Yoğaltım ve Demokrasi
Başlık:
Yoğaltım ve Demokrasi
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-10-05
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Yoğaltım ve demokrasi
Geri kalmış bir ülkenin ekonomik kalkınma ile demokrasiyi beraber yürütemiyeceğini düşünenlerin ileri sürdükleri başlıca gerekçelerden biri, demokratik düzende yoğaltımın (istihlâkin) kısılmasını, yani, halk deyimiyle «kemerlerin sıkılması» nı sağlamanın güçlüğüdür.
Gerçekten, çabuk kalkınması gereken bir ülkede, yoğaltım kısılmaz, kemerler sıkılmazsa, artırım yetersiz kalacağı gibi, yatırım ve ithalât da, kaynakları verimlendirici, ekonomik cihazlanmayı ve kalkınmayı hızlandırıcı alanlardan çok, günlük hayatı renklendirici ve rahatlaştırıcı malların ve hizmetlerin sağlanmasına yönelir.
Günlük hayatın renklenmesi ve rahatlaşması bakımından halkı fedakârlığa ve uzun yıllar beklemeğe razı etmenin ise demokratik bir düzende kolay olmıyacağı kanısı zihinlere yerleşmiştir.
Fakat her toplumun bazı özellikleri vardır. Türk toplumunun bir özelliği de halkın kanaatkârlığıdır. Hattâ bu kanaatkârlık, Devlet Başkanı Sayın Cemal Gürsel'in sık sık belirttiği gibi, «bir hırka, bir lokma» görüşünü tehlikeli bir hayat felsefesi haline getirecek ölçüdedir. Bu hayat felsefesi, Türk toplumunda çalışma isteğini kısıcı, ekonomik hayata durgunluk verici, teşebbüs ruhunu köstekleyici bir rol oynayabilecek kadar köklüdür.
Gerçi Demokrat Parti iktidarı sırasında, bir kısım halkın yoğaltım eğilimi, kaygı verecek, yatırım ve ithalât imkânlarımızın verimli alanlara yönelmesini çok güçleştirecek kadar kuvvetlenmişti. Fakat bu eğilimin etkenleri de kendisi de sunî idi. Enflâsyonun ve yolsuzlukların çoğalttığı «yeni zengin» lerle, çoğu sefahat düşkünü kültürsüz kimseler olan ve nüfuzlarının kötüye kullanarak servet yapan
iktidar ileri gelenleri, ulusal takatimizin çok üstünde bir «iyi yaşama», iyi giyinme, bol eğlenme yarışı başlatmış, bu yarışı toplumun bütün basamaklarına yaymışlardı.
Zaten en kolay kazanç yolu, yoğaltım mal ve hizmetleri endüstrisinde görülüyordu. Yöneldiği bir ülkü, bağlandığı mânevi değerler olmadığı için de ancak bir zümrenin kolay kazanç hevesini besleyip istismar ederek kendine bir destekleyici çevre sağlamayı umabilen Demokrat Parti iktidarı, yoğaltım mal ve hizmetlerine yatırımı alabildiğine teşvik ediyor, bu hizmetlere olan talebi türlü yollardan kamçılamak suretiyle de çevresindeki fırsatçı «müteşebbis» zümreyi tatmine çalışıyordu.
D.P. iktidarına son verilir verilmez, halktaki yoğaltım eğiliminin hızı kendiliğinden kesilivermiştir. Halk, bir gün içinde, yaşama tarzını ,giyinme ve eğlenmesini, Devlet başına geçen mütevazı subay ailelerinin hayat tarzına göre ayarlamıştır.
Yoğaltım mal ve hizmetleri endüstrisinin büyük bir kısmında (zarurî olmayan mal ve hizmetler kısmında) baş gösteren buhran, geniş ölçüde bu yüzdendir. D.P. iktidarı sırasında kamçılanan yoğaltım yarışıyla bağlantılı olarak ulusal takatimizin ve gerçek ihtiyaçarımızın çok üstüne çıkmış bu endüstri, birdenbire meydana gelen talep düşüşü ile çarkları boşta döner duruma gelmiştir.
Dikkate değer olan nokta şudur: 27 Mayıs Devriminden beri, örneğin, kumaş çok daha az satıldığı için, mensucat endüstrisinde büyük bir buhran vardır; o yüzden geniş bir işçi kütlesi de ciddî bir işsizlik tehlikesiyle karşılaşmıştır. Ama yoğaltıcıdan (müstehlikten) bir sızlanma gelmemektedir. Tersine, yoğaltıcı, takatini aşan bir yoğaltım yarışı içinde daha çok kumaş alıp daha çok esvap sahibi olmağa kendini mecbur hissetmekten artık kurtulduğu için memnundur.
Türkiye'de, Devlet başındakiler mütevazı yaşamağa razı oldukça, çok kolay kazandığı için çok kolay para harcayan «yeni zengin» tiplerinin bollaşmasına sebep olacak düzensiz bir ekonomik ortam yaratılmadıkça, halkın yoğaltımını kısmağa razı edilmesi işten bile değildir. «Komşudan geri kalmamak» hırsının beslediği bir yoğaltım yarışı baştaki zümre tarafından tahrik edilip kamçılanmazsa, Türk halkı, yukarıda da dediğimiz gibi, Sayın Gürsel'in de sık sık belirttiği gibi, «bir hırka, bir lokma» felsefesine bile saplanıp kalabilecek kadar az yoğaltıcıdır. Kendi haline bırakılırsa, Türk toplumunda, çok yoğaltım değil, olsa olsa az yoğaltım tehlikesi ortaya çıkabilir.
Onun için, Türkiye'de, yoğaltımın kısılmasını güçleştireceği, o yüzden ekonomik kalkınmayı köstekliyeceği kaygısı ile demokrasiden ürkmeğe, kaçınmağa asla yer yoktur.
Türkiye'de mesele, halkın yoğaltım eğilimini kısmak değil; artırımdan ve bütün yatırım imkânlarımızdan, ekonomik cihazlanmayı ve kalkınmayı en çok hızlandırıcı, kaynaklarımızı en verimli duruma getirici ve ihracat imkânlarmızı en çabuk geliştirici bir yönde yararlanmayı sağlıyacak plânlı bir ekonomi düzeni kurmak ve ekonomik hayata huzur ve güvenlik getirmektir.
Demokrasi de, plânlı ekonomiye — hele Türkiye gibi yoğaltım baskısı bulunmayan bir ülkede — hiç engel olmıyacağı gibi, ekonomik hayatta huzur ve güvenliği en kolay sağlıyacak sistemdir.
Ekonomik kalkınmamızın «kestirme yol» u eğer varsa, bu yolun demokratik sistemde bulunup tutulmaması için hiç bir sebep yoktur.
BÜLENT ECEVİT
Yoğaltım ve demokrasi
Geri kalmış bir ülkenin ekonomik kalkınma ile demokrasiyi beraber yürütemiyeceğini düşünenlerin ileri sürdükleri başlıca gerekçelerden biri, demokratik düzende yoğaltımın (istihlâkin) kısılmasını, yani, halk deyimiyle «kemerlerin sıkılması» nı sağlamanın güçlüğüdür.
Gerçekten, çabuk kalkınması gereken bir ülkede, yoğaltım kısılmaz, kemerler sıkılmazsa, artırım yetersiz kalacağı gibi, yatırım ve ithalât da, kaynakları verimlendirici, ekonomik cihazlanmayı ve kalkınmayı hızlandırıcı alanlardan çok, günlük hayatı renklendirici ve rahatlaştırıcı malların ve hizmetlerin sağlanmasına yönelir.
Günlük hayatın renklenmesi ve rahatlaşması bakımından halkı fedakârlığa ve uzun yıllar beklemeğe razı etmenin ise demokratik bir düzende kolay olmıyacağı kanısı zihinlere yerleşmiştir.
Fakat her toplumun bazı özellikleri vardır. Türk toplumunun bir özelliği de halkın kanaatkârlığıdır. Hattâ bu kanaatkârlık, Devlet Başkanı Sayın Cemal Gürsel'in sık sık belirttiği gibi, «bir hırka, bir lokma» görüşünü tehlikeli bir hayat felsefesi haline getirecek ölçüdedir. Bu hayat felsefesi, Türk toplumunda çalışma isteğini kısıcı, ekonomik hayata durgunluk verici, teşebbüs ruhunu köstekleyici bir rol oynayabilecek kadar köklüdür.
Gerçi Demokrat Parti iktidarı sırasında, bir kısım halkın yoğaltım eğilimi, kaygı verecek, yatırım ve ithalât imkânlarımızın verimli alanlara yönelmesini çok güçleştirecek kadar kuvvetlenmişti. Fakat bu eğilimin etkenleri de kendisi de sunî idi. Enflâsyonun ve yolsuzlukların çoğalttığı «yeni zengin» lerle, çoğu sefahat düşkünü kültürsüz kimseler olan ve nüfuzlarının kötüye kullanarak servet yapan
iktidar ileri gelenleri, ulusal takatimizin çok üstünde bir «iyi yaşama», iyi giyinme, bol eğlenme yarışı başlatmış, bu yarışı toplumun bütün basamaklarına yaymışlardı.
Zaten en kolay kazanç yolu, yoğaltım mal ve hizmetleri endüstrisinde görülüyordu. Yöneldiği bir ülkü, bağlandığı mânevi değerler olmadığı için de ancak bir zümrenin kolay kazanç hevesini besleyip istismar ederek kendine bir destekleyici çevre sağlamayı umabilen Demokrat Parti iktidarı, yoğaltım mal ve hizmetlerine yatırımı alabildiğine teşvik ediyor, bu hizmetlere olan talebi türlü yollardan kamçılamak suretiyle de çevresindeki fırsatçı «müteşebbis» zümreyi tatmine çalışıyordu.
D.P. iktidarına son verilir verilmez, halktaki yoğaltım eğiliminin hızı kendiliğinden kesilivermiştir. Halk, bir gün içinde, yaşama tarzını ,giyinme ve eğlenmesini, Devlet başına geçen mütevazı subay ailelerinin hayat tarzına göre ayarlamıştır.
Yoğaltım mal ve hizmetleri endüstrisinin büyük bir kısmında (zarurî olmayan mal ve hizmetler kısmında) baş gösteren buhran, geniş ölçüde bu yüzdendir. D.P. iktidarı sırasında kamçılanan yoğaltım yarışıyla bağlantılı olarak ulusal takatimizin ve gerçek ihtiyaçarımızın çok üstüne çıkmış bu endüstri, birdenbire meydana gelen talep düşüşü ile çarkları boşta döner duruma gelmiştir.
Dikkate değer olan nokta şudur: 27 Mayıs Devriminden beri, örneğin, kumaş çok daha az satıldığı için, mensucat endüstrisinde büyük bir buhran vardır; o yüzden geniş bir işçi kütlesi de ciddî bir işsizlik tehlikesiyle karşılaşmıştır. Ama yoğaltıcıdan (müstehlikten) bir sızlanma gelmemektedir. Tersine, yoğaltıcı, takatini aşan bir yoğaltım yarışı içinde daha çok kumaş alıp daha çok esvap sahibi olmağa kendini mecbur hissetmekten artık kurtulduğu için memnundur.
Türkiye'de, Devlet başındakiler mütevazı yaşamağa razı oldukça, çok kolay kazandığı için çok kolay para harcayan «yeni zengin» tiplerinin bollaşmasına sebep olacak düzensiz bir ekonomik ortam yaratılmadıkça, halkın yoğaltımını kısmağa razı edilmesi işten bile değildir. «Komşudan geri kalmamak» hırsının beslediği bir yoğaltım yarışı baştaki zümre tarafından tahrik edilip kamçılanmazsa, Türk halkı, yukarıda da dediğimiz gibi, Sayın Gürsel'in de sık sık belirttiği gibi, «bir hırka, bir lokma» felsefesine bile saplanıp kalabilecek kadar az yoğaltıcıdır. Kendi haline bırakılırsa, Türk toplumunda, çok yoğaltım değil, olsa olsa az yoğaltım tehlikesi ortaya çıkabilir.
Onun için, Türkiye'de, yoğaltımın kısılmasını güçleştireceği, o yüzden ekonomik kalkınmayı köstekliyeceği kaygısı ile demokrasiden ürkmeğe, kaçınmağa asla yer yoktur.
Türkiye'de mesele, halkın yoğaltım eğilimini kısmak değil; artırımdan ve bütün yatırım imkânlarımızdan, ekonomik cihazlanmayı ve kalkınmayı en çok hızlandırıcı, kaynaklarımızı en verimli duruma getirici ve ihracat imkânlarmızı en çabuk geliştirici bir yönde yararlanmayı sağlıyacak plânlı bir ekonomi düzeni kurmak ve ekonomik hayata huzur ve güvenlik getirmektir.
Demokrasi de, plânlı ekonomiye — hele Türkiye gibi yoğaltım baskısı bulunmayan bir ülkede — hiç engel olmıyacağı gibi, ekonomik hayatta huzur ve güvenliği en kolay sağlıyacak sistemdir.
Ekonomik kalkınmamızın «kestirme yol» u eğer varsa, bu yolun demokratik sistemde bulunup tutulmaması için hiç bir sebep yoktur.
Koleksiyon
Alıntı
“Yoğaltım ve Demokrasi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1253 ulaşıldı.