Atatürk'ü Redingotla Aldatanlar
Başlık:
Atatürk'ü Redingotla Aldatanlar
Kaynak:
Halkçı (Yeni Ulus), "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1954-07-22
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA:
Atatürk'ü redingotla aldatanlar
Fesle, cüppe ve çarşafla değişen bir kalıp, şeriatla değişen bir yaşama düzeni idi. Asıl gerekli olansa bir zihniyetin değişmesiydi. Dil devrimi işte bu zihniyet değişikliğini sağlamak için atılmış br adımdır.
Cumhuriyet çağı, Türk Milleti için bir yeniden doğuştur. Bu yeniden doğuş, başka her şeye öncelikle, bir Türk düşüncesinin doğuşunu sağlamalıydı.
Düşünce dilden ayrılamaz, ve Arap ve Fars dillerinin karışımından bir Türk düşüncesi doğamazdı.
Kılık kıyafetini, kanunlarını ve yaşama düzenini bırakmakla, kurtulmak istediğimiz bir uygarlığın kalıntılarından kafamızı temizlemiş olamazdık.
Artık üzerimizde bir baskı, ayaklarımızda bir ağır zincir olan o uygarlığın kelime ve kavramlarından da dilimizi ve düşüncemizi arıtmalıydık! Kendi dilimizin köklerine inmeli, bu kökleri canlandırıp Türkçede yeni sürgünler vermesini sağlamalıydık! Türk düşüncesi, işte bu sürgünlerin vereceği meyvalar olacaktı.
Tarihimizdeki yeniden doğuş hareketine henüz ayak uyduramamış bir çoğunluğun oyu ile iş başında kalabilen, onun için de en büyük kuvvet kaynağını devrim aleyhtarlığında bulan bugünkü İktidarın önderleri, ne yazık ki, devrimlerimizin can evini bir bakışta görebilecek kadar zeki idiler. Onun için, ne şapkamızla ne Medenî Kanunumuzla ilgilendiler. Devrimlerin kalıbına toz kondurmadılar. Bu kalıbı koruyucu kanunlar bile çıkarttılar. Fakat, hançerlerini, doğrudan doğruya devrimlerin can evine, dil devrimine sapladılar. Lâikliğe bile ilk ağır darbeyi, dil devrimini hançerlemekle indirmiş oldular.
Sonra, nice emekle arınıp canlandırılmış Türkçe köklerinin verdiği taze sürgünleri bir bir kesmiye koyuldular.
Bugün bu sürgünlerin başlıca bekçileri. Türk Dil Kurumu ile devrimci Türk yazarlarıdır.
Memleketimizdeki eğreti demokrasi kalıbını yıkmadan edebiyatçılara dil uzatmanın bir yolu henüz bulunamadı. Fakat tehlike şimdiden Türk Dil Kurumunun dolayındadır. Dil devrlmlnin bu bilim ve araştırma ocağını söndürmek için bir gedik aranmakta, fırsat kollanmaktadır.
Bu Kuruma belki en açık tehdit, İktidar sözcüsü gazetede dün, yani Türk Dil VII. Kurultayının ikinci günü, görülmüştür.
Dün bu sütunda sözünü ettiğimiz Demokrat Partili milletvekili profesör, dün çıkan ikinci yazısını şu tehditle bitiriyordu:
«Artık vatansever ve dil şuuru bozulmamış Kurum âzasının kendilerine terettüp eden vazife ve mesuliyeti müdrik olarak hareket etmeleri, aksi takdirde elbette bir gün Cemiyetler Kanununun, gayesinden uzaklaşan ve Türk dilini bozmıya çalışan bir müessese karşısında harekete geçeceğini ve sırtından geçinenlere müsaade etmiyeceğlin hatırlatmak yerin de olur.»
Ölümünden sonra dil devriminin karşılaşabileceği tehlikeleri sezen Atatürk, Türk Dil Kurumunun kimseye muhtaç olmaksızın, bağımsız yaşıyabilmesi için, ona bir gelir kaynağı bırakmıştı. Dünıkü yazımızda, «Demokrat Parti idaresi, bir gün sabrı tükenip, Türk Dil Kurumunu bu maddi dayanağından da yoksun bırakmanın yolunu bulursa şaşılmaz», derken, içimizde bize bunun yersiz bir korku olabileceğini düşündüren küçük bir ümit vardı. Zafer gazetesinde aynı gün okuduğumuz açık tehdit artık böyle bir ümide de yer bırakmamıştır.
Fakat, Türk Dil Kurumu bir gün gerçekten baltalansa bile, onun yarım kalacak işini, güçleri yettiği kadar, yeni yetişen Türk edebiyatçıları devam ettireceklerdir. Çünkü, sıcak bir yaz günü içlerinden bazısı Atatürk’ün mânevî huzuruna ceketsiz çıktılar diye Zafer gazetesinde kınanmış olan bu Türk edebiyatçıları, huzuruna redingot giyip çıkmakla Atatürk’ü aldatabileceklerini sanan devrim aleyhtarlarına karşı O’nun emanetlerini bekliyen bekçilerin belki de başında gelmektedir.
Bülend ECEVİT
Atatürk'ü redingotla aldatanlar
Fesle, cüppe ve çarşafla değişen bir kalıp, şeriatla değişen bir yaşama düzeni idi. Asıl gerekli olansa bir zihniyetin değişmesiydi. Dil devrimi işte bu zihniyet değişikliğini sağlamak için atılmış br adımdır.
Cumhuriyet çağı, Türk Milleti için bir yeniden doğuştur. Bu yeniden doğuş, başka her şeye öncelikle, bir Türk düşüncesinin doğuşunu sağlamalıydı.
Düşünce dilden ayrılamaz, ve Arap ve Fars dillerinin karışımından bir Türk düşüncesi doğamazdı.
Kılık kıyafetini, kanunlarını ve yaşama düzenini bırakmakla, kurtulmak istediğimiz bir uygarlığın kalıntılarından kafamızı temizlemiş olamazdık.
Artık üzerimizde bir baskı, ayaklarımızda bir ağır zincir olan o uygarlığın kelime ve kavramlarından da dilimizi ve düşüncemizi arıtmalıydık! Kendi dilimizin köklerine inmeli, bu kökleri canlandırıp Türkçede yeni sürgünler vermesini sağlamalıydık! Türk düşüncesi, işte bu sürgünlerin vereceği meyvalar olacaktı.
Tarihimizdeki yeniden doğuş hareketine henüz ayak uyduramamış bir çoğunluğun oyu ile iş başında kalabilen, onun için de en büyük kuvvet kaynağını devrim aleyhtarlığında bulan bugünkü İktidarın önderleri, ne yazık ki, devrimlerimizin can evini bir bakışta görebilecek kadar zeki idiler. Onun için, ne şapkamızla ne Medenî Kanunumuzla ilgilendiler. Devrimlerin kalıbına toz kondurmadılar. Bu kalıbı koruyucu kanunlar bile çıkarttılar. Fakat, hançerlerini, doğrudan doğruya devrimlerin can evine, dil devrimine sapladılar. Lâikliğe bile ilk ağır darbeyi, dil devrimini hançerlemekle indirmiş oldular.
Sonra, nice emekle arınıp canlandırılmış Türkçe köklerinin verdiği taze sürgünleri bir bir kesmiye koyuldular.
Bugün bu sürgünlerin başlıca bekçileri. Türk Dil Kurumu ile devrimci Türk yazarlarıdır.
Memleketimizdeki eğreti demokrasi kalıbını yıkmadan edebiyatçılara dil uzatmanın bir yolu henüz bulunamadı. Fakat tehlike şimdiden Türk Dil Kurumunun dolayındadır. Dil devrlmlnin bu bilim ve araştırma ocağını söndürmek için bir gedik aranmakta, fırsat kollanmaktadır.
Bu Kuruma belki en açık tehdit, İktidar sözcüsü gazetede dün, yani Türk Dil VII. Kurultayının ikinci günü, görülmüştür.
Dün bu sütunda sözünü ettiğimiz Demokrat Partili milletvekili profesör, dün çıkan ikinci yazısını şu tehditle bitiriyordu:
«Artık vatansever ve dil şuuru bozulmamış Kurum âzasının kendilerine terettüp eden vazife ve mesuliyeti müdrik olarak hareket etmeleri, aksi takdirde elbette bir gün Cemiyetler Kanununun, gayesinden uzaklaşan ve Türk dilini bozmıya çalışan bir müessese karşısında harekete geçeceğini ve sırtından geçinenlere müsaade etmiyeceğlin hatırlatmak yerin de olur.»
Ölümünden sonra dil devriminin karşılaşabileceği tehlikeleri sezen Atatürk, Türk Dil Kurumunun kimseye muhtaç olmaksızın, bağımsız yaşıyabilmesi için, ona bir gelir kaynağı bırakmıştı. Dünıkü yazımızda, «Demokrat Parti idaresi, bir gün sabrı tükenip, Türk Dil Kurumunu bu maddi dayanağından da yoksun bırakmanın yolunu bulursa şaşılmaz», derken, içimizde bize bunun yersiz bir korku olabileceğini düşündüren küçük bir ümit vardı. Zafer gazetesinde aynı gün okuduğumuz açık tehdit artık böyle bir ümide de yer bırakmamıştır.
Fakat, Türk Dil Kurumu bir gün gerçekten baltalansa bile, onun yarım kalacak işini, güçleri yettiği kadar, yeni yetişen Türk edebiyatçıları devam ettireceklerdir. Çünkü, sıcak bir yaz günü içlerinden bazısı Atatürk’ün mânevî huzuruna ceketsiz çıktılar diye Zafer gazetesinde kınanmış olan bu Türk edebiyatçıları, huzuruna redingot giyip çıkmakla Atatürk’ü aldatabileceklerini sanan devrim aleyhtarlarına karşı O’nun emanetlerini bekliyen bekçilerin belki de başında gelmektedir.
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Atatürk'ü Redingotla Aldatanlar,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/278 ulaşıldı.