"Ülkü ve Kültür Birliği" nedir?
Başlık:
"Ülkü ve Kültür Birliği" nedir?
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1960-11-05
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
"Ülkü ve Kültür Birliği" nedir?
Son zamanlarda «Ülkü ve Kültür Birliği» diye bir teşkilâttan söz ediliyor. Bir süre adı ortalıkta dolaştı, fakat ne demek olduğu anlaşılamadı. Nihayet geçenlerde bir gazete bazı bilgiler verdi. Doğruluk derecesini bilmediğimiz bu bilgilere göre:
Başbakanlığa bağlı bir «Ülkü ve Kültür Birliği Genel Başkanlığı» kurulacakmış. «Devlet Millî Eğitim Başkanlığı» adı verilecek olan Millî Eğitim Bakanlığı ile (yani, anlaşılan Millî Eğitim Bakanlığı bakanlık halinden çıkarılacak) Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Basın — Yayın Genel Müdürlüğü, Beden Eğitimi Genel Müdürlüğü, bu yeni teşkilâta bağlanacakmış. Bütün Bakanlıklarla Üniversiteler ve özel kurumlar «Ülkü ve Kültür Birliği Genel Başkanlığı» ile birlikte çalışacakmış. Teşkilât Başbakanlığa bağlı olmakla beraber, Genel Başkanı, Üniversiteler, Bakanlıklar ve kurumlardan gelen «ilmî istişare kurulları» tarafından 6 yıl için seçilerek Cumhurbaşkanına tek aday olarak sunulacakmış.
Bu teşkilâtın amaçları, Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak, Atatürk devrimlerini en uzak köylere kadar yaymak olacakmış.
Türkiye 12 bölgeye ayrılarak «Ülkü Birliği Bölge Müfettişlikleri» kurulacak, teşkilât siyasal partilerin çalışmalarını da denetliyecek, «devrimlere aykırı, hürriyet anlayışını kısıtlayıcı çalışmalar» gördüğü yerde derhal müdahale edebilecekmiş.
Bu teşkilât yoluyla, gençler, aydınlar, devlet araçlarından yararlanarak yurdu, köyleri hep tarıyacaklarmış, Toprak reformu gibi, tıbbın devletleştirilmesi gibi dâvaların gerçekleştirilmesinde de bu teşkilât birinci planda rol oynayacakmış.
*
Doğrusu, bu kadar önemli bir konuda, resmî açıklama beklemeksizin, yalnız bir gazete haberine dayanarak yazı yazmak istemezdik. Ama yazmazsak da çok geç kalmış olmak korkusu var içimizde. Çünkü bir sabah uyandığımızda böyle bir teşkilâtın da kurulmuş olduğunu öğrenebiliriz. Nitekim, gazete harberine göre, bu teşkilâtı kuracak kanunun yakında çıkması bekleniyormuş.
Oysa, gazete haberinde verilen bilginin aslı varsa, bu teşkilât, memleket kaderini büyük ölçüde etkileyebilecek, hattâ Türkiye'deki rejim için yepyeni bir yol çizebilecek önemdedir. Bu kadar önemli bir teşkilâtın halkoyundan habersiz, aydınlar arasında enine, boyuna tartışılmadan kanunlaşması çok tehlikeli olabilir.
*
En başta, teşkilâtın adı kaygı uyandırıcıdır. «Ülkü ve Kültür Birliği» adında bir resmî ve millî teşkilâtın demokratik bir rejimde yeri olabileceği, demokrasiyle bağdaşabileceği, pek şüpheli görünüyor. İster istemez bu ad, Mısır'daki ve galiba Irak'taki ihtilâl idarelerinin kurdukları «Millî İstikamet Bakanlığı» adını akla getiriyor.
— Kim benim ülkümü ne hakla tâyin edebilir?.. Ya da ben başkalarının ülküsünü ne hakla tâyin edebilirim?..
Demokrasiyi benimsemiş herkes böyle düşünmek zorundadır!
Düşünce hürriyetinden ayrı bir demokrasi herhalde tasavvur edilemez. «Ülkü birliği» ni kanunlaştırmak, bir resmî ve millî teşkilât eliyle yerleştirmeğe kalkışmaksa, düşünce hürriyetine aykırıdır. Demokraside herkes, kendi ülküsünü kendisi düşünerek bulur. Demokrasinin temelinde, aklı başında her insanın, baskılardan, önyargılardan, doğma ve tabulardan kurtarılınca, kendi yolunu kendi aklını kullanarak ve başkalarıyla tartışarak bulabileceği, ve bu tartışmaların topluma en güvenilir yönü vereceği inancı vardır.
Atatürk devrimlerinin yüceliği, demokratik anlayışa uygunluğu da bu inanç üzerine kurulu oluşundan gelmektedir.
Zaman zaman, bazı kimseler, Atatürk devrimlerinin ulusa, gençliğe, bir «ülkü» vermediğini, bu devrimler dizgesinde mânevi bakımdan bir boşluk olduğunu ileri sürerler... Oysa Atatürk devrimlerinin başka bir çok devrimlere üstünlüğü buradadır. Atatürk devrimlerinin amacı, insan kafasını baskılardan, önyargılardan, dogma ve tabulardan kurtarmak, öylece, her aklı başında insanı, kendi yolunu kendi başına ve tartışma yoluyla bulabilir, toplumun da en doğru yönü böylece bulmasına yardım edebilir hale getirmektir.
Atatürk devrimleri, o devrimlerin temel felsefesine, amacına aykırı bir yoldan korunamaz.
Zaman zaman bazı kimseler Atatürk devrimlerini «doktrinleştirme» ihtiyacından söz ederler. Fakat Atatürk devrimleri doktrinleştirilemez. Böyle bir teşebbüse girişmek, Atatürk devrimlerini kalıplar içinde dondurup ölüme mahkûm etmeğe kalkışmak olur.
Kültür bakımından da Atatürk, kültür hayatımızı dar bir çerçeveden, donmuş kalıplardan çıkarmakla, Türk ulusu için Batı dünyasına bakan pencereleri ve Anadolu tarihine çıkan kapıları açmakla yetinmiştir. Böylelikle Türk ulusunun kültürel hayatına, en sıhhatli bir şekilde serbestçe gelişebilme imkânını kazandırmıştır.
Atatürk, Türkiye toprakları üzerinde yapıcı bir ülkü uyumunun (ahenginin), canlı ve verimli bir kültür hayatının kendiliğinden doğmasını ve Türk ulusuyla ileri dünya ulusları arasında da sıhhatli bir kültür bağlantısı, bir mânevi alışveriş kurulmasını sağlayıcı şartları hazırlamıştır.
Atatürk, Türk ulusu için ülkü ve kültür reçeteleri yazmamıştır. Atatürk böyle reçeteler yazmadığı içindir ki Türk ulusu demokrasiyi bu kadar kolaylıkla benimseyebilmiştir.
Şimdi, Atatürk'ün ölümünden 22 yıl sonra, kimsenin, Atatürk adına Türk ulusu için ülkü ve kültür reçeteleri yazmağa yetkisi olamaz.
*
Tasarlandığını duyduğumuz «Ülkü ve Kültür Birliği Genel Başkanlığı», gerek Atatürk devrimlerinin bu üstün, bu insanî niteliklerine, gerek demokrasiye ve demokrasinin ayrılmaz şartı olan düşünce hürriyetine aykırı gelen adı ile kaygı verici olduğu gibi, gazete haberinde anlatılan kuruluş ve yetkileri bakımından da ürkütücü, tereddüt uyandırıcıdır. Hele böyle bir teşkilâta siyasal partileri denetleme yetkisi tanınması, çok garip bir devlet ve hukuk düzenine yol açabilir. Gerek yürütme organı ile yasama organı arasındaki münasebetler, gerek bu iki organın «Ülkü ve Kültür Birliği» teşkilâtı karşısındaki durumları, demokratik yoldan çözülmesi imkânsız güçlükler, karışıklıklar, yetki çelişmeleri ortaya çıkarabilir. Böyle bir teşkilât kurulursa, kimin kimi nasıl denetleyeceği; Meclisin, Hükümetin nasıl çalışabileceği, siyasal hakların, hürriyetlerin korunması bakımından mahkemelere ne ödev düşeceği anlaşılamamaktadır.
*
Belki bütün bu kaygılarımız, belki aklımıza gelen bütün sorular yersizdir. Fakat ne yapalım ki karanlık içindeyiz.
Millî Birlik Komitesinin buna benzer bir tasarısı varsa, herhalde, tasarıyı kanunlaştırmadan, hattâ müzakereye başlamadan önce halkoyuna açıklamalı, yurt ölçüsünde tartışılmasını sağlamalıdır. Böyle bir konuda Millî Birlik Komitesi içindeki müzakerelerin de açık olmasında büyük faydalar vardır.
BÜLENT ECEVİT
"Ülkü ve Kültür Birliği" nedir?
Son zamanlarda «Ülkü ve Kültür Birliği» diye bir teşkilâttan söz ediliyor. Bir süre adı ortalıkta dolaştı, fakat ne demek olduğu anlaşılamadı. Nihayet geçenlerde bir gazete bazı bilgiler verdi. Doğruluk derecesini bilmediğimiz bu bilgilere göre:
Başbakanlığa bağlı bir «Ülkü ve Kültür Birliği Genel Başkanlığı» kurulacakmış. «Devlet Millî Eğitim Başkanlığı» adı verilecek olan Millî Eğitim Bakanlığı ile (yani, anlaşılan Millî Eğitim Bakanlığı bakanlık halinden çıkarılacak) Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Basın — Yayın Genel Müdürlüğü, Beden Eğitimi Genel Müdürlüğü, bu yeni teşkilâta bağlanacakmış. Bütün Bakanlıklarla Üniversiteler ve özel kurumlar «Ülkü ve Kültür Birliği Genel Başkanlığı» ile birlikte çalışacakmış. Teşkilât Başbakanlığa bağlı olmakla beraber, Genel Başkanı, Üniversiteler, Bakanlıklar ve kurumlardan gelen «ilmî istişare kurulları» tarafından 6 yıl için seçilerek Cumhurbaşkanına tek aday olarak sunulacakmış.
Bu teşkilâtın amaçları, Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak, Atatürk devrimlerini en uzak köylere kadar yaymak olacakmış.
Türkiye 12 bölgeye ayrılarak «Ülkü Birliği Bölge Müfettişlikleri» kurulacak, teşkilât siyasal partilerin çalışmalarını da denetliyecek, «devrimlere aykırı, hürriyet anlayışını kısıtlayıcı çalışmalar» gördüğü yerde derhal müdahale edebilecekmiş.
Bu teşkilât yoluyla, gençler, aydınlar, devlet araçlarından yararlanarak yurdu, köyleri hep tarıyacaklarmış, Toprak reformu gibi, tıbbın devletleştirilmesi gibi dâvaların gerçekleştirilmesinde de bu teşkilât birinci planda rol oynayacakmış.
*
Doğrusu, bu kadar önemli bir konuda, resmî açıklama beklemeksizin, yalnız bir gazete haberine dayanarak yazı yazmak istemezdik. Ama yazmazsak da çok geç kalmış olmak korkusu var içimizde. Çünkü bir sabah uyandığımızda böyle bir teşkilâtın da kurulmuş olduğunu öğrenebiliriz. Nitekim, gazete harberine göre, bu teşkilâtı kuracak kanunun yakında çıkması bekleniyormuş.
Oysa, gazete haberinde verilen bilginin aslı varsa, bu teşkilât, memleket kaderini büyük ölçüde etkileyebilecek, hattâ Türkiye'deki rejim için yepyeni bir yol çizebilecek önemdedir. Bu kadar önemli bir teşkilâtın halkoyundan habersiz, aydınlar arasında enine, boyuna tartışılmadan kanunlaşması çok tehlikeli olabilir.
*
En başta, teşkilâtın adı kaygı uyandırıcıdır. «Ülkü ve Kültür Birliği» adında bir resmî ve millî teşkilâtın demokratik bir rejimde yeri olabileceği, demokrasiyle bağdaşabileceği, pek şüpheli görünüyor. İster istemez bu ad, Mısır'daki ve galiba Irak'taki ihtilâl idarelerinin kurdukları «Millî İstikamet Bakanlığı» adını akla getiriyor.
— Kim benim ülkümü ne hakla tâyin edebilir?.. Ya da ben başkalarının ülküsünü ne hakla tâyin edebilirim?..
Demokrasiyi benimsemiş herkes böyle düşünmek zorundadır!
Düşünce hürriyetinden ayrı bir demokrasi herhalde tasavvur edilemez. «Ülkü birliği» ni kanunlaştırmak, bir resmî ve millî teşkilât eliyle yerleştirmeğe kalkışmaksa, düşünce hürriyetine aykırıdır. Demokraside herkes, kendi ülküsünü kendisi düşünerek bulur. Demokrasinin temelinde, aklı başında her insanın, baskılardan, önyargılardan, doğma ve tabulardan kurtarılınca, kendi yolunu kendi aklını kullanarak ve başkalarıyla tartışarak bulabileceği, ve bu tartışmaların topluma en güvenilir yönü vereceği inancı vardır.
Atatürk devrimlerinin yüceliği, demokratik anlayışa uygunluğu da bu inanç üzerine kurulu oluşundan gelmektedir.
Zaman zaman, bazı kimseler, Atatürk devrimlerinin ulusa, gençliğe, bir «ülkü» vermediğini, bu devrimler dizgesinde mânevi bakımdan bir boşluk olduğunu ileri sürerler... Oysa Atatürk devrimlerinin başka bir çok devrimlere üstünlüğü buradadır. Atatürk devrimlerinin amacı, insan kafasını baskılardan, önyargılardan, dogma ve tabulardan kurtarmak, öylece, her aklı başında insanı, kendi yolunu kendi başına ve tartışma yoluyla bulabilir, toplumun da en doğru yönü böylece bulmasına yardım edebilir hale getirmektir.
Atatürk devrimleri, o devrimlerin temel felsefesine, amacına aykırı bir yoldan korunamaz.
Zaman zaman bazı kimseler Atatürk devrimlerini «doktrinleştirme» ihtiyacından söz ederler. Fakat Atatürk devrimleri doktrinleştirilemez. Böyle bir teşebbüse girişmek, Atatürk devrimlerini kalıplar içinde dondurup ölüme mahkûm etmeğe kalkışmak olur.
Kültür bakımından da Atatürk, kültür hayatımızı dar bir çerçeveden, donmuş kalıplardan çıkarmakla, Türk ulusu için Batı dünyasına bakan pencereleri ve Anadolu tarihine çıkan kapıları açmakla yetinmiştir. Böylelikle Türk ulusunun kültürel hayatına, en sıhhatli bir şekilde serbestçe gelişebilme imkânını kazandırmıştır.
Atatürk, Türkiye toprakları üzerinde yapıcı bir ülkü uyumunun (ahenginin), canlı ve verimli bir kültür hayatının kendiliğinden doğmasını ve Türk ulusuyla ileri dünya ulusları arasında da sıhhatli bir kültür bağlantısı, bir mânevi alışveriş kurulmasını sağlayıcı şartları hazırlamıştır.
Atatürk, Türk ulusu için ülkü ve kültür reçeteleri yazmamıştır. Atatürk böyle reçeteler yazmadığı içindir ki Türk ulusu demokrasiyi bu kadar kolaylıkla benimseyebilmiştir.
Şimdi, Atatürk'ün ölümünden 22 yıl sonra, kimsenin, Atatürk adına Türk ulusu için ülkü ve kültür reçeteleri yazmağa yetkisi olamaz.
*
Tasarlandığını duyduğumuz «Ülkü ve Kültür Birliği Genel Başkanlığı», gerek Atatürk devrimlerinin bu üstün, bu insanî niteliklerine, gerek demokrasiye ve demokrasinin ayrılmaz şartı olan düşünce hürriyetine aykırı gelen adı ile kaygı verici olduğu gibi, gazete haberinde anlatılan kuruluş ve yetkileri bakımından da ürkütücü, tereddüt uyandırıcıdır. Hele böyle bir teşkilâta siyasal partileri denetleme yetkisi tanınması, çok garip bir devlet ve hukuk düzenine yol açabilir. Gerek yürütme organı ile yasama organı arasındaki münasebetler, gerek bu iki organın «Ülkü ve Kültür Birliği» teşkilâtı karşısındaki durumları, demokratik yoldan çözülmesi imkânsız güçlükler, karışıklıklar, yetki çelişmeleri ortaya çıkarabilir. Böyle bir teşkilât kurulursa, kimin kimi nasıl denetleyeceği; Meclisin, Hükümetin nasıl çalışabileceği, siyasal hakların, hürriyetlerin korunması bakımından mahkemelere ne ödev düşeceği anlaşılamamaktadır.
*
Belki bütün bu kaygılarımız, belki aklımıza gelen bütün sorular yersizdir. Fakat ne yapalım ki karanlık içindeyiz.
Millî Birlik Komitesinin buna benzer bir tasarısı varsa, herhalde, tasarıyı kanunlaştırmadan, hattâ müzakereye başlamadan önce halkoyuna açıklamalı, yurt ölçüsünde tartışılmasını sağlamalıdır. Böyle bir konuda Millî Birlik Komitesi içindeki müzakerelerin de açık olmasında büyük faydalar vardır.
Koleksiyon
Alıntı
“"Ülkü ve Kültür Birliği" nedir?,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1272 ulaşıldı.