Demokrasi Kendi Kültürünü Kendi Yaratır
Title:
Demokrasi Kendi Kültürünü Kendi Yaratır
Source:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Date:
1961-01-24
Location:
Atatürk Kitaplığı / Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Text:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Demokrasi kendi kültürünü kendi yaratır
Yeni Seçim Kanunu hazırlanırken, seçme ve seçilme hakkı bakımından eşitliği zedeleyici bazı fikirler ortaya atılmağa başladı: İlkokul diploması olmayanlar oy kullanamamalı imiş; ilkokul, hattâ belki lise, ya da ortaokul diploması olmıyanlar milletvekili seçilememeli imiş, vesaire, vesaire!..
Böyle fikirler, genel kültürle — veya herhangi bir alanda uzmanlıkla —, demokrasi için gerekli kültürün bir sanılmasından ileri geliyor olsa gerektir. Oysa, genel kültür seviyesinin yüksekliğinin demokrasi için bir teminat olmadığına yakın tarihte pek çok örnek vardır. Kültür seviyeleri en yüksek bazı ulusların zaman zaman en koyu diktatörlüklere boyun eğdikleri; hiç bir ülkede diktatörlerin, hem de cahil diktatörlerin, genel kültür seviyeleri pek yüksek kimseleri çevrelerine toplayıp diledikleri gibi birer baskı ajanı olarak kullanmakta güçlük çekmedikleri, bilinen gerçeklerdir.
Genel olarak zaten aydınlarda, kendilerini toplumun seçkin kişileri sayma, ve toplumun «aydın» olarak kabul edilmeyen unsurlarını küçük görme, vesayete muhtaç kimseler olarak görme eğilimi vardır. O yüzden, aydınlara — daha doğrusu, lise, ortaokul, hattâ yerine göre ilkokul diploması almış olmayı «aydın» sayılmak için yeter sananlara — siyasal ayrıcalıklar (imtiyazlar) tanıyan bir rejim, içlerindeki üstünlük kompleksini işleyerek, böyle kimseleri, kolayca, bir baskı idaresinin dayanakları haline getirebilir.
Uzaklara gitmek neden gereksin?.. Demokrat Parti Meclis Grupunun büyük çoğunluğu, diploma ölçüleriyle «aydın» kişilerdi. Pek çoğu, üstelik, hukukçu idiler. İlkokul diploması bile olmayan bir Devlet Başkanının parti rumuzlu bastonuyla gösterdiği yönde, onlar, bütün hukuk bilgilerini, ölçülerini bir yana atıp, bir sürü gibi gitmediler mi?.. Bir demagog Başbakanın delice kaprislerine âlet olmadılar mı?.. Türk demokrasisini soysuzlaştırıp sonunda bütün bütün yıkmak için ellerinden geleni yapmadılar mı?
D. P. Meclis Grupunu bir yana bırakın!.. Son yıllarda, Türkiye'de, aydın ve okur - yazar oranı en yüksek bölgeler, «Vatan cephesi» seferberliğinde ön plâna geçmişlerdir. Adnan Menderes'in, dilediği baskı idaresini kurabilmek için başvurduğu din istismarcılığı, en elverişli ortamı bu bölgelerde bulmuştur. Buna karşılık, cahil denen geri kalmış bölgelerimiz halkı, D. P. iktidarının demokrasiyi yıkma çabalarına cesaretle ve sürekli olarak karşı koymuştur. Demokrat Partinin iç yüzünü en önce o bölgeler halkı anlamıştır. Din istismarcılığı, dine yürekten bağlı o bölgeler halkı arasında, hiç de verimli olmamıştır. «Vatan cephesi» sahtekârlığı, o bölgelerin, genel kültür seviyesi belki pek düşük, ama demokrasi kültürü yüksek halkı arasına sızamamıştır.
Demokrasi, genel kültürden önce, aydınlarda alçak gönüllülük gerektirir; aydın olsun olmasın, vatandaş çoğunluğunda ise, kütlenin bir çoban ardında sürü durumuna düşmesini önleyecek kadar kuvvetli kişilik gerektirir; kendi kendine saygıyı, ve baskı karşısında ancak bu kendi kendine saygının yaratacağı cesareti gerektirir; hak ve adalet duygusu ve sağduyu gerektirir; ancak tecrübe ile gelişecek olan adam tanıyıp seçme yeteneğini, ve bütün bunların da üstünde hür yaşama ihtiyacı duyulmasını gerektirir.
Bir toplumda demokrasinin tutunması için genel kültür ve eğitim seviyesinin yüksekliği yetse idi, Nazi rejimi yıkıldıktan sonra, Batı Almanya'nın yüksek kültürlü insanlarını, ayrıca bir de demokrasi eğitiminden geçirmeğe lüzum görülmezdi. Kaldı ki, harbten sonra Batı Almanya’da gerçek bir demokratik düzen fiilen kurulmasa idi, bu demokrasi eğitimi de, kültürlü Alman halkına demokrasiyi öğretip benimsetmeğe yetmezdi.
Demokrasi, kendi kültürünü, kendi işlemesi ve verimliliği için gerekli görgüyü ve adam seçme ölçülerini, ancak kendisi yaratır. Bunun lisesi, üniversitesi, diploması yoktur. Eğitim, bu kültürün gelişmesine, yayılmasına, geriden gelerek, ancak yardımcı ve destek olabilir.
Demokrasinin 27 Mayıs 1960 sabahı sona eren buhran yıllarında, demokrasi mücadelesi yapan nice muhalif siyaset adamları, Türkiye’de demokrasinin yaşayacağı inancını tazeleme imkânını en çok köy sohbetlerinde veya Doğu Anadolu’nun, Güneydoğu Anadolunun gözden, bilgiden ırak bazı köşelerinde bulabilmişlerdir.
Şimdi, Türk halkını demokrasi mücadelesi içinde yakından tanıma fırsatı bulamamış, veya Adnan Menderes’in «Bütün köylü bizimle beraberdir» propagandasına, bazı yabancılar gibi, körükörüne inanmış kimselerin, «cahil» diye küçümsedikleri, vesayete muhtaç sandıkları geniş halk kütlelerini bir takım demokratik haklardan yoksun bırakma yolundaki düşünceleriyle sonuna kadar mücadele etmek, o karanlık yıllarda demokrasi için mücadele güçlerini halktan almış olanlar için vazgeçilmez bir borçtur.
BÜLENT ECEVİT
Demokrasi kendi kültürünü kendi yaratır
Yeni Seçim Kanunu hazırlanırken, seçme ve seçilme hakkı bakımından eşitliği zedeleyici bazı fikirler ortaya atılmağa başladı: İlkokul diploması olmayanlar oy kullanamamalı imiş; ilkokul, hattâ belki lise, ya da ortaokul diploması olmıyanlar milletvekili seçilememeli imiş, vesaire, vesaire!..
Böyle fikirler, genel kültürle — veya herhangi bir alanda uzmanlıkla —, demokrasi için gerekli kültürün bir sanılmasından ileri geliyor olsa gerektir. Oysa, genel kültür seviyesinin yüksekliğinin demokrasi için bir teminat olmadığına yakın tarihte pek çok örnek vardır. Kültür seviyeleri en yüksek bazı ulusların zaman zaman en koyu diktatörlüklere boyun eğdikleri; hiç bir ülkede diktatörlerin, hem de cahil diktatörlerin, genel kültür seviyeleri pek yüksek kimseleri çevrelerine toplayıp diledikleri gibi birer baskı ajanı olarak kullanmakta güçlük çekmedikleri, bilinen gerçeklerdir.
Genel olarak zaten aydınlarda, kendilerini toplumun seçkin kişileri sayma, ve toplumun «aydın» olarak kabul edilmeyen unsurlarını küçük görme, vesayete muhtaç kimseler olarak görme eğilimi vardır. O yüzden, aydınlara — daha doğrusu, lise, ortaokul, hattâ yerine göre ilkokul diploması almış olmayı «aydın» sayılmak için yeter sananlara — siyasal ayrıcalıklar (imtiyazlar) tanıyan bir rejim, içlerindeki üstünlük kompleksini işleyerek, böyle kimseleri, kolayca, bir baskı idaresinin dayanakları haline getirebilir.
Uzaklara gitmek neden gereksin?.. Demokrat Parti Meclis Grupunun büyük çoğunluğu, diploma ölçüleriyle «aydın» kişilerdi. Pek çoğu, üstelik, hukukçu idiler. İlkokul diploması bile olmayan bir Devlet Başkanının parti rumuzlu bastonuyla gösterdiği yönde, onlar, bütün hukuk bilgilerini, ölçülerini bir yana atıp, bir sürü gibi gitmediler mi?.. Bir demagog Başbakanın delice kaprislerine âlet olmadılar mı?.. Türk demokrasisini soysuzlaştırıp sonunda bütün bütün yıkmak için ellerinden geleni yapmadılar mı?
D. P. Meclis Grupunu bir yana bırakın!.. Son yıllarda, Türkiye'de, aydın ve okur - yazar oranı en yüksek bölgeler, «Vatan cephesi» seferberliğinde ön plâna geçmişlerdir. Adnan Menderes'in, dilediği baskı idaresini kurabilmek için başvurduğu din istismarcılığı, en elverişli ortamı bu bölgelerde bulmuştur. Buna karşılık, cahil denen geri kalmış bölgelerimiz halkı, D. P. iktidarının demokrasiyi yıkma çabalarına cesaretle ve sürekli olarak karşı koymuştur. Demokrat Partinin iç yüzünü en önce o bölgeler halkı anlamıştır. Din istismarcılığı, dine yürekten bağlı o bölgeler halkı arasında, hiç de verimli olmamıştır. «Vatan cephesi» sahtekârlığı, o bölgelerin, genel kültür seviyesi belki pek düşük, ama demokrasi kültürü yüksek halkı arasına sızamamıştır.
Demokrasi, genel kültürden önce, aydınlarda alçak gönüllülük gerektirir; aydın olsun olmasın, vatandaş çoğunluğunda ise, kütlenin bir çoban ardında sürü durumuna düşmesini önleyecek kadar kuvvetli kişilik gerektirir; kendi kendine saygıyı, ve baskı karşısında ancak bu kendi kendine saygının yaratacağı cesareti gerektirir; hak ve adalet duygusu ve sağduyu gerektirir; ancak tecrübe ile gelişecek olan adam tanıyıp seçme yeteneğini, ve bütün bunların da üstünde hür yaşama ihtiyacı duyulmasını gerektirir.
Bir toplumda demokrasinin tutunması için genel kültür ve eğitim seviyesinin yüksekliği yetse idi, Nazi rejimi yıkıldıktan sonra, Batı Almanya'nın yüksek kültürlü insanlarını, ayrıca bir de demokrasi eğitiminden geçirmeğe lüzum görülmezdi. Kaldı ki, harbten sonra Batı Almanya’da gerçek bir demokratik düzen fiilen kurulmasa idi, bu demokrasi eğitimi de, kültürlü Alman halkına demokrasiyi öğretip benimsetmeğe yetmezdi.
Demokrasi, kendi kültürünü, kendi işlemesi ve verimliliği için gerekli görgüyü ve adam seçme ölçülerini, ancak kendisi yaratır. Bunun lisesi, üniversitesi, diploması yoktur. Eğitim, bu kültürün gelişmesine, yayılmasına, geriden gelerek, ancak yardımcı ve destek olabilir.
Demokrasinin 27 Mayıs 1960 sabahı sona eren buhran yıllarında, demokrasi mücadelesi yapan nice muhalif siyaset adamları, Türkiye’de demokrasinin yaşayacağı inancını tazeleme imkânını en çok köy sohbetlerinde veya Doğu Anadolu’nun, Güneydoğu Anadolunun gözden, bilgiden ırak bazı köşelerinde bulabilmişlerdir.
Şimdi, Türk halkını demokrasi mücadelesi içinde yakından tanıma fırsatı bulamamış, veya Adnan Menderes’in «Bütün köylü bizimle beraberdir» propagandasına, bazı yabancılar gibi, körükörüne inanmış kimselerin, «cahil» diye küçümsedikleri, vesayete muhtaç sandıkları geniş halk kütlelerini bir takım demokratik haklardan yoksun bırakma yolundaki düşünceleriyle sonuna kadar mücadele etmek, o karanlık yıllarda demokrasi için mücadele güçlerini halktan almış olanlar için vazgeçilmez bir borçtur.
Collection
Citation
“Demokrasi Kendi Kültürünü Kendi Yaratır,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1325.