Telefonların Karşısındaki Gerçek
Başlık:
Telefonların Karşısındaki Gerçek
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-09-22
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Telefonların karşısındaki gerçek
Devrimden önce de Demokrat Parti iktidarının sorumluları hakkında kendimizi aldatmamış olduğumuz için, dünkü gazetelerde açıklanan telefon konuşmalarına şaşmadık. Ellerinden gelen, güçlerinin yettiği her kötülüğü yapabilecek kimseler olduklarını bilirdik. İnönü'yü yok etmek için, Cumhuriyet Halk Partilileri yok etmek için fırsat kolladıklarını artık zaten saklıyamaz olmuşlardı. Hattâ saklamayıp açığa vurmayı, müessir bir göz korkutma yolu sanıyorlardı.
Dünkü gazetelerde açıklanan telefon konuşmaları, bildiklerimizi, tahmin ettiklerimizi, inandıklarımızı kendi sesleriyle doğrulamış oldu.
Devlet Başkanı Bayar telefonda Kayseri'ye haykırıyor:
«Bütün C.H.P. lileri öldürün», diyordu.
Devlet Bakanı Berk, telefonda Kayseri'ye haykırıyor:
«İnönü'yü öldürün», diyordu.
Bir başka D.P. ileri geleni telefonda Konya'ya haykırıyor, yurttaşı yurttaşa kırdırmak için Ankara'ya silâhlı adam istiyordu.
Önemli olan, bunları yapmak istemiş olmaları değildir. Yapmak isteyecek, ellerinden gelirse yapmakta, yaptırmakta tereddüt etmeyecek kimseler oldukları çoktan anlaşılmıştı.
Önemli olan, bütün isteklerine rağmen, yapamamış, yaptıramamış olmalarıdır. Karşılarında halk iradesini, halkın mukavemetini bulmuş olmalarıdır.
Telefonlarımızı dinlettiklerini bilirdik... Ama dinleyen memurlardan nicesi, kendi hesaplarına her tehlikeyi göze alarak, onların dediklerini, onların cinayet emirlerini tele geçiriyordu.
Konya'dan silâhlı adam istettiklerini bilirdik... Ama silâhsız C.H.P. lilerin insanca yaşama hakkı uğrunda ölmeyi göze almış olmaları, canilerin adamlarını yerlerine çiviliyordu.
İnönü'yü öldürtmek için Devletin bütün kuvvetlerini seferber etmek istediklerini bilirdik... Ama başında oldukları Devletin kuvvetlerini böyle bir cinayete âlet etmeğe güçleri yetmiyordu.
Nitekim sonunda, Meclisteki çoğunluklarına güvenip, demokrasiyi bütün bütün ortadan kaldırmak istediklerinde, güçleri hiç yetmemiş, kendi iktidarları ortadan kalkmıştır.
Telefonun bir ucunda, sadık adamlarına bütün cinayetleri emredebilen Devlet ve Hükümet sorumluları... Telefonun öbür ucunda, sadık adamlarının, «gelemeyiz», «yapamayız», «öldüremeyiz» diye çırpınışları vardı. Çünkü omuzbaşlarında azimlı ve şerefli bir milletin korkusuz nefesini duyup oldukları yere mıhlanmışlardı.
Telefonun bir ucunda bir kaç caninin sesi, öbür ucundaki çaresiz kalmış cılız seslerin ardında Türk halkının direnişi...
27 Mayıs Devriminden, Türk halkının henüz demokrasiye hazır olmadığı sonucunu, Türkiyede demokrasi tecrübesinin yürümediği, demokrasinin Türk toplumu için bir «fantezi» olduğu sonucunu çıkarmak, o direnişi unutmaktır.
«Hallediverin orada», diye, İnönü'nün öldürülmesini emreden Medenî Berk'e cevap veren ses,
«Fedaisi çok, nasıl halledelim?», diyordu.
Bu sesin bahsettiği fedailer, Türkiye'de demokrasinin, Türkiye'de hürriyetin, Türkiye'de insanca yaşama hakkının fedaileri idi.
Fedailerinin bu kadir çok ve bu kadar tesirli olduğu bir ülkede, demokrasi elbette yaşama gücünü ispat etmiş, elbette gerekli ortama kavuşmuş demekti.
Bir yazar arkadaşımızın iddiasının tam tersine, Türk toplumu, «diktatörlüğü habis bir ur gibi doğuran bir bünye» ye değil, tersine, diktatörlük gibi habis bir uru yaşatmayan bir bünyeye sahip olduğunu göstermiştir. Türk toplumu böyle bir bünyeye sahip olduğunu içindir ki 27 Mayıs Devrimi olmuştur. Onun içindir ki 27 Mayıs öncesinin habis tertipleri, tertipçilerin yüzlerine gözlerine bulaşmıştır.
BÜLENT ECEVİT
Telefonların karşısındaki gerçek
Devrimden önce de Demokrat Parti iktidarının sorumluları hakkında kendimizi aldatmamış olduğumuz için, dünkü gazetelerde açıklanan telefon konuşmalarına şaşmadık. Ellerinden gelen, güçlerinin yettiği her kötülüğü yapabilecek kimseler olduklarını bilirdik. İnönü'yü yok etmek için, Cumhuriyet Halk Partilileri yok etmek için fırsat kolladıklarını artık zaten saklıyamaz olmuşlardı. Hattâ saklamayıp açığa vurmayı, müessir bir göz korkutma yolu sanıyorlardı.
Dünkü gazetelerde açıklanan telefon konuşmaları, bildiklerimizi, tahmin ettiklerimizi, inandıklarımızı kendi sesleriyle doğrulamış oldu.
Devlet Başkanı Bayar telefonda Kayseri'ye haykırıyor:
«Bütün C.H.P. lileri öldürün», diyordu.
Devlet Bakanı Berk, telefonda Kayseri'ye haykırıyor:
«İnönü'yü öldürün», diyordu.
Bir başka D.P. ileri geleni telefonda Konya'ya haykırıyor, yurttaşı yurttaşa kırdırmak için Ankara'ya silâhlı adam istiyordu.
Önemli olan, bunları yapmak istemiş olmaları değildir. Yapmak isteyecek, ellerinden gelirse yapmakta, yaptırmakta tereddüt etmeyecek kimseler oldukları çoktan anlaşılmıştı.
Önemli olan, bütün isteklerine rağmen, yapamamış, yaptıramamış olmalarıdır. Karşılarında halk iradesini, halkın mukavemetini bulmuş olmalarıdır.
Telefonlarımızı dinlettiklerini bilirdik... Ama dinleyen memurlardan nicesi, kendi hesaplarına her tehlikeyi göze alarak, onların dediklerini, onların cinayet emirlerini tele geçiriyordu.
Konya'dan silâhlı adam istettiklerini bilirdik... Ama silâhsız C.H.P. lilerin insanca yaşama hakkı uğrunda ölmeyi göze almış olmaları, canilerin adamlarını yerlerine çiviliyordu.
İnönü'yü öldürtmek için Devletin bütün kuvvetlerini seferber etmek istediklerini bilirdik... Ama başında oldukları Devletin kuvvetlerini böyle bir cinayete âlet etmeğe güçleri yetmiyordu.
Nitekim sonunda, Meclisteki çoğunluklarına güvenip, demokrasiyi bütün bütün ortadan kaldırmak istediklerinde, güçleri hiç yetmemiş, kendi iktidarları ortadan kalkmıştır.
Telefonun bir ucunda, sadık adamlarına bütün cinayetleri emredebilen Devlet ve Hükümet sorumluları... Telefonun öbür ucunda, sadık adamlarının, «gelemeyiz», «yapamayız», «öldüremeyiz» diye çırpınışları vardı. Çünkü omuzbaşlarında azimlı ve şerefli bir milletin korkusuz nefesini duyup oldukları yere mıhlanmışlardı.
Telefonun bir ucunda bir kaç caninin sesi, öbür ucundaki çaresiz kalmış cılız seslerin ardında Türk halkının direnişi...
27 Mayıs Devriminden, Türk halkının henüz demokrasiye hazır olmadığı sonucunu, Türkiyede demokrasi tecrübesinin yürümediği, demokrasinin Türk toplumu için bir «fantezi» olduğu sonucunu çıkarmak, o direnişi unutmaktır.
«Hallediverin orada», diye, İnönü'nün öldürülmesini emreden Medenî Berk'e cevap veren ses,
«Fedaisi çok, nasıl halledelim?», diyordu.
Bu sesin bahsettiği fedailer, Türkiye'de demokrasinin, Türkiye'de hürriyetin, Türkiye'de insanca yaşama hakkının fedaileri idi.
Fedailerinin bu kadir çok ve bu kadar tesirli olduğu bir ülkede, demokrasi elbette yaşama gücünü ispat etmiş, elbette gerekli ortama kavuşmuş demekti.
Bir yazar arkadaşımızın iddiasının tam tersine, Türk toplumu, «diktatörlüğü habis bir ur gibi doğuran bir bünye» ye değil, tersine, diktatörlük gibi habis bir uru yaşatmayan bir bünyeye sahip olduğunu göstermiştir. Türk toplumu böyle bir bünyeye sahip olduğunu içindir ki 27 Mayıs Devrimi olmuştur. Onun içindir ki 27 Mayıs öncesinin habis tertipleri, tertipçilerin yüzlerine gözlerine bulaşmıştır.
Koleksiyon
Alıntı
“Telefonların Karşısındaki Gerçek,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1245 ulaşıldı.