Seramik Atölyesi
Başlık:
Seramik Atölyesi
Kaynak:
Ulus, s. 5
Tarih:
1953-01-08
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/24
Metin:
SERAMİK ATÖLYESİ
YAZAN: BÜLENT ECEVİT
RESİMLER: HÜSEYİN EZER
Fotoğraf altı yazılar:
"Etilerin seramik stilize kaplanları, inekleri, koyun, kedi ve kuğuları; keyfine düşkün Romalıların çeşitli içki tasları..."
"Osmanlıların, sanki topraktan yükselen çiçeklerle sarılmış çinileri..." (Çalışanlar, Seramik Atölyesinden, stajyer Arslan Erus (solda ve öğretmen Mahmut erka ya'dır.)
"Memleketimizde seramikçilik, kurulu temeller üstünde kalkınacaktır."
"Atölyede yapılan eserler, dışardan gelen en iyi seramikler değerinde, bazan onlardan daha da üstündür."
"Hakkı İzet, yurdumuzun eski heykelcilik geleneklerini, günün sanat anlayışına uygun bir görüşle canlandırmaktadır."
" Atölyenin başında bulunan Hakkı İzet, seramikçiliğin sanat tarafı ile de yakından ilgilidir."
"Öğrenciler, seramikle ilgili bütün bilgeleri deneme yolu ile öğrenmektedirler."
"Anadolu'da Etilerin, Romalıların yaşadığı günler, kaplanları, tolgalı atları, koyunları, kuğuları ile sanki yeniden dirilmektedir."
"Yurdumuzda en eski uygarlıkların seramik için kullandığı topraklar fırında pişerken, sanki bir tarih ısınıp canlanıyor."
Seramik, insan elinde yoğrulup sanat eseri olmuş topraktır.
Anadolu'nun neresine kazma değse, bir kırık testi, bir çanak, bir buhurdanlık çıkar.
Zenginlerin servetinden kalan, birer toprak çanaktır; şölenlerden kalan, toprak içki taslarıdır.
Her şeyi eriten, öğüten toprak, kendinden yapılan o çanakları, tasları kayırmıştır. Anadolu'da doğan, gelişen, göçen uygarlıkların son tanıtları bazan onlardır. O kadar topraktandırlar ki sanki toprağın içinde olmuşlardır.
Etilerin seramik stilize kaplanları, inekleri, koyun, kedi ve kuğuları; keyfine düşkün Romalıların çeşitli içki tasları; Osmanlıların, sanki topraktan yükselen ağaçlar, fidanlar, çiçeklerle sarılmış çinileri, Anadolu'da uygarlıkların seramikçiliği elden ele geçirip, kendi yaşama tarzlarına, sanat anlayışlarına göre yeni yeni biçimlere sokarak yaşattıklarını gösterir.
*
Yurdumuzda böyle binlerec yıllık bir ömürden sonra seramikçilik, kaba saba testilerde, küplerde, renkleri, çizgileri yoksullaşmış çinilerde son nefesini verip ölmek üzere idi.
Seramikçiliği kurtarmak, yurdumuzun yeni yaşama tarzına, sanat anlayışına uygun bir yolda canlandırmak için ilk adım, 1952 de, Ankara Yapı Enstitüsüne bağlı bir seramik laboratuvar ve atölyesi kurmakla atılmıştır.
Burda uzmanlar 8 yıl, hammaddelerin özelliklerini, bu hammaddelerden seramikçiliğin çeşitli kollarında nasıl faydalanılabileceğini araştırmışlardır.
Araştırmalar sonunda, Türkiye topraklarının seramik hammadesi bakımından çok zengin olduğu anlaşılmıştır.
Araştırma laboratuvar ve atölyesi, 1950 de, Kimya Sanat Enstitüsüne bağlı bir Seramik Bölümü durumuna getirilmiş, buraya, orta okullarla sanat okullarını bitiren öğrenciler alınmıya başlamıştır.
Öğrenciler en çok, Kütahya Çanakkale, İstanbul, Filyos, Avanos gibi eski ve yeni seramik merkezlerinden gelmekte, ve kendi bölgelerinin hammaddeleriyle çalışmaktadırlar.
Böylelikle, memleketimizde seramikçilik, kurulu temeller üstünde kalkınacaktır.
Kimya Sanat Enstitüsü Seramik bölümünde eğitim süresi 2 yıldır. İlk olarak bu öğretim yılı sonunda mezun verilecek.
Yalnız çanak, çömlek, vazo, çini gibi şeyler yapan yerler değil, tuğla, kiremit yapan ocak ve fabrikalar da bu mezunları bekliyor.
Onun için, atölyede öğrenciler, hem sanat hem de teknik kollarında çalışmaktadırlar.
Öğrencilerin sanat bigisinden şimdilik yeteri kadar faydalanılamıyacak. Çünkü, seramik sanat eserleri yapan müesseseler memleketimizde henüz pek az. Ancak, bu alana gösterilen ilginin kısa zamanda gelişeceği umuluyor. İş Bankası bir seramik fabrikası kurmayı düşünmekte; İstanbul'da da bir seramik sanat atölyesi açılmak üzere hazırlıklr yapılmaktadır. Bu atölyede, Güzel Sanat Akademisinin de işbirliği sağlanacak.
*
Seramik Atölyesinin başında bulunan Hakkı İzet, seramikçiliğin teknik yönlerinde bilgili olduğu kadar sanat tarafı ile de yakından ilgili. 1928 de, Güzel Sanatlar Akademisinin bir sınavını kazanarak Almanya'ya seramikçilik öğrenmiye gitmiş, 2 yıl Bunslau Seramik Enstitüsünde çalıştıktan sonra, Berlin Akademisinde seramik heykeltraşlığı üzerinde ihtisas yapmıştır. Osmanlı dekoratif sanatlarından başka Eti heykelciliğini de inceliyen Hakkı İzet, en kuvvetli heykel okullarından birini kurmuş olan Etilerden faydalanarak, yurdumuzun eski heykelcilik geleneklerini, günün sanat anlayışına uyan bir görüşle canlandırmıya çalışıyor.
*
Son zamanlarda birçok Batılı ressamlar, seramikçiliğe başlamışlardır. Çağımızın en büyük ressamlarından sayılan Picasso'nun seamik sanatında açtığı yeni çığır, bu ilgiyi büs bütün arttırmıştır.
Tuvaller üstünde evlere girmekte güçlük çeken modern resim, şimdi, duvar tabağı, tabla, kutu, çanak çömlek, ufak heykel gibi biçimlere bürünüp evlerimize sokulmanın yolunu bulmuştur.
Ankara'da Seramik Atölyesinin kurulması ve kapılarını herkese açık tutması, bizim bazı ressamlarımızı da seramik çalışmalarına götürüyor. Bu aada, Refik Epikman'la Arif Kaptan bir çok seramik eserler yapmışlardır. Küçük Ressam Hasan Kaptan'ın bu atölyede çalışarak yarattığı seramik heykellerse, dünyanın nice ünlü sanatkârlarını gölgede bırakacak değerdedir.
Seramik Atölyesinden faydalanmak istiyen amatörler, Erkek Teknik öğretmen Okulu Direktörlüğüne başvurmakla, her salı burada çalışmak için izin alabiliyorlar. Amatörler, malzeme parası bile vermemekte, ancak, yaptıkları eserleri almak isterlerse ücretini ödemektedirler.
Kız Teknik Öğretmen Okulu resim bölümü, ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim - İş bölümü öğrencileri de burada staj yapıyorlar.
Ayrıca, çanak çömlek üstünde çalışan imalat evleri, teknik güçlüklerinin çözümletnmesi için Atölyeye başvurabilmekte, isterlerse, birisini gönderip Atölyede staj yaptırmaktadırlar. la.
Seramik Atölyesinin öğretmen ve öğrencileri tarafından yapılan vazolar, çanak çömlek ve heykeller, şimdiden, Atölyede satılmıya, başlamıştır. İnşaatla ilgili bazı seramik malzeme için de sipariş alınmaktadır. Böylece, Atölye, döner sermaye ile çalışır duruma gelmiştir.
Atölyede yapılan eseler, dışardan gelen en iyi seramikler değerinde, olmakla beraber, çok daha ucuzdur.
Atölye, müzelerimiz için de imalâta girişmiştir. Eski eserlerin kalıpları alınarak bunlardan bol sayıda yapılmaktadır. Yakında bu reprodüksiyonlar müzelerimizde satışa çıkarılacaktır.
Küçük olmakla beraber her türlü modern araçlaı bulunan Atölyede pratik bir öğretim metodu güdülmekte, öğrenciler, hammaddenin hazırlanışından, seramiğin yapılışına, sırlanıp süslenişine kadar, seramikle ilgili bütün bilgileri deneme yolu ile öğrenmektedirler. Öğrencilere, teknik bilginin yanısıra sanat duygusu da aşılanmaktadır.
Türk çiniciliğinin ne zamandan beri görünmez olan öz renkleri, bu atölyede yeniden bulunmakta, çizgileri yeniden dirilmektedir.
Zengin doğalı Anadolunun dört bucağından gelen topraklar, burada elenmekte, karışmakta, kalıplara dökülüp, fırınlardan geçip, ince vazolar, çanaklar, heykeller haline gelmektedir.
O eserleri yaratabilmek için, toprağımızın iyice bilinmesi gerekiyor. Öğrenciler de önce, toprağın niteliklerini, çeşitli seramikler için hangi toprakların nasıl karıştırılacağını öğreniyorlar.
Bu topak karışımları atölyenin modern kazanlarında pişirilip boza koyuluğuna geldikten sonra alçıdan kalıplara dökülüyor. Kalıplar, ya öğretmen ve öğrencilerin kendi yarattıkları biçimlere, yahut da müzelerden alınan örneklere göre hazırlanmaktadır.
Kalıplar gözenekli olduğundan seramik hamurundaki suyun bir parçasını emmekte, böylelikle, kalıbın iç yüzündeki hamur kalınlaşmaktadır. Belirli bir zaman geçtikten sonra kalıp ters çevrilerek hamurun setleşmemiş kısmı boşaltılıyor.
Kalıptan çıkarıldığı zaman eşya, ancak deri sertliğindedir. Biraz kuruduktan sonra, kalıpların birleşme yerlerinden kalan izler giderilir ve eşya elektrik yahut kömür fırınına konularak ortalama 960 derece ısıda pişirilir.
Sırlanacak eşya, fırından çıkınca bir sır küpüne batırıllıp çıkarılarak gene fırınlanmaktadır. Buna, sır pişirimi deniyor.
Seramik süslemesi iki çeşittir: Sır altı ve sır üstü süslemesi..
Birincisinde, seramik kalıptan çıkarıldığı zaman kazınarak, yahut renkli hamurlarla-kabartma olarak süsleniyor. Kabartma yahut oyuntulu süsleme yapılmıyacaksa, ilk pişirimden sonra seramik, maden oksit boyaları ile süslenmektedir.
Sır üstü dekorasyonu yapmak içinse, sırlanan seramiğin üzerine, eritilmiş seramik boyaları ile süsleme yapılır.
Bundan sonra seramiğin üçüncü bir pişirimden geçmesi gerekiyor.
Seramikler genel olarak üçe ayılmaktadır. Kaba seramik, sert seramik, ince seramik..
Kaba seramikler, tuğla, kiremit, steatit gibi gözenekli eşyadır. Seramik atölyesinde yapılan ateşe dayanıklı (steatit) kaplar, şimdi, dışardan gelen en iyi steatitler ayarındadır.
Sert seramik bölümünde, porselen eşya ve kimya endüstrisinde kullanılan asit ve boyalara karşı dayanıklı kaplar vardır.
Çanak çömlek, testi, fayans, renkli duvar çinisi gibi şeylerse ince seramiktir. Memleketimizin eski seramik sanatları, seramiğin bu koluna giriyor.
Yurdumuzdaki en eski uygarlıkların seramik için kullandığı topraklar fırında pişerken sanki bir tarih ısınıp canlanıyor.
Seramik Atölyesinde, Etilerden bu yana bütün Anadolu halklarının tasları, heykelleri, çeşitli süs eşyası çoğaltılmaktadır. Bunlara bakarken, Anadolu'da Etilerin, Romalıların yaşadığı günler, kaplanları, tolgalı atları, koyunları, kuğuları ile sanki yeniden dirilmektedir.
Anadolu'da yüzyıllarca heykel yapılmamıştır. Onun için, güzel sanatlar hayatımız Garplılaşmaya başlayınca, ressamlarımız gibi heykeltraşlarımız da bu yurtta bir kaynak bulamamış, Batının heykel geleneklerini ve yeni heykeltraşlarını kendilerine örnek almışlardı.
Oysaki yurdumuzun binlerce yıl önceye kadar uzanan heykel genekleri vardı. Hele Eti heykelciliği, bugünün sade hatlı, stilize ve ifadeci heykelcliğine çok yakındı. Anadolu'nun bu sanat zenginliğini, ancak memleketimizde arkeolojik çalışmalar başladıktan sonra anlıyabildik.
Sermik Atölyesi, Etilerin küçük seramik ve bronz heykellerini ve heykel biçimindeki kaplarını çoğaltıp geniş ölçüde memlekete yaymağa başlayınca, yeni yetişecek sanatçı nesillerimize yepyeni ufuklar açılacak, ve heykeltraşlarımız, Anadolu'nun sanat tarihinden
esinerek yaratacakları eserlerle, dünya heykeltraşlığına bu yurttan da bir şeyler katabileceklerdir.
Seramik Atölyesi, böylece, son yıllarda ihmal edilen, estetik imkânları kadar pratik değeri de büyük bir sanat kolunun memleketimizde dirilmesine yardım edeceği gibi, bir yandan da, plâstik sanatlarımıza bir canlılık, yaratıcılık katmış olacaktır.
YAZAN: BÜLENT ECEVİT
RESİMLER: HÜSEYİN EZER
Fotoğraf altı yazılar:
"Etilerin seramik stilize kaplanları, inekleri, koyun, kedi ve kuğuları; keyfine düşkün Romalıların çeşitli içki tasları..."
"Osmanlıların, sanki topraktan yükselen çiçeklerle sarılmış çinileri..." (Çalışanlar, Seramik Atölyesinden, stajyer Arslan Erus (solda ve öğretmen Mahmut erka ya'dır.)
"Memleketimizde seramikçilik, kurulu temeller üstünde kalkınacaktır."
"Atölyede yapılan eserler, dışardan gelen en iyi seramikler değerinde, bazan onlardan daha da üstündür."
"Hakkı İzet, yurdumuzun eski heykelcilik geleneklerini, günün sanat anlayışına uygun bir görüşle canlandırmaktadır."
" Atölyenin başında bulunan Hakkı İzet, seramikçiliğin sanat tarafı ile de yakından ilgilidir."
"Öğrenciler, seramikle ilgili bütün bilgeleri deneme yolu ile öğrenmektedirler."
"Anadolu'da Etilerin, Romalıların yaşadığı günler, kaplanları, tolgalı atları, koyunları, kuğuları ile sanki yeniden dirilmektedir."
"Yurdumuzda en eski uygarlıkların seramik için kullandığı topraklar fırında pişerken, sanki bir tarih ısınıp canlanıyor."
Seramik, insan elinde yoğrulup sanat eseri olmuş topraktır.
Anadolu'nun neresine kazma değse, bir kırık testi, bir çanak, bir buhurdanlık çıkar.
Zenginlerin servetinden kalan, birer toprak çanaktır; şölenlerden kalan, toprak içki taslarıdır.
Her şeyi eriten, öğüten toprak, kendinden yapılan o çanakları, tasları kayırmıştır. Anadolu'da doğan, gelişen, göçen uygarlıkların son tanıtları bazan onlardır. O kadar topraktandırlar ki sanki toprağın içinde olmuşlardır.
Etilerin seramik stilize kaplanları, inekleri, koyun, kedi ve kuğuları; keyfine düşkün Romalıların çeşitli içki tasları; Osmanlıların, sanki topraktan yükselen ağaçlar, fidanlar, çiçeklerle sarılmış çinileri, Anadolu'da uygarlıkların seramikçiliği elden ele geçirip, kendi yaşama tarzlarına, sanat anlayışlarına göre yeni yeni biçimlere sokarak yaşattıklarını gösterir.
*
Yurdumuzda böyle binlerec yıllık bir ömürden sonra seramikçilik, kaba saba testilerde, küplerde, renkleri, çizgileri yoksullaşmış çinilerde son nefesini verip ölmek üzere idi.
Seramikçiliği kurtarmak, yurdumuzun yeni yaşama tarzına, sanat anlayışına uygun bir yolda canlandırmak için ilk adım, 1952 de, Ankara Yapı Enstitüsüne bağlı bir seramik laboratuvar ve atölyesi kurmakla atılmıştır.
Burda uzmanlar 8 yıl, hammaddelerin özelliklerini, bu hammaddelerden seramikçiliğin çeşitli kollarında nasıl faydalanılabileceğini araştırmışlardır.
Araştırmalar sonunda, Türkiye topraklarının seramik hammadesi bakımından çok zengin olduğu anlaşılmıştır.
Araştırma laboratuvar ve atölyesi, 1950 de, Kimya Sanat Enstitüsüne bağlı bir Seramik Bölümü durumuna getirilmiş, buraya, orta okullarla sanat okullarını bitiren öğrenciler alınmıya başlamıştır.
Öğrenciler en çok, Kütahya Çanakkale, İstanbul, Filyos, Avanos gibi eski ve yeni seramik merkezlerinden gelmekte, ve kendi bölgelerinin hammaddeleriyle çalışmaktadırlar.
Böylelikle, memleketimizde seramikçilik, kurulu temeller üstünde kalkınacaktır.
Kimya Sanat Enstitüsü Seramik bölümünde eğitim süresi 2 yıldır. İlk olarak bu öğretim yılı sonunda mezun verilecek.
Yalnız çanak, çömlek, vazo, çini gibi şeyler yapan yerler değil, tuğla, kiremit yapan ocak ve fabrikalar da bu mezunları bekliyor.
Onun için, atölyede öğrenciler, hem sanat hem de teknik kollarında çalışmaktadırlar.
Öğrencilerin sanat bigisinden şimdilik yeteri kadar faydalanılamıyacak. Çünkü, seramik sanat eserleri yapan müesseseler memleketimizde henüz pek az. Ancak, bu alana gösterilen ilginin kısa zamanda gelişeceği umuluyor. İş Bankası bir seramik fabrikası kurmayı düşünmekte; İstanbul'da da bir seramik sanat atölyesi açılmak üzere hazırlıklr yapılmaktadır. Bu atölyede, Güzel Sanat Akademisinin de işbirliği sağlanacak.
*
Seramik Atölyesinin başında bulunan Hakkı İzet, seramikçiliğin teknik yönlerinde bilgili olduğu kadar sanat tarafı ile de yakından ilgili. 1928 de, Güzel Sanatlar Akademisinin bir sınavını kazanarak Almanya'ya seramikçilik öğrenmiye gitmiş, 2 yıl Bunslau Seramik Enstitüsünde çalıştıktan sonra, Berlin Akademisinde seramik heykeltraşlığı üzerinde ihtisas yapmıştır. Osmanlı dekoratif sanatlarından başka Eti heykelciliğini de inceliyen Hakkı İzet, en kuvvetli heykel okullarından birini kurmuş olan Etilerden faydalanarak, yurdumuzun eski heykelcilik geleneklerini, günün sanat anlayışına uyan bir görüşle canlandırmıya çalışıyor.
*
Son zamanlarda birçok Batılı ressamlar, seramikçiliğe başlamışlardır. Çağımızın en büyük ressamlarından sayılan Picasso'nun seamik sanatında açtığı yeni çığır, bu ilgiyi büs bütün arttırmıştır.
Tuvaller üstünde evlere girmekte güçlük çeken modern resim, şimdi, duvar tabağı, tabla, kutu, çanak çömlek, ufak heykel gibi biçimlere bürünüp evlerimize sokulmanın yolunu bulmuştur.
Ankara'da Seramik Atölyesinin kurulması ve kapılarını herkese açık tutması, bizim bazı ressamlarımızı da seramik çalışmalarına götürüyor. Bu aada, Refik Epikman'la Arif Kaptan bir çok seramik eserler yapmışlardır. Küçük Ressam Hasan Kaptan'ın bu atölyede çalışarak yarattığı seramik heykellerse, dünyanın nice ünlü sanatkârlarını gölgede bırakacak değerdedir.
Seramik Atölyesinden faydalanmak istiyen amatörler, Erkek Teknik öğretmen Okulu Direktörlüğüne başvurmakla, her salı burada çalışmak için izin alabiliyorlar. Amatörler, malzeme parası bile vermemekte, ancak, yaptıkları eserleri almak isterlerse ücretini ödemektedirler.
Kız Teknik Öğretmen Okulu resim bölümü, ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim - İş bölümü öğrencileri de burada staj yapıyorlar.
Ayrıca, çanak çömlek üstünde çalışan imalat evleri, teknik güçlüklerinin çözümletnmesi için Atölyeye başvurabilmekte, isterlerse, birisini gönderip Atölyede staj yaptırmaktadırlar. la.
Seramik Atölyesinin öğretmen ve öğrencileri tarafından yapılan vazolar, çanak çömlek ve heykeller, şimdiden, Atölyede satılmıya, başlamıştır. İnşaatla ilgili bazı seramik malzeme için de sipariş alınmaktadır. Böylece, Atölye, döner sermaye ile çalışır duruma gelmiştir.
Atölyede yapılan eseler, dışardan gelen en iyi seramikler değerinde, olmakla beraber, çok daha ucuzdur.
Atölye, müzelerimiz için de imalâta girişmiştir. Eski eserlerin kalıpları alınarak bunlardan bol sayıda yapılmaktadır. Yakında bu reprodüksiyonlar müzelerimizde satışa çıkarılacaktır.
Küçük olmakla beraber her türlü modern araçlaı bulunan Atölyede pratik bir öğretim metodu güdülmekte, öğrenciler, hammaddenin hazırlanışından, seramiğin yapılışına, sırlanıp süslenişine kadar, seramikle ilgili bütün bilgileri deneme yolu ile öğrenmektedirler. Öğrencilere, teknik bilginin yanısıra sanat duygusu da aşılanmaktadır.
Türk çiniciliğinin ne zamandan beri görünmez olan öz renkleri, bu atölyede yeniden bulunmakta, çizgileri yeniden dirilmektedir.
Zengin doğalı Anadolunun dört bucağından gelen topraklar, burada elenmekte, karışmakta, kalıplara dökülüp, fırınlardan geçip, ince vazolar, çanaklar, heykeller haline gelmektedir.
O eserleri yaratabilmek için, toprağımızın iyice bilinmesi gerekiyor. Öğrenciler de önce, toprağın niteliklerini, çeşitli seramikler için hangi toprakların nasıl karıştırılacağını öğreniyorlar.
Bu topak karışımları atölyenin modern kazanlarında pişirilip boza koyuluğuna geldikten sonra alçıdan kalıplara dökülüyor. Kalıplar, ya öğretmen ve öğrencilerin kendi yarattıkları biçimlere, yahut da müzelerden alınan örneklere göre hazırlanmaktadır.
Kalıplar gözenekli olduğundan seramik hamurundaki suyun bir parçasını emmekte, böylelikle, kalıbın iç yüzündeki hamur kalınlaşmaktadır. Belirli bir zaman geçtikten sonra kalıp ters çevrilerek hamurun setleşmemiş kısmı boşaltılıyor.
Kalıptan çıkarıldığı zaman eşya, ancak deri sertliğindedir. Biraz kuruduktan sonra, kalıpların birleşme yerlerinden kalan izler giderilir ve eşya elektrik yahut kömür fırınına konularak ortalama 960 derece ısıda pişirilir.
Sırlanacak eşya, fırından çıkınca bir sır küpüne batırıllıp çıkarılarak gene fırınlanmaktadır. Buna, sır pişirimi deniyor.
Seramik süslemesi iki çeşittir: Sır altı ve sır üstü süslemesi..
Birincisinde, seramik kalıptan çıkarıldığı zaman kazınarak, yahut renkli hamurlarla-kabartma olarak süsleniyor. Kabartma yahut oyuntulu süsleme yapılmıyacaksa, ilk pişirimden sonra seramik, maden oksit boyaları ile süslenmektedir.
Sır üstü dekorasyonu yapmak içinse, sırlanan seramiğin üzerine, eritilmiş seramik boyaları ile süsleme yapılır.
Bundan sonra seramiğin üçüncü bir pişirimden geçmesi gerekiyor.
Seramikler genel olarak üçe ayılmaktadır. Kaba seramik, sert seramik, ince seramik..
Kaba seramikler, tuğla, kiremit, steatit gibi gözenekli eşyadır. Seramik atölyesinde yapılan ateşe dayanıklı (steatit) kaplar, şimdi, dışardan gelen en iyi steatitler ayarındadır.
Sert seramik bölümünde, porselen eşya ve kimya endüstrisinde kullanılan asit ve boyalara karşı dayanıklı kaplar vardır.
Çanak çömlek, testi, fayans, renkli duvar çinisi gibi şeylerse ince seramiktir. Memleketimizin eski seramik sanatları, seramiğin bu koluna giriyor.
Yurdumuzdaki en eski uygarlıkların seramik için kullandığı topraklar fırında pişerken sanki bir tarih ısınıp canlanıyor.
Seramik Atölyesinde, Etilerden bu yana bütün Anadolu halklarının tasları, heykelleri, çeşitli süs eşyası çoğaltılmaktadır. Bunlara bakarken, Anadolu'da Etilerin, Romalıların yaşadığı günler, kaplanları, tolgalı atları, koyunları, kuğuları ile sanki yeniden dirilmektedir.
Anadolu'da yüzyıllarca heykel yapılmamıştır. Onun için, güzel sanatlar hayatımız Garplılaşmaya başlayınca, ressamlarımız gibi heykeltraşlarımız da bu yurtta bir kaynak bulamamış, Batının heykel geleneklerini ve yeni heykeltraşlarını kendilerine örnek almışlardı.
Oysaki yurdumuzun binlerce yıl önceye kadar uzanan heykel genekleri vardı. Hele Eti heykelciliği, bugünün sade hatlı, stilize ve ifadeci heykelcliğine çok yakındı. Anadolu'nun bu sanat zenginliğini, ancak memleketimizde arkeolojik çalışmalar başladıktan sonra anlıyabildik.
Sermik Atölyesi, Etilerin küçük seramik ve bronz heykellerini ve heykel biçimindeki kaplarını çoğaltıp geniş ölçüde memlekete yaymağa başlayınca, yeni yetişecek sanatçı nesillerimize yepyeni ufuklar açılacak, ve heykeltraşlarımız, Anadolu'nun sanat tarihinden
esinerek yaratacakları eserlerle, dünya heykeltraşlığına bu yurttan da bir şeyler katabileceklerdir.
Seramik Atölyesi, böylece, son yıllarda ihmal edilen, estetik imkânları kadar pratik değeri de büyük bir sanat kolunun memleketimizde dirilmesine yardım edeceği gibi, bir yandan da, plâstik sanatlarımıza bir canlılık, yaratıcılık katmış olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“Seramik Atölyesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 6 Ekim 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/364 ulaşıldı.