NATO'dan Haber 4: NATO ve Sosyal Hayatımız
Başlık:
NATO'dan Haber 4: NATO ve Sosyal Hayatımız
Kaynak:
Ulus, s. 4
Tarih:
1953-06-23
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/25
Metin:
Nato'dan haber: 4
NATO ve sosyal hayatımız
Yazan: Bülent ECEVİT
Kuzey Atlantik Paktı sadece bir askerî pakt, bir toplu savunma paktı değildir.
Zaten 14 Batı memleketini bir toplu savunma paktı çerçevesinde birleşmeye sevkeden tehlikenin özelliği göz önüne getirilince. Paktın, askerî bir anlaşmadan ibaret kalamayacağı kendiliğinden ortaya çıkar.
Karşımızdaki tehlike askerî olduğu kadar ideolojiktir de. 14 millet, toprak bütünlüklerinin ve millî bağımsızlıklarının korunması için olduğu kadar, medeniyetlerinin, kültürlerinin kısacası, hayat tarz ve görüşlerinin de korunması için birleşmek zorunu duymuşlardır.
Kuzey Atlantik Paktı metninin giriş kısmında, üye milletlerin, "demokrasi, ferdî hürriyet ve kanun hâkimiyeti prensiplerine dayanan hürriyetlerini, müşterek miraslarını ve medeniyetlerini korumak azminde oldukları" bildiriliyor, ve Paktın 2'inci maddesinde de bu husus belirtiliyor.
Karşımızdaki komünist tehlikesi, yukarıdaki cümlede sözü edilen hürriyeti, müşterek mirasları ve medeniyeti kökünden yıkmaya çalışmaktadır.
Komünistler, askerî istilâya ihtiyaç kalmaksızın da bu amaca erişebilmenin yollarını aramakta, ve yer yer ve zaman zaman bu yolları bulmaktadırlar. Hattâ, bir çok durumlarda, bu türlü manevî istilâ, komünistlere, askerî istilâdan daha kolay ve daha ucuz gelmektedir.
Onun için, Kuzey Atlantik Paktı topluluğu içinde, en az askerî silâhlanmaya olduğu kadar manevî silâhlanmaya da lüzum vardır.
Genel anlamda "manevî silâhlanma" sözünden, halkın milliyet şuurunu, kahramanlık duygularını kuvvetlendirmek anlaşılır.
NATO çerçevesi içinde ise, "manevî silâhlanma" sözünü üye milletlerin müşterek bir hayat tarz ve görüşüne sımsıkı bağlanmaları şeklinde anlamak gerekir.
Bu bakımdan NATO'nun gerektirdiği manevî silâhlanma, birinci anlamdaki manevî silâhlanma ile çatışıyor bile sayılabilir.
Çünkü, şimdiye kadar milletlerin bağımsızlıklarının en büyük delili ve garantisi, kendi başlarına askerî kuvvet bulundurabilmeleri idi. NATO içinde ise, 14 üye millet, askerî sırlarını, kendi isteklerile, tarihte görülmedik derecede biribirlerine açıklamakta, stratejik plânlarını koordine etmekte, ve kuvvetlerini milletlerüstü komutanlıklar altında birleştirmektedirler. Bu kuvvetlerin, kuruluş, eğitim ve teçhizat bakımlarından standardizasyonu üzerinde de çalışılmaktadır.
Böyle bir askerî yakınlaşma bütün bütün gerçekleştikten sonra, üye milletlerin milliyet şuurunda da köklü bir değişiklik yer almış olacak, ve başka alanlardaki yakınlaşma ve birleşmeler, bunu, kendiliğinden takib edecektir.
NATO çerçevesi içinde "manevî silâhlanma", işte, bu her bakımdan biribirine yakınlaşmayı kolaylaştırmak, böylece, Sovyet blokunun ideolojisine karşı tek ve sağlam bir manevî cephe hâlinde çıkmak şeklinde anlaşılmalıdır.
Türkiye'den başka bütün NATO üyeleri, müşterek medeniyet ve kültür temellerine dayanmaktadırlar. Türkiye ise ancak Cumhuriyetten beri gerçekleştirmeye başladığı devrimlerle. Batı medeniyetine yönelmiş, Batı kültürünü benimsemek yoluna girmiştir.
NATO'ya girdikten sonra, bu yolda daha büyük bir hızla ilerlememiz, artık, sadece kendi kendimize değil, topluluklarına girdiğimiz milletlere karşı da bir borç sayılır. Bundan böyle, hangi âmiller altında olursa olsun, devrimlerimizden yapacağımız tavizler, bizim bu topluluk içindeki mevkiimizi sarsacaktır.
NATO topluluğu içinde, sadece pazusu kuvvetli, gözü pek bir muhafız durumunda kalmamız tehlikesini gözden uzak tutmamalıyız. Batıda, bizi bundan daha başka bir mevkide görmeye istekli olmayanların, hiç değilse başka türlü görmeye alışık olmayanların sayısı, küçümsenemeyecek bir nisbettedir.
Batının hayatına ve mukadderatına, yalnız askerî gücümüzle değil dünya görüşümüzle, yaşayış tarzumızla da katılmalıyız.
Bu, bizim için, devrimleri bünyemize sindirmek meselesi olduğu kadar, yaşama standardımızı yükseltmek meselesidir. de.
Köylerimizde ve bir çok kasabalarımızda hayat, yüzyılların pekiştirdiği dar duvarları bir an önce yıkıp genişlemelidir.
Paktın üzerinde önemle durduğu demokrasi, ferdî hürriyet ve kanun hâkimiyeti, bizim de artık bünyemizde yer etmeli. Batı demokrasilerinde olduğu kadar bizde de gündelik hayatımızın ayrılmaz unsurları haline gelmelidir.
Avrupa Yüksek Müttefik Karargâhında bizimle konuşurken General Gruenther, silâh altındaki kuvvetlerden meydana gelen nüveyi asgarî miktarda tutarak yedeklerle desteklemek gerektiğini ileri sürmüş, ve, ilelebet Sovyetlerinki kadar geniş bir ordu elde bulundurulursa Batı dünyasının da gitgide totaliter bir düzene kayabileceğini söylemişti. (Ulus: 22.5. 1953)
Bu sözler gösteriyor ki, baş görevi 14 Batı milletinin güvenliğini sağlamak olan bir General bile, Batı için, ferdî hürriyet ve demokrasinin en az millî bağımsızlık kadar değerli olduğuna, Batı milletlerinin, toprak bütünlüklerini olduğu kadar bu manevî değerlerini de korumak zorunda bulunduklarına inanmaktadır.
Bu manevî değerleri zaten tarihlerinden tevarüs etmiş milletlere kıyasla, bizim, o değerleri kendi yurdumuzda da tutundurmak ve korumak için, bir kaç misli daha çak çalışmamız gerekmektedir.
Kuzey Atlantik Paktı Teşkilâtı, kuruluş bakımından ikiye ayrılıyor: Sivil teşkilât ve askerî teşkilât...
NATO içinde en üstün yeri tutan Atlantik Konseyi de sivil bir teşkilât sayıldığına göre, askerî teşkilât ancak ikinci plânda gelmektedir.
Sivil teşkilâtın, karar yetkisi bakımından olmasa da, verilecek kararların dayanaklarını hazırlamak bakımından en önemli uzvu, Enternasyonal Sekreteryadır.
Bu Sekreteryanın, aynı zamanda Konsey Başkan Yardımcısı olan Genel Sekreterine (Lord Ismay) bağlı olarak, bir Siyasî Meseleler Şubesi, İstihsal ve Lojistik Şubesi, ve Ekonomi ve Maliye Şubesi vardır.
NATO milletlerinin siyasî ekonomik ve kültürel meseleleriyle, ve askerî hazırlığın bu meseleleri ikinci plânda bırakmamasını sağlamakla, Enternasyonal Sekreterya görevlidir. Bu Enternasyonal Sekreteryanın kadrosunda, milletlerarası statüyü haiz memurlar büyük bir yer tutmaktadır.
Bizim sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan NATO memleketlerile eşit duruma gelebilmek için bilhassa çalışmamız gerektiği kabul edilirse, NATO'nun, en az askerî teşkilâtında olduğu kadar, belki ondan daha çok, bu Enternasyonal Sekreteryasında da faal olmamız, hattâ bütün öteki üyelerden daha faal olmamız gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.
Oysaki, Enternasyonal Sekreteryada öteki üye memleketlerin, milletlerarası statüyü haiz ortalama on ikişer memuru olduğu halde, bizim tek memurumuz yoktur.
Bu hususta, bizi bizden daha çok düşünmek vazifeşinaslığını gösteren Genel Sekreter Lord Ismay, bildiğimiz kadar Türkiye'nin kadrodaki yerini alması için öteden beri israr etmektedir.
Türk Hükümetinin bu gecikmeye artık son vermesini dileriz.
Milletimizin sadece bir askerî kuvvet olarak değil, bütün maddî ve manevî ihtiyaçlarıyla bir topluluk olarak da NATO içinde lâyık olduğu yeri alabilmesi, NATO'nun sivil teşkilâtına ve bu teşkilâtın çalışmalarına gereken önemi vermemizle sağlanabilir.
NATO ve sosyal hayatımız
Yazan: Bülent ECEVİT
Kuzey Atlantik Paktı sadece bir askerî pakt, bir toplu savunma paktı değildir.
Zaten 14 Batı memleketini bir toplu savunma paktı çerçevesinde birleşmeye sevkeden tehlikenin özelliği göz önüne getirilince. Paktın, askerî bir anlaşmadan ibaret kalamayacağı kendiliğinden ortaya çıkar.
Karşımızdaki tehlike askerî olduğu kadar ideolojiktir de. 14 millet, toprak bütünlüklerinin ve millî bağımsızlıklarının korunması için olduğu kadar, medeniyetlerinin, kültürlerinin kısacası, hayat tarz ve görüşlerinin de korunması için birleşmek zorunu duymuşlardır.
Kuzey Atlantik Paktı metninin giriş kısmında, üye milletlerin, "demokrasi, ferdî hürriyet ve kanun hâkimiyeti prensiplerine dayanan hürriyetlerini, müşterek miraslarını ve medeniyetlerini korumak azminde oldukları" bildiriliyor, ve Paktın 2'inci maddesinde de bu husus belirtiliyor.
Karşımızdaki komünist tehlikesi, yukarıdaki cümlede sözü edilen hürriyeti, müşterek mirasları ve medeniyeti kökünden yıkmaya çalışmaktadır.
Komünistler, askerî istilâya ihtiyaç kalmaksızın da bu amaca erişebilmenin yollarını aramakta, ve yer yer ve zaman zaman bu yolları bulmaktadırlar. Hattâ, bir çok durumlarda, bu türlü manevî istilâ, komünistlere, askerî istilâdan daha kolay ve daha ucuz gelmektedir.
Onun için, Kuzey Atlantik Paktı topluluğu içinde, en az askerî silâhlanmaya olduğu kadar manevî silâhlanmaya da lüzum vardır.
Genel anlamda "manevî silâhlanma" sözünden, halkın milliyet şuurunu, kahramanlık duygularını kuvvetlendirmek anlaşılır.
NATO çerçevesi içinde ise, "manevî silâhlanma" sözünü üye milletlerin müşterek bir hayat tarz ve görüşüne sımsıkı bağlanmaları şeklinde anlamak gerekir.
Bu bakımdan NATO'nun gerektirdiği manevî silâhlanma, birinci anlamdaki manevî silâhlanma ile çatışıyor bile sayılabilir.
Çünkü, şimdiye kadar milletlerin bağımsızlıklarının en büyük delili ve garantisi, kendi başlarına askerî kuvvet bulundurabilmeleri idi. NATO içinde ise, 14 üye millet, askerî sırlarını, kendi isteklerile, tarihte görülmedik derecede biribirlerine açıklamakta, stratejik plânlarını koordine etmekte, ve kuvvetlerini milletlerüstü komutanlıklar altında birleştirmektedirler. Bu kuvvetlerin, kuruluş, eğitim ve teçhizat bakımlarından standardizasyonu üzerinde de çalışılmaktadır.
Böyle bir askerî yakınlaşma bütün bütün gerçekleştikten sonra, üye milletlerin milliyet şuurunda da köklü bir değişiklik yer almış olacak, ve başka alanlardaki yakınlaşma ve birleşmeler, bunu, kendiliğinden takib edecektir.
NATO çerçevesi içinde "manevî silâhlanma", işte, bu her bakımdan biribirine yakınlaşmayı kolaylaştırmak, böylece, Sovyet blokunun ideolojisine karşı tek ve sağlam bir manevî cephe hâlinde çıkmak şeklinde anlaşılmalıdır.
Türkiye'den başka bütün NATO üyeleri, müşterek medeniyet ve kültür temellerine dayanmaktadırlar. Türkiye ise ancak Cumhuriyetten beri gerçekleştirmeye başladığı devrimlerle. Batı medeniyetine yönelmiş, Batı kültürünü benimsemek yoluna girmiştir.
NATO'ya girdikten sonra, bu yolda daha büyük bir hızla ilerlememiz, artık, sadece kendi kendimize değil, topluluklarına girdiğimiz milletlere karşı da bir borç sayılır. Bundan böyle, hangi âmiller altında olursa olsun, devrimlerimizden yapacağımız tavizler, bizim bu topluluk içindeki mevkiimizi sarsacaktır.
NATO topluluğu içinde, sadece pazusu kuvvetli, gözü pek bir muhafız durumunda kalmamız tehlikesini gözden uzak tutmamalıyız. Batıda, bizi bundan daha başka bir mevkide görmeye istekli olmayanların, hiç değilse başka türlü görmeye alışık olmayanların sayısı, küçümsenemeyecek bir nisbettedir.
Batının hayatına ve mukadderatına, yalnız askerî gücümüzle değil dünya görüşümüzle, yaşayış tarzumızla da katılmalıyız.
Bu, bizim için, devrimleri bünyemize sindirmek meselesi olduğu kadar, yaşama standardımızı yükseltmek meselesidir. de.
Köylerimizde ve bir çok kasabalarımızda hayat, yüzyılların pekiştirdiği dar duvarları bir an önce yıkıp genişlemelidir.
Paktın üzerinde önemle durduğu demokrasi, ferdî hürriyet ve kanun hâkimiyeti, bizim de artık bünyemizde yer etmeli. Batı demokrasilerinde olduğu kadar bizde de gündelik hayatımızın ayrılmaz unsurları haline gelmelidir.
Avrupa Yüksek Müttefik Karargâhında bizimle konuşurken General Gruenther, silâh altındaki kuvvetlerden meydana gelen nüveyi asgarî miktarda tutarak yedeklerle desteklemek gerektiğini ileri sürmüş, ve, ilelebet Sovyetlerinki kadar geniş bir ordu elde bulundurulursa Batı dünyasının da gitgide totaliter bir düzene kayabileceğini söylemişti. (Ulus: 22.5. 1953)
Bu sözler gösteriyor ki, baş görevi 14 Batı milletinin güvenliğini sağlamak olan bir General bile, Batı için, ferdî hürriyet ve demokrasinin en az millî bağımsızlık kadar değerli olduğuna, Batı milletlerinin, toprak bütünlüklerini olduğu kadar bu manevî değerlerini de korumak zorunda bulunduklarına inanmaktadır.
Bu manevî değerleri zaten tarihlerinden tevarüs etmiş milletlere kıyasla, bizim, o değerleri kendi yurdumuzda da tutundurmak ve korumak için, bir kaç misli daha çak çalışmamız gerekmektedir.
Kuzey Atlantik Paktı Teşkilâtı, kuruluş bakımından ikiye ayrılıyor: Sivil teşkilât ve askerî teşkilât...
NATO içinde en üstün yeri tutan Atlantik Konseyi de sivil bir teşkilât sayıldığına göre, askerî teşkilât ancak ikinci plânda gelmektedir.
Sivil teşkilâtın, karar yetkisi bakımından olmasa da, verilecek kararların dayanaklarını hazırlamak bakımından en önemli uzvu, Enternasyonal Sekreteryadır.
Bu Sekreteryanın, aynı zamanda Konsey Başkan Yardımcısı olan Genel Sekreterine (Lord Ismay) bağlı olarak, bir Siyasî Meseleler Şubesi, İstihsal ve Lojistik Şubesi, ve Ekonomi ve Maliye Şubesi vardır.
NATO milletlerinin siyasî ekonomik ve kültürel meseleleriyle, ve askerî hazırlığın bu meseleleri ikinci plânda bırakmamasını sağlamakla, Enternasyonal Sekreterya görevlidir. Bu Enternasyonal Sekreteryanın kadrosunda, milletlerarası statüyü haiz memurlar büyük bir yer tutmaktadır.
Bizim sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan NATO memleketlerile eşit duruma gelebilmek için bilhassa çalışmamız gerektiği kabul edilirse, NATO'nun, en az askerî teşkilâtında olduğu kadar, belki ondan daha çok, bu Enternasyonal Sekreteryasında da faal olmamız, hattâ bütün öteki üyelerden daha faal olmamız gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.
Oysaki, Enternasyonal Sekreteryada öteki üye memleketlerin, milletlerarası statüyü haiz ortalama on ikişer memuru olduğu halde, bizim tek memurumuz yoktur.
Bu hususta, bizi bizden daha çok düşünmek vazifeşinaslığını gösteren Genel Sekreter Lord Ismay, bildiğimiz kadar Türkiye'nin kadrodaki yerini alması için öteden beri israr etmektedir.
Türk Hükümetinin bu gecikmeye artık son vermesini dileriz.
Milletimizin sadece bir askerî kuvvet olarak değil, bütün maddî ve manevî ihtiyaçlarıyla bir topluluk olarak da NATO içinde lâyık olduğu yeri alabilmesi, NATO'nun sivil teşkilâtına ve bu teşkilâtın çalışmalarına gereken önemi vermemizle sağlanabilir.
Koleksiyon
Alıntı
“NATO'dan Haber 4: NATO ve Sosyal Hayatımız,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 30 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/378 ulaşıldı.