Basın
Başlık:
Basın
Kaynak:
Ulus, "İngiltere Notları", s. 4
Tarih:
1951-08-02
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/18
Metin:
İngiltere notları:
BASIN
İngilizler dünyanın en çok gazete okuyan milletidir
Yazan: Bülent ECEVİT
İngiltere'de, hele Londara'da belki en çok göze ve kulağa çarpan şey gazetedir. Sanki Londra sokakları gazetelerle yaşar. Sabahtan başlıyarak günün hemen bütün saatleri, akşam gazetelerinin yeni baskıları çıkar. Gün boyunca tazelenen haberler sütunların başlarından girip sonlardaki haberleri iterek onları birer birer gazetelerden düşürür. Böylece, akşam gazetelerinin sütunları, sabahın 10 nundan akşamın 5 ine, 6 sına kadar durmaksızın akan birer ırmağa benzerler.
İngilizler dünyanın en çok gazete oyukan milletidir. Her gün bin kişide 570 i bir gazete alır.
Ana caddelerde adım başına gazeteciler dizilmiştir. Bir kaç yüz metre uzunluğundaki bir caddenin başında bir akşam gazetesinin üçüncü baskısını alırsanız, caddenin sonuna geldiğinizde dördüncü baskı satılmaya başlamıştır.
Ne tünellerde ne banliyö trenlerinde gazetesiz insan yoktur. Hele akşam üstü, işten dönenleri evlerine götüren banliyö trenlerinde kimsenin yüzünü göremezsiniz. Herkes ya gazetesini peçe gibi yüzüne germiş ya da dizine koyup başını üstüne eğmiştir.
Kriket:
Akşam gazetelerinde siyasî haber az olur. Onun için, gazeteyi peçe gibi yüzüne gerenler iki şeyden birini okuyordur: Ya kriket maçlarının neticesini ya da dedikodu sayfasını.
Kriket ne biçim oyundur, bilmem. Yalnız haber filmlerinde gördüm! Bir bildiğim varsa o da İngiliz Kriket takımlarının mütemadiyen Avustralya'lı yahut Yeni Zelanda'lılarla maç ve revanş maçı yapmak ve galiba hep te yenilmek halinde olduklarıdır. Ona rağmen kriketi sevmekten vaz geçemezler. Akşam gazetelerinin her gün belki bir sayfası krikete ayrılır.
Dedikodu yahut beşerî alâka:
Fakat akşam gazetelerinin en mühim kısmı dedikodu sayfasıdır. Bu sayfa şehrin rengidir, havasıdır. Bir akşam gazetesinin dedikodu sayfasına göz gezdirmediğiniz gün Londra'da yalnız kendi hayatınızı yaşamış, Londra'nın hayatını yaşamamış sayılırsınız. Kimler gelmiş, kimler gitmiştir? Kimler ne etmiş, ne demiştir? Hepsi o sayfadadır.
Diyelim bir mühim şahsiyet Londara'dadır. Niçin gelmiştir, kaç gün kalacaktır, vazifesi, mevkii nedir, baş sayfada okursunuz! Fakat bunlarla bir mühim şaihsiyetin insan tarafı öğrenilmez ki! O şahsiyetin boyun bağı nasıl bağlanmış, esvabı ne renk, şapkası ne yana eğiktir? Ne yer, ne içer? Boş vaktinde balık mı avlar, keman mı çalar? Gümrükteki memur ona ne sormuş, o ne cevap vermiştir? Bunların cevabını bilmedikçe, bir mühim şahsiyet, sizin için sadece bir "mühim şahsiyet" tir; ancak bunları öğrendikçe, o, hayalinizde canlanır, kanlanır, yaşayan duyan bir insan olmaya başlar.
İngiliz gazetecilik dilinde bunun adı "beşerî alâka"dır. Bahsettiği insan hakkında "beşerî alâka" uyandırmayan gazete vazifesini yapmış sayılmaz.
Dedikodu sayfası deyip te geçmeyin! O sayfayı hazırlamak mahalle kahvesinde dedikodu yapmaya benzemez. Bu işte, şehrin her tarfına dağılmış bir çok insan çalışır.
İstasyonlardan, hava meydanlarından, kulüplere, birahanelere, kokteyl partilere kadar her yere girer, okuyucunun ilgisini çekebilecek insanları bulup onlar hakkında "beşerî" bilgi toplarlar.
Bilmece:
Ya gazeteyi dizine koyup başını üstüne eğenler, diyeceksiniz, onlar ne okurlar? Onlar, ellerinde kalem, bilmece hâllederler! Bu hâli ilk gördümüğde trenlerde herkesi şiir yazıyor sanmıştım. Kalemlerini ağızlarına sokup uzaklara doğru dalar, düşünürler; derken birden bire, ilham gelmiş gibi, eğilip bir şeyler karalarlar. Bazen, yanyana oturan yolculardan biribirine kopya verenler de olur.
Gazetelerdeki bilmeceler, bildiğimiz kareli bilmecelerdendir. Ama onların çok daha itina ile hazırlanmışıdır. İnsanın hem umumî bilgisini hem dil bilgisini yükseltir. Gazetenin hitap ettiği okuyucu seviyesine göre bilmecenin hâlli de kolaylaşıp güçleşir. Meselâ "Times" yahut "Observer" gibi "kalkık kaşlı" gazetelerin bilmecelerinden iki sırayı çözebilmek değme insanın harcı değildir.
"Kalkış Kaşlı" gazeteler:
"Kalkık kaşlı", İngilizce "High — brow" tabirinin tercümesidir. Bu tabirle entellektüel kastedilir; fakat hakaret için kullanılır.
İngilizler'de, sebebini kendi kendime izah edemediğim bir entellektüel düşmanlığı vardır. Entellektüele kızarlar, onu istihfaf ederler. Entelleküeller de bu yüzden, hele topluluklarda, kendilerini mümkün mertebe bilgisiz, okumamış göstermeye çalışırlar. Aldous Huxley bir kitabında, "kalkık kaşlıyım ve bununla iftihar ederim, ne olmuş sanki!" gibilerden meydan okur ama, başka o türlü meydan okuyan pek çıkmaz.
Belki bu acayip zihniyetin aslı ukalâlığın ayıp sayılmalıydı da sonraları iş dejenereleşip entellektüelüğin ayıplaşmasına kadar varmıştır. Yahut belki de işe sınıf farklarından, sınıf farklarının okumak üzerindeki tesirından doğru bakılırsa daha akla
yakın bir izah tarzı bulunabilir. Ama bu ayrı bir bahis!
İngiltere'de "Kalkık Kaşlı" (yahut zor bilmeceli) gazetelerden dördü gündelik, ikisi haftalıktır. Gündelikler, Londa'da çıkan "Times" ve "Daily Telegraph", Manchester'de çıkan "Manchester Guardian", ve Edinburgh'da çıkan "Scotsman"dır. Haftalıklar da, Londra'da çıkan pazar gazetlerinden "Sunday Times" ile "Observer" dir.
İngiltere'de revaçta olan gazeteler bunlar değildir. Meselâ "Times"in günde 250.000 nüsha satmasına karşılık, kaşları inik, bilmeceleri kolay gazetelerden "Daily Express" 4 milyon satar. Hele "News of the World" diye bir Pazar gazetesi vardır ki satışı 8,5 milyonu bulur. İngiltere'nin en hafif gazetesi odur. İngiltere'deki entelektüellik nefretinden bol bol faydalanır.
İngiltere'de gündelik gazetelerden hiçbiri Pazarları çıkmaz. Pazarları başka gazeteler çıkar. Böylece gazeteciler haftada bir gün dinlenmek fırsatını bulmuş olurlar. Pazar gazetelerinde siyasî haber az, hoş vakit geçirtici yazı boldur. Yalnız "Observer' ile "Sunday Times" entellektüellere hitap eder.. Bu ikisi, çok kuvvetli istihbaratı olduğu kadar derin tahlile de dayanan siyasî haberleriyle göze çarparlar. Ayrıca sütunlarında birçok siyasî makale ve yorumlar da olur. Bu iki agzetenin kitap, resim, heykel, tiyatro, musiki, bale, film radyo ve televizyon tenkitleri de memleketin kültürel hayatı üzerinde çok müessirdir. Dedikodu sütunları onlarda da vardır ama, diğer gazetelerinkine nazaran daha "edîbane"dir.
Bir de gazete ile dergi arası haftalık yayınlar vardır. Bunların en mühimleri "Economist", "New Statesman and Nation", "Spectator", "Time and Tide" ve "Tribune" dur. Bu haftalık gazete-dergiler memleketin siyasî, iktisadî ve kültürel hayatı üzerinde birçok gündelik gazeteleden daha mühim rol oynarlar. Hepsinin kuvvetli istihbaratı vardır. Hele "Economist"in istihbarat servisi belki devletleri bile kıskandıracak mükemmelliktedir.
Bu haftalık gazete-dergilerin hepsi entellektüellere hitap eder.
İmzasız gazetecilik:
İngiliz gezetelerinde ve gezete — dergilerinde çoğu yazılar imzasızdır. Hele "Economist" te imzalı yazı hiç çıkmaz. Başyazılar ise hiç bir gezete ve dergide imzalı değildir.
Bunun bir sebebi. İngiliz gazeteciliğindeki kollektif çalışma sistemi olsa gerektir. Bu sistemin bir çok faydaları olsa gerektir. Çoğu yazılar geniş bir inceleme mahsülü olur. Yazarlar kendilerine şöhret yapmaktan evvel gazetenin seviyesini düşünmek zorunda kalırlar. Hiç bir yazar imzasına güvenip baştan savma yazı yazamaz. Okuyucu yazana değil yazıya bakar.
Saçmalıkta da ciddiyet:
İngiliz gazetelerinde geniş ölçüde iş bölümü vardır. Her mevzu ehli kimseler tarafından incelenip yazılır. Bazı gazetelerin diplomatik muhabirden, astronomi, pulculuk, hattâ şarapçılık muhabirine kadar her türlü mütehassısı vardır.
Bu sayede en hafif mevzular bile caddiyetle ele alınır. Meselâ hafif meşrap pazar gazetelerindeSunday Pictorial" Rita Hayworth'un evlenmesine yahut boşanmasına dair bir yazı yayınladığı zaman bilirsiniz ki bu yazıya, "Times" gezetesinin siyasî tetkiklerine verdiği ehemmiyet ve emek verilmiştir.
Saçmalıkta da ciddiyet olabileceğini insan İngiliz gazetelerinde görür.
Alıngan olmıyan Hükûmet:
İngiliz basınının hüriyetini kanunlardan ve adlî makamlardan çok gazetecilerin cemiyet şuuru tedit eder. Sansasyonel haberler ortaya atıp gazetenin satışını yükseltmek uğrunda devlet yahut cemiyet menfaatlerine zarar verildiği hemen hemen görülmez. Zaten İngiliz gezeteciliğinde sansasyonellik ayıp sayılır. Hiç gizli tarafı olmayan meseleleri fazla heyecanlı bir üslûpla ele almak bile hoş karşılanmaz.
İngiltere'de hükümetin manevî şahsiyetine hakaret etmek cezayı gerektirir. Fakat orada Hükümete karşı bizim gazetelerimizde çıkanlardan daha ağır yazılar çıkması mutad olduğu hâlde, İngiliz hükümetleri alıngan mı olmazlar, tenkîdi mi kanıksamışlardır, her nedense gezetelerin o yüzden mehkemeye verildikleri görülmez. Hele son yıllarda öyle bir dava hiç hatırlamıyorum.
Hükümet, basına karşı, kendi hakkından önce şahıslerın haklarını korur. Şahıslara hakaret etmek, iftirada bulunmak, yahut bir sanığın yargılanmasından evvel, mahkemeye sanık aleyhinde tesir altında bırakabilecek yazılar yayınlamak bir gazete için çok daha tehlikelidir. İki yıl kadar önce bir kaç kişiyi öldüren canî hakkında böyle yayında bulunan bir gazetenin başyazarı hapse girmiştir.
Liberal gazetede sosyalist başyazar:
İngiliz gezetelerinden çoğunun bir özelliği de, gezetenin siyasetini patronlardan ve yazarlardan önce geleneğin çizmesidir. Meselâ Liberal Partiyi destekliyen bir gezetede Sosyalistler de yazar yahut muhafazakârları tutan bir gezetenin yazı heyetinde Liberaller bulunabilir.
Gezeteciler Heyetiyle birlikte Yorkshire'e gittimizde oradaki tanınmış bir gazetenin baş yazarı ile tanıştık.Söz gelişi, kendisinin geçen seçimde Sosyalistelere oy verdiğini söyledi. "Demek gazeteniz Sosyalistleri tutar,"dedim "Hayır," dedi, "gezetem" geleneği icabı, Liberal Partiyi tutar!"
BASIN
İngilizler dünyanın en çok gazete okuyan milletidir
Yazan: Bülent ECEVİT
İngiltere'de, hele Londara'da belki en çok göze ve kulağa çarpan şey gazetedir. Sanki Londra sokakları gazetelerle yaşar. Sabahtan başlıyarak günün hemen bütün saatleri, akşam gazetelerinin yeni baskıları çıkar. Gün boyunca tazelenen haberler sütunların başlarından girip sonlardaki haberleri iterek onları birer birer gazetelerden düşürür. Böylece, akşam gazetelerinin sütunları, sabahın 10 nundan akşamın 5 ine, 6 sına kadar durmaksızın akan birer ırmağa benzerler.
İngilizler dünyanın en çok gazete oyukan milletidir. Her gün bin kişide 570 i bir gazete alır.
Ana caddelerde adım başına gazeteciler dizilmiştir. Bir kaç yüz metre uzunluğundaki bir caddenin başında bir akşam gazetesinin üçüncü baskısını alırsanız, caddenin sonuna geldiğinizde dördüncü baskı satılmaya başlamıştır.
Ne tünellerde ne banliyö trenlerinde gazetesiz insan yoktur. Hele akşam üstü, işten dönenleri evlerine götüren banliyö trenlerinde kimsenin yüzünü göremezsiniz. Herkes ya gazetesini peçe gibi yüzüne germiş ya da dizine koyup başını üstüne eğmiştir.
Kriket:
Akşam gazetelerinde siyasî haber az olur. Onun için, gazeteyi peçe gibi yüzüne gerenler iki şeyden birini okuyordur: Ya kriket maçlarının neticesini ya da dedikodu sayfasını.
Kriket ne biçim oyundur, bilmem. Yalnız haber filmlerinde gördüm! Bir bildiğim varsa o da İngiliz Kriket takımlarının mütemadiyen Avustralya'lı yahut Yeni Zelanda'lılarla maç ve revanş maçı yapmak ve galiba hep te yenilmek halinde olduklarıdır. Ona rağmen kriketi sevmekten vaz geçemezler. Akşam gazetelerinin her gün belki bir sayfası krikete ayrılır.
Dedikodu yahut beşerî alâka:
Fakat akşam gazetelerinin en mühim kısmı dedikodu sayfasıdır. Bu sayfa şehrin rengidir, havasıdır. Bir akşam gazetesinin dedikodu sayfasına göz gezdirmediğiniz gün Londra'da yalnız kendi hayatınızı yaşamış, Londra'nın hayatını yaşamamış sayılırsınız. Kimler gelmiş, kimler gitmiştir? Kimler ne etmiş, ne demiştir? Hepsi o sayfadadır.
Diyelim bir mühim şahsiyet Londara'dadır. Niçin gelmiştir, kaç gün kalacaktır, vazifesi, mevkii nedir, baş sayfada okursunuz! Fakat bunlarla bir mühim şaihsiyetin insan tarafı öğrenilmez ki! O şahsiyetin boyun bağı nasıl bağlanmış, esvabı ne renk, şapkası ne yana eğiktir? Ne yer, ne içer? Boş vaktinde balık mı avlar, keman mı çalar? Gümrükteki memur ona ne sormuş, o ne cevap vermiştir? Bunların cevabını bilmedikçe, bir mühim şahsiyet, sizin için sadece bir "mühim şahsiyet" tir; ancak bunları öğrendikçe, o, hayalinizde canlanır, kanlanır, yaşayan duyan bir insan olmaya başlar.
İngiliz gazetecilik dilinde bunun adı "beşerî alâka"dır. Bahsettiği insan hakkında "beşerî alâka" uyandırmayan gazete vazifesini yapmış sayılmaz.
Dedikodu sayfası deyip te geçmeyin! O sayfayı hazırlamak mahalle kahvesinde dedikodu yapmaya benzemez. Bu işte, şehrin her tarfına dağılmış bir çok insan çalışır.
İstasyonlardan, hava meydanlarından, kulüplere, birahanelere, kokteyl partilere kadar her yere girer, okuyucunun ilgisini çekebilecek insanları bulup onlar hakkında "beşerî" bilgi toplarlar.
Bilmece:
Ya gazeteyi dizine koyup başını üstüne eğenler, diyeceksiniz, onlar ne okurlar? Onlar, ellerinde kalem, bilmece hâllederler! Bu hâli ilk gördümüğde trenlerde herkesi şiir yazıyor sanmıştım. Kalemlerini ağızlarına sokup uzaklara doğru dalar, düşünürler; derken birden bire, ilham gelmiş gibi, eğilip bir şeyler karalarlar. Bazen, yanyana oturan yolculardan biribirine kopya verenler de olur.
Gazetelerdeki bilmeceler, bildiğimiz kareli bilmecelerdendir. Ama onların çok daha itina ile hazırlanmışıdır. İnsanın hem umumî bilgisini hem dil bilgisini yükseltir. Gazetenin hitap ettiği okuyucu seviyesine göre bilmecenin hâlli de kolaylaşıp güçleşir. Meselâ "Times" yahut "Observer" gibi "kalkık kaşlı" gazetelerin bilmecelerinden iki sırayı çözebilmek değme insanın harcı değildir.
"Kalkış Kaşlı" gazeteler:
"Kalkık kaşlı", İngilizce "High — brow" tabirinin tercümesidir. Bu tabirle entellektüel kastedilir; fakat hakaret için kullanılır.
İngilizler'de, sebebini kendi kendime izah edemediğim bir entellektüel düşmanlığı vardır. Entellektüele kızarlar, onu istihfaf ederler. Entelleküeller de bu yüzden, hele topluluklarda, kendilerini mümkün mertebe bilgisiz, okumamış göstermeye çalışırlar. Aldous Huxley bir kitabında, "kalkık kaşlıyım ve bununla iftihar ederim, ne olmuş sanki!" gibilerden meydan okur ama, başka o türlü meydan okuyan pek çıkmaz.
Belki bu acayip zihniyetin aslı ukalâlığın ayıp sayılmalıydı da sonraları iş dejenereleşip entellektüelüğin ayıplaşmasına kadar varmıştır. Yahut belki de işe sınıf farklarından, sınıf farklarının okumak üzerindeki tesirından doğru bakılırsa daha akla
yakın bir izah tarzı bulunabilir. Ama bu ayrı bir bahis!
İngiltere'de "Kalkık Kaşlı" (yahut zor bilmeceli) gazetelerden dördü gündelik, ikisi haftalıktır. Gündelikler, Londa'da çıkan "Times" ve "Daily Telegraph", Manchester'de çıkan "Manchester Guardian", ve Edinburgh'da çıkan "Scotsman"dır. Haftalıklar da, Londra'da çıkan pazar gazetlerinden "Sunday Times" ile "Observer" dir.
İngiltere'de revaçta olan gazeteler bunlar değildir. Meselâ "Times"in günde 250.000 nüsha satmasına karşılık, kaşları inik, bilmeceleri kolay gazetelerden "Daily Express" 4 milyon satar. Hele "News of the World" diye bir Pazar gazetesi vardır ki satışı 8,5 milyonu bulur. İngiltere'nin en hafif gazetesi odur. İngiltere'deki entelektüellik nefretinden bol bol faydalanır.
İngiltere'de gündelik gazetelerden hiçbiri Pazarları çıkmaz. Pazarları başka gazeteler çıkar. Böylece gazeteciler haftada bir gün dinlenmek fırsatını bulmuş olurlar. Pazar gazetelerinde siyasî haber az, hoş vakit geçirtici yazı boldur. Yalnız "Observer' ile "Sunday Times" entellektüellere hitap eder.. Bu ikisi, çok kuvvetli istihbaratı olduğu kadar derin tahlile de dayanan siyasî haberleriyle göze çarparlar. Ayrıca sütunlarında birçok siyasî makale ve yorumlar da olur. Bu iki agzetenin kitap, resim, heykel, tiyatro, musiki, bale, film radyo ve televizyon tenkitleri de memleketin kültürel hayatı üzerinde çok müessirdir. Dedikodu sütunları onlarda da vardır ama, diğer gazetelerinkine nazaran daha "edîbane"dir.
Bir de gazete ile dergi arası haftalık yayınlar vardır. Bunların en mühimleri "Economist", "New Statesman and Nation", "Spectator", "Time and Tide" ve "Tribune" dur. Bu haftalık gazete-dergiler memleketin siyasî, iktisadî ve kültürel hayatı üzerinde birçok gündelik gazeteleden daha mühim rol oynarlar. Hepsinin kuvvetli istihbaratı vardır. Hele "Economist"in istihbarat servisi belki devletleri bile kıskandıracak mükemmelliktedir.
Bu haftalık gazete-dergilerin hepsi entellektüellere hitap eder.
İmzasız gazetecilik:
İngiliz gezetelerinde ve gezete — dergilerinde çoğu yazılar imzasızdır. Hele "Economist" te imzalı yazı hiç çıkmaz. Başyazılar ise hiç bir gezete ve dergide imzalı değildir.
Bunun bir sebebi. İngiliz gazeteciliğindeki kollektif çalışma sistemi olsa gerektir. Bu sistemin bir çok faydaları olsa gerektir. Çoğu yazılar geniş bir inceleme mahsülü olur. Yazarlar kendilerine şöhret yapmaktan evvel gazetenin seviyesini düşünmek zorunda kalırlar. Hiç bir yazar imzasına güvenip baştan savma yazı yazamaz. Okuyucu yazana değil yazıya bakar.
Saçmalıkta da ciddiyet:
İngiliz gazetelerinde geniş ölçüde iş bölümü vardır. Her mevzu ehli kimseler tarafından incelenip yazılır. Bazı gazetelerin diplomatik muhabirden, astronomi, pulculuk, hattâ şarapçılık muhabirine kadar her türlü mütehassısı vardır.
Bu sayede en hafif mevzular bile caddiyetle ele alınır. Meselâ hafif meşrap pazar gazetelerindeSunday Pictorial" Rita Hayworth'un evlenmesine yahut boşanmasına dair bir yazı yayınladığı zaman bilirsiniz ki bu yazıya, "Times" gezetesinin siyasî tetkiklerine verdiği ehemmiyet ve emek verilmiştir.
Saçmalıkta da ciddiyet olabileceğini insan İngiliz gazetelerinde görür.
Alıngan olmıyan Hükûmet:
İngiliz basınının hüriyetini kanunlardan ve adlî makamlardan çok gazetecilerin cemiyet şuuru tedit eder. Sansasyonel haberler ortaya atıp gazetenin satışını yükseltmek uğrunda devlet yahut cemiyet menfaatlerine zarar verildiği hemen hemen görülmez. Zaten İngiliz gezeteciliğinde sansasyonellik ayıp sayılır. Hiç gizli tarafı olmayan meseleleri fazla heyecanlı bir üslûpla ele almak bile hoş karşılanmaz.
İngiltere'de hükümetin manevî şahsiyetine hakaret etmek cezayı gerektirir. Fakat orada Hükümete karşı bizim gazetelerimizde çıkanlardan daha ağır yazılar çıkması mutad olduğu hâlde, İngiliz hükümetleri alıngan mı olmazlar, tenkîdi mi kanıksamışlardır, her nedense gezetelerin o yüzden mehkemeye verildikleri görülmez. Hele son yıllarda öyle bir dava hiç hatırlamıyorum.
Hükümet, basına karşı, kendi hakkından önce şahıslerın haklarını korur. Şahıslara hakaret etmek, iftirada bulunmak, yahut bir sanığın yargılanmasından evvel, mahkemeye sanık aleyhinde tesir altında bırakabilecek yazılar yayınlamak bir gazete için çok daha tehlikelidir. İki yıl kadar önce bir kaç kişiyi öldüren canî hakkında böyle yayında bulunan bir gazetenin başyazarı hapse girmiştir.
Liberal gazetede sosyalist başyazar:
İngiliz gezetelerinden çoğunun bir özelliği de, gezetenin siyasetini patronlardan ve yazarlardan önce geleneğin çizmesidir. Meselâ Liberal Partiyi destekliyen bir gezetede Sosyalistler de yazar yahut muhafazakârları tutan bir gezetenin yazı heyetinde Liberaller bulunabilir.
Gezeteciler Heyetiyle birlikte Yorkshire'e gittimizde oradaki tanınmış bir gazetenin baş yazarı ile tanıştık.Söz gelişi, kendisinin geçen seçimde Sosyalistelere oy verdiğini söyledi. "Demek gazeteniz Sosyalistleri tutar,"dedim "Hayır," dedi, "gezetem" geleneği icabı, Liberal Partiyi tutar!"
Koleksiyon
Alıntı
“Basın,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 13 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/348 ulaşıldı.