İki Gerçek
Başlık:
İki Gerçek
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1961-01-13
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
İKİ GERÇEK
27 Mayıs sonrası Türkiye'de, duygular ve sinirler için bir boşanma devresi oldu. Yıllar boyunca ifade ve protesto imkânları gitgide kısılmış olan halkımızın, şimdi en küçük bir hoşnutsuzluk, kaygı veya kuruntu üzerine, bazan tepki ve heyecan ölçüsünü kaçırması, buna yorulmalı; hattâ belki biraz da, 10 yılın ağır sıkıntısından sonra, ulusça ruh sükûnetine varabilmemizin bir yolu sayılmalıdır! Başyazarımız Sayın Yakup Kadri Karaosmanoğlu da, dün, bu ruh durumunu, özlü bir dille anlatıyordu. Millî Birlik idaresinin, sonunda hem kendini hem yurttaşı kazançlı çıkaran serin kanlı, geniş görüşlü ve anlayışlı davranışı, neyse ki, bu duygu ve sinir boşanmalarının, hiç bir şeye zarar vermeksizin kendiliğinden yatışmasını mümkün kılmaktadır.
9 gazete sahibinin basınla ilgili iki yeni kanuna karşı, bunları herhalde daha gereği gibi inceleme fırsatı bulamadan gösterdikleri beklenmedik sert tepkiyi, bu ruh durumuna vermek yerinde olacağı gibi; bu haksız ve ölçüsüz tepkiye karşı uyanan haklı tepkinin de, üslûp bakımından yer yer ölçüyü kaçırma eğilimi göstermesi, aynı ruh durumuna verilmelidir!
İki taraf da, işverenler de çalışanlar da gerek kendi kendilerinin gerek birbirlerinin davranışlarını bu yönden görürlerse, basın hayatımız için pek tatsız geçen şu 3-4 günün, hiç değilse ilerdeki işveren - çalışan münasebetlerini gölgelemesi tehlikesi ortadan kalkmış olur.
*
Bu duygu ve sinir patlamalarının yarattığı gürültü ve toz duman içinde iki tarafın da unutmamaları gereken bazı gerçekler vardır.
Bunların başında, 27 Mayıs'a kadar süren hürriyet mücadelesinin basına düşen büyük şeref payında bir işveren - çalışan ayrılığı bulunmadığı gerçeği gelir. 3 gün önceki haksız protestoya katılan gazete sahiplerinden bazısı, hürriyet mücadelesine, fikir işçisi gazetelerin çoğunluğu gibi, şerefle ve cesaretle atılmışlardır. Sonuna kadar bir çok tehlikeleri göze almışlardır. İşverenler arasında hürriyet mücadelesine ihanet edenler veya bu mücadeleyi gereği gibi desteklemekten, yürütmekten sürekli olarak veya zaman zaman kaçınanlar bulunduğu gibi, ayni tasnif çalışanlar arasında da yapılabilir.
Onun için,
Basındaki hürriyet mücadelesinin bütün şerefi fikir isçilerine aittir, işverenler bu mücadeleye sadece ihanet etmişlerdir!, yolunda genellemeler yapmak, gerçeğe aykırı ve haksızlık olur.
Böyle genellemeler yapılır da, mücadele, geçmişin hürriyet mücadelesine katılanlarla katılmayanların mücadelesi gibi gösterilirse, bundan ancak, o mücadeleye hiç katılmamış, hattâ ihanet etmiş —sayıları nisbeten az da olsa— bazı sözde fikir işçisi gazeteciler yararlanırlar. Nitekim öyle olmuştur. Hürriyet mücadelesinde en küçük şeref hissesi olmayan bazı kimseler, hürriyet mücadelesinde en ağır tehlikelere ve baskılara göğüs germiş gerçek gazetecilerden adetâ daha yüksek sesle, aralarında o mücadeleye katılmış kimseler de bulunan gazete sahiplerine karşı birer hürriyet kahramanı edasiyle haykırmak fırsatını bulmuşlardı.
Protesto hareketine katılan gazete sahipleri arasından hürriyetçilikleri inkâr edilemiyecek birkaç kişinin, yersiz ve haksız bir protesto ile yaptıkları hata yüzünden, geçmişteki cesaret ve hizmetlerini inkâr etmek, insafsızlık olur. Ayni şekilde, o gazete sahiplerinin de, bu protesto hareketi üzerine kendilerine karşı cephe alan kendi gazeteleri mensuplarının, basınla ilgili yeni kanunlar över ve savunurken, samimiyetsiz davrandıklarını, basın hürriyetinden önce bu kanunlarla kendilerine sağlanacak olan —her zerresine hak kazanmış oldukları— güvenliği ve maddî menfaatleri gözettiklerini düşünmeleri haksızlık olur.
Son günlerde, protestoda bulunan gazete sahiplerine karşı cephe alan fikir işçisi durumundaki gazetecilerin büyük çoğunluğu, geride bıraktığımız karanlık yıllarda, basın hürriyetini, yalnız maddî menfaatlerinin değil, yaşama hak ve hürriyetlerinin bile üstünde tutan şerefli ülkücüler olduklarını bütün dünyaya göstermişlerdir. Çıkan kanunlarda basın hürriyetini zedeleyici en küçük bir nokta görselerdi, bu kanunlarla kendilerine sağlanan sosyal güvenlik şartları ve maddî menfaatler ne kadar geniş olursa olsun, o kanunları reddetmekte, o kanunlara karşı her zamanki feragatleri ve medenî cesaretleriyle mücadele etmekte elbette tereddüt göstermezlerdi.
*
Unutulmaması greken bir başka gerçek de, iki kanun üzerinde bazı gazete sahipleriyle fikir işçisi gazeteciler arasında çıkan görüş ayrılığının, bir sınıf ayrılığı meselesi olmadığı gerçeğidir. Bir kere, Türkiye'de zaten kökleşmiş sınıf ayrılıkları yoktur; ikincisi Türkiye'de böyle sınıf ayrılıkları bulunsa bile, genel olarak Türk basınında sınıf ayrılığı yoktur. Gerçek gazeteci kimliği taşıyan gazete sahiplerinden bir kısmı ya meslekten yetişmiş, türlü basamaklardan geçerek sahip duruma gelmişlerdir; ya da sahibi göründükleri gazetelerin, mutlak patronu değil, sadece birer hissedarı durumundadırlar.
Tartışma konusu olan görüş ayrılığını soyutlaştırarak, bir patron - işçi dâvası, bir sınıf mücadelesi olarak görmek veya göstermek bu bakımdan yersizdir.
Bunun dışında, işverenle çalışan arasında bazı menfaat ve görüş ayrılıkları bulunması, her serbest teşebbüsün tabiatındadır. Türkiye'de basın bir serbest teşebbüs olduğuna —ve başka her iş alanı devletleştirilse bile basının serbest teşebbüsüs olarak kalması gerekliliğinde, demokrasinin yaşamasını, basının dördüncü kuvvet olarak kalmasını isteyen herkes herhalde birleşeceğine göre— basında da işverenle çalışan arasında bazı görüş ve menfaat ayrılıkları elbette olacaktır. Üstelik bizde bu ayrılıklar bile o kadar azdır ki, sosyal bakımdan ileri bir adım olan yeni kanunun çalışanlara tanıdığı hakları, aralarında protesto hareketine katılanlar da bulunmak üzere, bazı büyük gazete sahipleri, daha önceden ve kendiliklerinden tanımış bulunuyorlardı.
Görüş ayrılığını ve tartışmayı gerçek anlamı ve çerçevesi içinde görebilen, fikir işçisi durumundaki değerli arkadaşlarımız da, meseleye bir sınıf mücadelesi çeşnisi vermek isteyenlere, bugünkü gazetelerde okuyacağınız bildirileriyle, gerekli cevabı vermiş ve en yerinde uyarışı yapmışlardır.
BÜLENT ECEVİT
İKİ GERÇEK
27 Mayıs sonrası Türkiye'de, duygular ve sinirler için bir boşanma devresi oldu. Yıllar boyunca ifade ve protesto imkânları gitgide kısılmış olan halkımızın, şimdi en küçük bir hoşnutsuzluk, kaygı veya kuruntu üzerine, bazan tepki ve heyecan ölçüsünü kaçırması, buna yorulmalı; hattâ belki biraz da, 10 yılın ağır sıkıntısından sonra, ulusça ruh sükûnetine varabilmemizin bir yolu sayılmalıdır! Başyazarımız Sayın Yakup Kadri Karaosmanoğlu da, dün, bu ruh durumunu, özlü bir dille anlatıyordu. Millî Birlik idaresinin, sonunda hem kendini hem yurttaşı kazançlı çıkaran serin kanlı, geniş görüşlü ve anlayışlı davranışı, neyse ki, bu duygu ve sinir boşanmalarının, hiç bir şeye zarar vermeksizin kendiliğinden yatışmasını mümkün kılmaktadır.
9 gazete sahibinin basınla ilgili iki yeni kanuna karşı, bunları herhalde daha gereği gibi inceleme fırsatı bulamadan gösterdikleri beklenmedik sert tepkiyi, bu ruh durumuna vermek yerinde olacağı gibi; bu haksız ve ölçüsüz tepkiye karşı uyanan haklı tepkinin de, üslûp bakımından yer yer ölçüyü kaçırma eğilimi göstermesi, aynı ruh durumuna verilmelidir!
İki taraf da, işverenler de çalışanlar da gerek kendi kendilerinin gerek birbirlerinin davranışlarını bu yönden görürlerse, basın hayatımız için pek tatsız geçen şu 3-4 günün, hiç değilse ilerdeki işveren - çalışan münasebetlerini gölgelemesi tehlikesi ortadan kalkmış olur.
*
Bu duygu ve sinir patlamalarının yarattığı gürültü ve toz duman içinde iki tarafın da unutmamaları gereken bazı gerçekler vardır.
Bunların başında, 27 Mayıs'a kadar süren hürriyet mücadelesinin basına düşen büyük şeref payında bir işveren - çalışan ayrılığı bulunmadığı gerçeği gelir. 3 gün önceki haksız protestoya katılan gazete sahiplerinden bazısı, hürriyet mücadelesine, fikir işçisi gazetelerin çoğunluğu gibi, şerefle ve cesaretle atılmışlardır. Sonuna kadar bir çok tehlikeleri göze almışlardır. İşverenler arasında hürriyet mücadelesine ihanet edenler veya bu mücadeleyi gereği gibi desteklemekten, yürütmekten sürekli olarak veya zaman zaman kaçınanlar bulunduğu gibi, ayni tasnif çalışanlar arasında da yapılabilir.
Onun için,
Basındaki hürriyet mücadelesinin bütün şerefi fikir isçilerine aittir, işverenler bu mücadeleye sadece ihanet etmişlerdir!, yolunda genellemeler yapmak, gerçeğe aykırı ve haksızlık olur.
Böyle genellemeler yapılır da, mücadele, geçmişin hürriyet mücadelesine katılanlarla katılmayanların mücadelesi gibi gösterilirse, bundan ancak, o mücadeleye hiç katılmamış, hattâ ihanet etmiş —sayıları nisbeten az da olsa— bazı sözde fikir işçisi gazeteciler yararlanırlar. Nitekim öyle olmuştur. Hürriyet mücadelesinde en küçük şeref hissesi olmayan bazı kimseler, hürriyet mücadelesinde en ağır tehlikelere ve baskılara göğüs germiş gerçek gazetecilerden adetâ daha yüksek sesle, aralarında o mücadeleye katılmış kimseler de bulunan gazete sahiplerine karşı birer hürriyet kahramanı edasiyle haykırmak fırsatını bulmuşlardı.
Protesto hareketine katılan gazete sahipleri arasından hürriyetçilikleri inkâr edilemiyecek birkaç kişinin, yersiz ve haksız bir protesto ile yaptıkları hata yüzünden, geçmişteki cesaret ve hizmetlerini inkâr etmek, insafsızlık olur. Ayni şekilde, o gazete sahiplerinin de, bu protesto hareketi üzerine kendilerine karşı cephe alan kendi gazeteleri mensuplarının, basınla ilgili yeni kanunlar över ve savunurken, samimiyetsiz davrandıklarını, basın hürriyetinden önce bu kanunlarla kendilerine sağlanacak olan —her zerresine hak kazanmış oldukları— güvenliği ve maddî menfaatleri gözettiklerini düşünmeleri haksızlık olur.
Son günlerde, protestoda bulunan gazete sahiplerine karşı cephe alan fikir işçisi durumundaki gazetecilerin büyük çoğunluğu, geride bıraktığımız karanlık yıllarda, basın hürriyetini, yalnız maddî menfaatlerinin değil, yaşama hak ve hürriyetlerinin bile üstünde tutan şerefli ülkücüler olduklarını bütün dünyaya göstermişlerdir. Çıkan kanunlarda basın hürriyetini zedeleyici en küçük bir nokta görselerdi, bu kanunlarla kendilerine sağlanan sosyal güvenlik şartları ve maddî menfaatler ne kadar geniş olursa olsun, o kanunları reddetmekte, o kanunlara karşı her zamanki feragatleri ve medenî cesaretleriyle mücadele etmekte elbette tereddüt göstermezlerdi.
*
Unutulmaması greken bir başka gerçek de, iki kanun üzerinde bazı gazete sahipleriyle fikir işçisi gazeteciler arasında çıkan görüş ayrılığının, bir sınıf ayrılığı meselesi olmadığı gerçeğidir. Bir kere, Türkiye'de zaten kökleşmiş sınıf ayrılıkları yoktur; ikincisi Türkiye'de böyle sınıf ayrılıkları bulunsa bile, genel olarak Türk basınında sınıf ayrılığı yoktur. Gerçek gazeteci kimliği taşıyan gazete sahiplerinden bir kısmı ya meslekten yetişmiş, türlü basamaklardan geçerek sahip duruma gelmişlerdir; ya da sahibi göründükleri gazetelerin, mutlak patronu değil, sadece birer hissedarı durumundadırlar.
Tartışma konusu olan görüş ayrılığını soyutlaştırarak, bir patron - işçi dâvası, bir sınıf mücadelesi olarak görmek veya göstermek bu bakımdan yersizdir.
Bunun dışında, işverenle çalışan arasında bazı menfaat ve görüş ayrılıkları bulunması, her serbest teşebbüsün tabiatındadır. Türkiye'de basın bir serbest teşebbüs olduğuna —ve başka her iş alanı devletleştirilse bile basının serbest teşebbüsüs olarak kalması gerekliliğinde, demokrasinin yaşamasını, basının dördüncü kuvvet olarak kalmasını isteyen herkes herhalde birleşeceğine göre— basında da işverenle çalışan arasında bazı görüş ve menfaat ayrılıkları elbette olacaktır. Üstelik bizde bu ayrılıklar bile o kadar azdır ki, sosyal bakımdan ileri bir adım olan yeni kanunun çalışanlara tanıdığı hakları, aralarında protesto hareketine katılanlar da bulunmak üzere, bazı büyük gazete sahipleri, daha önceden ve kendiliklerinden tanımış bulunuyorlardı.
Görüş ayrılığını ve tartışmayı gerçek anlamı ve çerçevesi içinde görebilen, fikir işçisi durumundaki değerli arkadaşlarımız da, meseleye bir sınıf mücadelesi çeşnisi vermek isteyenlere, bugünkü gazetelerde okuyacağınız bildirileriyle, gerekli cevabı vermiş ve en yerinde uyarışı yapmışlardır.
Koleksiyon
Alıntı
“İki Gerçek,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1317 ulaşıldı.