi, kök salabilmesi için zararlı değil, ancak faydalı olabilir. Çünkü öylelikle, henüz hayat mücadelesine atılmadıkları, geçim derdine düşmedikleri için her türlü şahsî menfaat duygusundan hür aydınlar, memleketin normal siyasî hayatında kendilerini, mevcut partilere destek olan toplu birer kuvvet olarak duyurma imkânını bulurlar.
Cumhuriyet Halk Partisinin yeni kurulan gençlik ocaklarını böyle düşümek gerekir. Baştakiler demokrasinin ne olduğunu anlamışlarsa, bu ocakları baltalamaya çalışacak yerde, başka partilere bağlı gençleri de o yola teşvik etmelidirler. Üniversitelerimize ancak o zaman normal, imtiyazsız bir siyası hayat girmiş olur.
Mısır’ı bir yana bırakalım! Demokrasiyi biz Mısır’dan öğrenecek değiliz.
Mısır’ı bırakıp, demokrasiyi bize öğretebilecek memleketlere bakalım! Meselâ İngiltereye!...
İngiltere’nin Londra Üniversitesinde koridorlar, siyasî partilerin propaganda afişlerile doludur. Öğle tatili oldu mu, yemekhaneye giden koridorlara masalar konur, başlarına, çeşitli partilerin Üniversite ocaklarında üye olan gençler otururlar, ve gelen geçen arkadaşlarına, partilerin propoganda broşürlerinden satmaya çalışırlar.
Gene öğle tatillerinde, çeşitli partilerden milletvekilleri Üniversiteye gelerek, Üniversite içindeki parti ocaklarında siyasî konuşmalar yaparlar.
Münazaralardan çoğu günlük politika konuları üzerinedir.
Memlekette seçim mücadelesi başlayınca Üniversite ocaklarına kayıtlı öğrenciler, derslerini bırakır, ev ev dolaşıp parti propogandası yapmaya çıkarlar.
Parti mücadelesinin bütün memlekette durulduğu yıllarda bile, Londra Üniversitesinde her gün, bir ay sonra genel seçimler yapılacakmış gibi siyasî faaliyet vardır.
Ve Londra Üniversitesi İngiltere’nin en verimli üniversitelerinde biridir. Orada öğrenciler, ilimle “başbaşa” kalmak için de vakit bulurlar.
Gene İngiltere’de üniversite profesörlerinin gazete ve dergi sütunlarında günlük politikaya karışıp karışmamaları meselesi söyle dursun, sosyal bilim kollarıyla ilgili profesörler, derslerinde bile, açıktan açığa, parti mücadelesine katılırlar. Hattâ kürsüden “politikanın dedikodusu” nu da yapanlar vardır.
Bütün siyasî partilerin genel idare kurullarında her zaman üniversite mensubu birkaç profesör bulunur. Prof. Laski, bir ara, bir yandan Londra Ekonomi Okulunda ders verirken, bir yandan da İşçi Partisinin İcra Komitesi Başkanı idi (x)
Oysaki İngiltere’de kimsenin aklından, meselâ Profesör Laski’ye karşı bir “millî selâmet kanunu” çıkarmak düşüncesi geçmemiştir.
Zaten bir demokratik memlekette “Millî Selâmet Kanunları” sözü gülünçtür. Bu, buram buram diktatörlük kokan bir sözdür. Bir demokratik memlekette, ancak, demokrasinin gereklerini yerine getirmekle “millî selâmet” e varılacağı düşünülebilir, demokratik hayatı daraltıcı kanunlarla değil.
Üniversite çağındaki gençler rüştlerine ermişlerdir. İçlerinden bir çoğu oy kullanacak yaştadır. O yaşta insanları İngiltere’de milletvekili yaparlar. Son İngiliz genel seçimlerinde, o zamanki Başbakan Attlee’nin seçim bölgesinde karşısına, Muhafazakâr rakip olarak 25 yaşında bir genç çıkarılmıştı.
Rüştüne ermiş, oy kullanacak çağa gelmiş bir Türk genci, ister üniversiteli olsun, ister okuyup yazma bilmeyen bir rençper olsun, ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne de İktidar sözcüsü bir gazetenin vesayetine muhtaç değildir. Onların da zaten kendilerinde böyle bir vesayet yetkisi görememeleri lâzımdır.
Kaldı ki bizim memleketimizin özel durumu göz önünde tutulacak olursa. Cumhuriyet çağında yetişmiş, bütün görgüsünü ve eğitimini bu çağda edinmiş olan gençler, Türkiye’nin menfaatlerinin gerçek koruyucuları sayılmalıdırlar.
Onların sağ duyusuna güvenemeyenler, bu memleketin yarınına da güvenemiyorlar demektir.
Demokratik bir memlekette, mevkiî ne olursa olsun, hiç bir siyaset adamı, rüştüne ermiş hiç bir vatandaşa öğüt veremez. Demokraside tehdidin ve öğüdün yerini, Anayasa çerçevesi içinde, kanun ve tartışma alır.
Ötesi ya haddini ya da demokrasiyi bilmemektir.
------------
(x) Bu mevkî, Partinin liderlik mevkîlerindendir.
GENÇLİK VE DEMOKRASİ
Bülent ECEVİT
Profesörlerin siyasete karışmasını önleyici “millî selâmet” kanunu ile ilgili bir yazısında, İktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı şöyle diyor:
“Profesörler hakkındaki bu hükümlere muvazî olarak öğrenciler hakkında da yeni hükümler koymak ve onları da politikanın dedikodusundan kurtarıp ilimle başbaşa bırakmak lâzımdır. Büyük Millet Meclisi elbette bu mühim nokta üzerinde de duracaktır.”
Bu sözler, Demokrat Parti İktidarının, Profesörlerden sonra, şimdi, Üniversite öğrencilerini de politikadan ayırmaya hazırlandığını gösteriyor.
Gene bu sözlerile, iktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı, bu memleketin üniversite gençliğini, politika ile değil, “politikanın dedikodusu” ile uğraşmakla suçlandırıyor.
Ve bu sözlerile, İktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı, Büyük Millet Meclisinde, Türk gençliğini politikadan yahut “dedikodusu” ndan “kurtarıp ilimle başbaşa bırakmak” yetkisini gördüğünü söylemiş oluyor.
Türkiye’de demokrasi olduğunu sanabildiğimiz müddetçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir yetki görülemez.
Rüştüne ermiş bir Üniversiteli genç ilimle yeteri kadar ilgilenmiyorsa öğretmenleri kendisini sınıfta bırakırlar. Bir üniversiteli gencin ilimle ne derece “başbaşa” kalacağını tâyin edecek bundan daha başka bir ölçü, demokratik bir memlekette tasavvur olunamaz.
İktidar sözcüsü gazetenin Başyazarı, Türk yüksek öğretim müesseselerinin hiç bir zaman Mısır’daki Fuad Üniversitesi durumuna düşürülemeyeceğini söylüyor.
Demokratik bir memlekette, Üniversitelilerin politikayla uğraşmasından nasıl bir durum ortaya çıkacağına örnek olarak Mısır gösterilemez. Mısır’da henüz demokrasi yoktur. Olsa olsa, İngiltere, Fransa, Amerika yahut başka demokratik Batı memleketleri gösterilebilir.
Üniversite öğrencileri, politikaya iki yoldan karışabilirler:
Birincisi, memleketteki siyasî partilerin dışında, ayrı bir siyasî kuvvet olarak...
İkincisi, memleketteki siyasî partilerin mücadelesine, o partilerin saflarında yer alıp katılarak...
Zararlı yol, bunlardan birincisidir. Çünkü, demokratik bir rejimde, siyasî parti ve derneklerden başka siyaset organları bulunamayacağı hâlde, üniversitelilere, bu kuralın dışında bir imtiyaz tanınmış olur.
İkinci yol ise, bir memlekette demokrasinin yaşayabilmesi, kök salabilmesi için zararlı değil, ancak faydalı olabilir. Çünkü öylelikle, henüz hayat mücadelesine atılmadıkları, geçim derdine düşmedikleri için her türlü şahsî menfaat duygusundan hür aydınlar, memleketin normal siyasî hayatında kendilerini, mevcut partilere destek olan toplu birer kuvvet olarak duyurma imkânını bulurlar.
Cumhuriyet Halk Partisinin yeni kurulan gençlik ocaklarını böyle düşümek gerekir. Baştakiler demokrasinin ne olduğunu anlamışlarsa, bu ocakları baltalamaya çalışacak yerde, başka partilere bağlı gençleri de o yola teşvik etmelidirler. Üniversitelerimize ancak o zaman normal, imtiyazsız bir siyası hayat girmiş olur.
Mısır’ı bir yana bırakalım! Demokrasiyi biz Mısır’dan öğrenecek değiliz.
Mısır’ı bırakıp, demokrasiyi bize öğretebilecek memleketlere bakalım! Meselâ İngiltereye!...
İngiltere’nin Londra Üniversitesinde koridorlar, siyasî partilerin propaganda afişlerile doludur. Öğle tatili oldu mu, yemekhaneye giden koridorlara masalar konur, başlarına, çeşitli partilerin Üniversite ocaklarında üye olan gençler otururlar, ve gelen geçen arkadaşlarına, partilerin propoganda broşürlerinden satmaya çalışırlar.
Gene öğle tatillerinde, çeşitli partilerden milletvekilleri Üniversiteye gelerek, Üniversite içindeki parti ocaklarında siyasî konuşmalar yaparlar.
Münazaralardan çoğu günlük politika konuları üzerinedir.
Memlekette seçim mücadelesi başlayınca Üniversite ocaklarına kayıtlı öğrenciler, derslerini bırakır, ev ev dolaşıp parti propogandası yapmaya çıkarlar.
Parti mücadelesinin bütün memlekette durulduğu yıllarda bile, Londra Üniversitesinde her gün, bir ay sonra genel seçimler yapılacakmış gibi siyasî faaliyet vardır.
Ve Londra Üniversitesi İngiltere’nin en verimli üniversitelerinde biridir. Orada öğrenciler, ilimle “başbaşa” kalmak için de vakit bulurlar.
Gene İngiltere’de üniversite profesörlerinin gazete ve dergi sütunlarında günlük politikaya karışıp karışmamaları meselesi söyle dursun, sosyal bilim kollarıyla ilgili profesörler, derslerinde bile, açıktan açığa, parti mücadelesine katılırlar. Hattâ kürsüden “politikanın dedikodusu” nu da yapanlar vardır.
Bütün siyasî partilerin genel idare kurullarında her zaman üniversite mensubu birkaç profesör bulunur. Prof. Laski, bir ara, bir yandan Londra Ekonomi Okulunda ders verirken, bir yandan da İşçi Partisinin İcra Komitesi Başkanı idi (x)
Oysaki İngiltere’de kimsenin aklından, meselâ Profesör Laski’ye karşı bir “millî selâmet kanunu” çıkarmak düşüncesi geçmemiştir.
Zaten bir demokratik memlekette “Millî Selâmet Kanunları” sözü gülünçtür. Bu, buram buram diktatörlük kokan bir sözdür. Bir demokratik memlekette, ancak, demokrasinin gereklerini yerine getirmekle “millî selâmet” e varılacağı düşünülebilir, demokratik hayatı daraltıcı kanunlarla değil.
Üniversite çağındaki gençler rüştlerine ermişlerdir. İçlerinden bir çoğu oy kullanacak yaştadır. O yaşta insanları İngiltere’de milletvekili yaparlar. Son İngiliz genel seçimlerinde, o zamanki Başbakan Attlee’nin seçim bölgesinde karşısına, Muhafazakâr rakip olarak 25 yaşında bir genç çıkarılmıştı.
Rüştüne ermiş, oy kullanacak çağa gelmiş bir Türk genci, ister üniversiteli olsun, ister okuyup yazma bilmeyen bir rençper olsun, ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne de İktidar sözcüsü bir gazetenin vesayetine muhtaç değildir. Onların da zaten kendilerinde böyle bir vesayet yetkisi görememeleri lâzımdır.
Kaldı ki bizim memleketimizin özel durumu göz önünde tutulacak olursa. Cumhuriyet çağında yetişmiş, bütün görgüsünü ve eğitimini bu çağda edinmiş olan gençler, Türkiye’nin menfaatlerinin gerçek koruyucuları sayılmalıdırlar.
Onların sağ duyusuna güvenemeyenler, bu memleketin yarınına da güvenemiyorlar demektir.
Demokratik bir memlekette, mevkiî ne olursa olsun, hiç bir siyaset adamı, rüştüne ermiş hiç bir vatandaşa öğüt veremez. Demokraside tehdidin ve öğüdün yerini, Anayasa çerçevesi içinde, kanun ve tartışma alır.
Ötesi ya haddini ya da demokrasiyi bilmemektir.
------------
(x) Bu mevkî, Partinin liderlik mevkîlerindendir.
Koleksiyon
Alıntı
“Gençlik ve Demokrasi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/381 ulaşıldı.