Korporatif Meclisin Büyük Tehlikeleri
Başlık:
Korporatif Meclisin Büyük Tehlikeleri
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-07-13
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Korporatif Meclisin büyük tehlikeleri
Gazete haberlerine göre, yeni Anayasayı hazırlamakta olan bilim kurulu, Cumhuriyet Türkiyesinde ilk defa kurulacak olan ikinci Meclise korporatif bir mahiyet vermeyi düşünüyormuş.
Korporatif — yani üyelerinin büyük çoğunluğu meslek teşekküllerinin kendi mensupları arasından seçecekleri temsilcilerden meydana gelecek bir ikinci Meclis, hele doğrudan doğruya halk tarafından seçilecek birinci Meclisle eşit haklara sahip kılınırsa (bilim kurulunun bu yolda da bir eğilimi olduğu duyuluyor), Türkiye Cumhuriyeti, tatbikatta korporatif bir devlet olacak demektir.
Korporatif sistem şimdiye kadar iki devlette uygulanmıştır: Mussolini İtalyası ile Salazar Portekiz'inde... Her iki devletin de demokrasi ile uzaktan yakından bir ilişiği olmadığı açıktır.
Gerçi, korporatif sistemi, demokrasiyi düzeltmek amacı ile de denemek isteyenler bulunabilir. Ama, halkın oyuna dayanmayan bir Meclis gibi, demokrasiye temelinden aykırı bir vasıta ile demokrasi düzeltilemez. Korporatif sistem, çeşitli zümre menfaatlerinin, hem genel toplum menfaatlerine hem icra kuvvetinin yeterliğine zarar verecek ölçüde uzlaşmalarına imkân verir. Bu uzlaşma karşısında, icra kuvvetinin, ekonomik ve sosyal kalkınma için cesaretli adımlar atması o kadar güçleşir ki. demokrasi ülküsüne en çok bağlı bir hükümet bile, hele Türkiye gibi süratli kalkınma ihtiyacı olan bir ülkede zümre menfaatlerinin kendi aralarında kuracakları denge yüzünden hareketsiz kalmaktansa, sonunda, demokrasiyle bağdaşamıyacak kadar otoriter bir hale gelmeğe mecbur olabilir.
Yarının hükümetlerini ya atalete ya otoriter bir davranışa sürükleyecek bir düzen kurmanın ne faydası vardır?
Birçok kökleşmiş demokrasiler, baskı gruplarının parlâmento dışından gelen etkilerine karşı toplumun genel menfaatlerini korumakta güçlük çekerlerken, o baskı gruplarını parlâmentonun içine sokmanın, onlara yasama yetkisi tanımanın tehlikeleri ortadadır.
Üstelik bizde meslek teşekkülleri, zaten, bir parlâmentoda temsil edilme hakkı tanınabilecek kadar gelişmiş değillerdir; hem de nüfusumuzun ancak küçük bir bölümünü kapsamaktadırlar. Asıl çoğunluğu teşkil eden tarımcı köylü ise, kendi menfaatlerini temsil etmesi gereken teşekküllerde gerçekten söz sahibi duruma gelememişlerdir. Tarımcı köylünün temsilcileri diye, ikinci Meclise, ister istemez, menfaatleri köylü menfaatleriyle birçok noktalarda çatışan, varlıklı, bol topraklı kimseler gelecektir.
Bir yandan toprak reformu düşündüğü söylenen Millî Birlik Komitesinin, öte yandan, toprak reformunu imkânsız kılacak, köylünün büsbütün ezilmesine yol açacak böyle bir durumu kabul edeceğine ihtimal bile vermek istemeyiz.
Kaldı ki Türkiye, süratli sosyal ve iktisadi gelişine içinde bulunan ve bu gelişmenin daha da süratli ve dinamik hale getirilmesine muhtaç olan bir ülkedir. Böyle bir ülkede, zümreleri, bu zümreleri yansıtan meslek teşekküllerini, son şeklini almış statik kuvvetler farzedip, onların temsilci gruplarını ikinci Mecliste belirli oranlar içinde dondurmak, sosyal ve iktisadî gelişmemizin, süratli bir devrim hareketiyle gerçekleştirilebilmesine imkân vermek şöyle dursun, pek ağır bir evrim yoluyla bile gerçekleştirilmesini imkânsız kılabilir.
Devrimci Millî Birlik Komitesinin, bilim kurulunca teklif edileceği bildirilen korporatif ikinci Meclis fikrine, bu yönden de itiraz etmek zorunda kalacağına inanırız.
7 Temmuz günü bu sütunda çıkan «Politikasız demokrasi» başlıklı yazımızda belirttiğimiz bir kaygı, maalesef, bilim kurulunun korporatif bir ikinci Meclis düşündüğüne dair çıkan haberlerle de doğrulanmış oluyor. Korporatif düzen, en iyi hali ile, parti politikasından kurtulmuş bir parlâmenter sistem kurmak hevesine kapılanların hayallerinde yaşattıkları bir ütopyadır. Şimdi bizde de, 10 yıllık Demokrat Parti tecrübesinden yılgınlık getirmiş bazı aydınların, böyle, parti politikasından kurtulmuş bir parlâmenter sistem kurma heves ve hayallerine kapıldıkları anlaşılıyor. Korporatif ikinci Meclis düşüncesi, bunun yeni bir belirtisidir.
Fakat bu hevesin sonu, dünyanın hiçbir yerinde, gerçek demokrasiye varmamıştır. Gülü seven dikenine katlanır. Demokrasiyi sevenler de parti politikasının dikenine katlanmalı; olsa olsa, bu dikenin toplum için muhtemel zararlarını azaltıcı korunma tedbirleriyle yetinmelidirler.
BÜLENT ECEVİT
Korporatif Meclisin büyük tehlikeleri
Gazete haberlerine göre, yeni Anayasayı hazırlamakta olan bilim kurulu, Cumhuriyet Türkiyesinde ilk defa kurulacak olan ikinci Meclise korporatif bir mahiyet vermeyi düşünüyormuş.
Korporatif — yani üyelerinin büyük çoğunluğu meslek teşekküllerinin kendi mensupları arasından seçecekleri temsilcilerden meydana gelecek bir ikinci Meclis, hele doğrudan doğruya halk tarafından seçilecek birinci Meclisle eşit haklara sahip kılınırsa (bilim kurulunun bu yolda da bir eğilimi olduğu duyuluyor), Türkiye Cumhuriyeti, tatbikatta korporatif bir devlet olacak demektir.
Korporatif sistem şimdiye kadar iki devlette uygulanmıştır: Mussolini İtalyası ile Salazar Portekiz'inde... Her iki devletin de demokrasi ile uzaktan yakından bir ilişiği olmadığı açıktır.
Gerçi, korporatif sistemi, demokrasiyi düzeltmek amacı ile de denemek isteyenler bulunabilir. Ama, halkın oyuna dayanmayan bir Meclis gibi, demokrasiye temelinden aykırı bir vasıta ile demokrasi düzeltilemez. Korporatif sistem, çeşitli zümre menfaatlerinin, hem genel toplum menfaatlerine hem icra kuvvetinin yeterliğine zarar verecek ölçüde uzlaşmalarına imkân verir. Bu uzlaşma karşısında, icra kuvvetinin, ekonomik ve sosyal kalkınma için cesaretli adımlar atması o kadar güçleşir ki. demokrasi ülküsüne en çok bağlı bir hükümet bile, hele Türkiye gibi süratli kalkınma ihtiyacı olan bir ülkede zümre menfaatlerinin kendi aralarında kuracakları denge yüzünden hareketsiz kalmaktansa, sonunda, demokrasiyle bağdaşamıyacak kadar otoriter bir hale gelmeğe mecbur olabilir.
Yarının hükümetlerini ya atalete ya otoriter bir davranışa sürükleyecek bir düzen kurmanın ne faydası vardır?
Birçok kökleşmiş demokrasiler, baskı gruplarının parlâmento dışından gelen etkilerine karşı toplumun genel menfaatlerini korumakta güçlük çekerlerken, o baskı gruplarını parlâmentonun içine sokmanın, onlara yasama yetkisi tanımanın tehlikeleri ortadadır.
Üstelik bizde meslek teşekkülleri, zaten, bir parlâmentoda temsil edilme hakkı tanınabilecek kadar gelişmiş değillerdir; hem de nüfusumuzun ancak küçük bir bölümünü kapsamaktadırlar. Asıl çoğunluğu teşkil eden tarımcı köylü ise, kendi menfaatlerini temsil etmesi gereken teşekküllerde gerçekten söz sahibi duruma gelememişlerdir. Tarımcı köylünün temsilcileri diye, ikinci Meclise, ister istemez, menfaatleri köylü menfaatleriyle birçok noktalarda çatışan, varlıklı, bol topraklı kimseler gelecektir.
Bir yandan toprak reformu düşündüğü söylenen Millî Birlik Komitesinin, öte yandan, toprak reformunu imkânsız kılacak, köylünün büsbütün ezilmesine yol açacak böyle bir durumu kabul edeceğine ihtimal bile vermek istemeyiz.
Kaldı ki Türkiye, süratli sosyal ve iktisadi gelişine içinde bulunan ve bu gelişmenin daha da süratli ve dinamik hale getirilmesine muhtaç olan bir ülkedir. Böyle bir ülkede, zümreleri, bu zümreleri yansıtan meslek teşekküllerini, son şeklini almış statik kuvvetler farzedip, onların temsilci gruplarını ikinci Mecliste belirli oranlar içinde dondurmak, sosyal ve iktisadî gelişmemizin, süratli bir devrim hareketiyle gerçekleştirilebilmesine imkân vermek şöyle dursun, pek ağır bir evrim yoluyla bile gerçekleştirilmesini imkânsız kılabilir.
Devrimci Millî Birlik Komitesinin, bilim kurulunca teklif edileceği bildirilen korporatif ikinci Meclis fikrine, bu yönden de itiraz etmek zorunda kalacağına inanırız.
7 Temmuz günü bu sütunda çıkan «Politikasız demokrasi» başlıklı yazımızda belirttiğimiz bir kaygı, maalesef, bilim kurulunun korporatif bir ikinci Meclis düşündüğüne dair çıkan haberlerle de doğrulanmış oluyor. Korporatif düzen, en iyi hali ile, parti politikasından kurtulmuş bir parlâmenter sistem kurmak hevesine kapılanların hayallerinde yaşattıkları bir ütopyadır. Şimdi bizde de, 10 yıllık Demokrat Parti tecrübesinden yılgınlık getirmiş bazı aydınların, böyle, parti politikasından kurtulmuş bir parlâmenter sistem kurma heves ve hayallerine kapıldıkları anlaşılıyor. Korporatif ikinci Meclis düşüncesi, bunun yeni bir belirtisidir.
Fakat bu hevesin sonu, dünyanın hiçbir yerinde, gerçek demokrasiye varmamıştır. Gülü seven dikenine katlanır. Demokrasiyi sevenler de parti politikasının dikenine katlanmalı; olsa olsa, bu dikenin toplum için muhtemel zararlarını azaltıcı korunma tedbirleriyle yetinmelidirler.
Koleksiyon
Alıntı
“Korporatif Meclisin Büyük Tehlikeleri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 27 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1203 ulaşıldı.