Kendi Milletini Kötüleyen Parti
Başlık:
Kendi Milletini Kötüleyen Parti
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-08-12
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
Kendi milletini kötüleyen parti
İKTİDAR sözcüsü Zafer Gazetesinde yayınlanan «Ana muhalefet ve usulleri» başlıklı yazı serisinin dünkü bölümünde şöyle bir paragraf vardı :
«Geçenlerde New York Times Gazetesi bir yazısında (Türkiye en az demokrat memlekettir) demiş! Bunu mal bulmuş mağribi gibi iktidar aleyhine kullanmak isteyenler, unutuyorlar ki cümleler umumîdir. İki tarafı kesen bir kılıçtır. İktidara da, muhalefete de, basına da, memleketin henüz ortaçağdan çıkarılamamış olmasına da, hepsine şümulü vardır. İşte bu tarzda propaganda olursa bunun manevî zararı bütün camiaya şamil olur.
«İktidar demokratik rejimden ayrılmadığını her zaman müdafaa edebilir, fakat eski Balkan politkacılığını bu memlekete sokmadıklarını muhalefet te, basının bazıları da müdafaa edebilirler mi?».
Bu satırlar, Demokrat Partinin, üyesi bulunduğumuz Batı Dünyasının halkoyuna, iktidardaki tutumunu mazur gösterebilmek için, birkaç yıldır başvurduğu yakışıksız ve milliyetçilikle bağdaşmaz taktiğe yeni bir örnektir.
İktidarın demokrasiye uymayan tutumunu, tedbirlerini dışarıya mazur, hattâ haklı gösterebilmek için, milleti kötülemeği, Demokrat Parti sorumluları ve sözcüleri son yıllarda âdet edinmişlerdir.
Tutumlarının, tedbirlerinin dışarda, bize dost demokratik ülkelerde uyandırdığını veya uyandıracağını bildikleri menfi tepkilere karşı
.
— Bizim milletimiz bundan daha demokratik bir idareye henüz lâyık değildir, hazır değildir...,
tarzında menfî propagandalarla cevap vermeğe kalkışırlar.
Bu taktiğin bir sonucu olarak, Başbakan Menderes, Türkiye Büyük Millet Meclisinde son Hükümet programını okurken, kendi memleketinden «böylesine geri bir memleket» diye bahsedecek kadar ileri gitmiş,
«Böylesine geri bir memlekette siyasî istikrarın esaslı temellere istinad etmekte olduğunu farz ve kabul etmek tehlikeli bir hata teşkil eder»
diyerek, Türkiye'nin «geri» ligi faraziyesini, tasarladığı yeni baskı tedbirlerine bir dayanak olarak kullanmak istemişti.
İşte şimdi ayni yakışıksız taktiğin bir başka belirtisini, iktidar sözcüsü gazetenin yukarıya aldığımız cümlelerinde görüyoruz.
Zafer yazarı bu cümlelerle, D. P. iktidarının dost ve müttefik memleketlerde uyandırdığı menfî intibaı bütün Türk Milletine teşmil etmek, kendi deyişiyle, «bunun manevî zararı» nı «bütün camiaya şamil» kılmak,
— Kabahat yalnız iktidarda değil, daha çok millettedir, demek istemiştir.
Üstelik New York Times'ın başyazısını tahrif ederek, bu düşünceyi Amerikan gazetesine de mal etmeğe çalışmıştır.
Oysa New York Times'ın son ekonomik yardımlar vesilesiyle çıkan başyazısındaki söz konusu cümle aynen şöyledir :
«Şu husus göz önünde tutulmalıdır ki basın hürriyetine, toplantılara, üniversite öğretimine konulan tahditler, adaletin bağımsızlığına karşı bile girişilen hücumlar, Başbakan Menderes'in idaresi altında Türkiye'yi demokratik devletlerin en az demokratik olanlarından biri hâline getirmiştir».
Görülüyor ki New York Times'ın söz konusu cümlesi, «umumî». olmaktan, «iki tarafı da kesen bir kılıç» olmaktan çok uzaktır; doğrudan doğruya ve isim tasrih ederek Menderes idaresini hedef tutmaktadır. Bu cümlede Türk muhalefetinin ve basınının demokratik zihniyetten yoksun bulunduğu, Türkiyenin «henüz ortaçağdan çıkarılamamış» olduğu ima edilmek şöyle dursun, basına ve muhalefete yapılan baskı kötülenmiştir.
Nitekim, 1956 yazında basın ve toplantılarla ilgili kanunlar değiştirildiği vakit, New York Times da dahil bütün Amerikan basını, Türkiyede basının, muhalefetin ve halkın böyle baskı tedbirlerine lâyık olmadıklarını yazmıştı.
Bundan daha iki ay önce «lndianapolis Star» adlı Amerikan Gazetesi şöyle diyordu :
«Türk basınına karşı acayip tutumunun Türkiye'nin Birleşik Amerika'da iyi nam ve şöhretine hayli büyük ve uzun süreli zarar vereceği hususunda Menderes Hükümetinin en ufak bir şüphesi bile kalmamalıdır. Bu durum müstakbel Türk - Amerikan münasebetlerini ciddî şekilde bozabilir. Bugün basın hürriyeti uğrunda büyük bir cesaret, azim, sebatkârlık ve maharetle mücadele etmekte olan Türk Gazetecilerine sevgi, minnet ve takdirlerimizi ulaştıralım. Onlara anlatalım ki, onların savaşını kendi savaşımız biliyoruz. Çünkü onların dâvası, basın hürriyeti davası, bizim de davamızdır.
«... Üstelik, Türk gazetecisinin daima yüksek bir vatanseverlik, sorumlulk duygusuna mâlik olmak ve hürriyet ve demokrasi prensiplerine sadık kalmak gibi fevkalâde bir şöhrete sahip bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Onların bir havadisin nasıl yayınlanıp nasıl yayınlanmıyacağını, bir makale veya fıkranın nasıl yazılıp yazılmayacağını öğretecek basın mahkemelerine ihtiyacı yoktur».
Türk basını için yurt dışında, dost ülkelerde yükselen böyle göz yaşartıcı övgülere karşı, Türkiye'deki iktidar sözcüsü gazete,
— Hayır, diyor, Türk basını bu memlekete eski Balkan Politikacılığını sokmuştur!...
Türkiye'nin demokratik bir idareden bugünkü kadar yoksun tutulmağa lâyık olmadığına inanan yabancı dostlara karşı, gene iktidar sözcüsü gazete, açıkça,
— Siz bilmezsiniz, demek istiyor, bu memleket henüz ortaçağdan çıkarılamamıştır!...
Tesadüfler, yanılmalar, en ileri ve olgun milletlerin de başına zaman zaman kötü idareler getirebilir. Millet böyle idarelerin tutumuna karşı gereken tepkiyi gösteriyorsa, bu tutumdan o milletin itibarına hiç bir zarar gelmez.
Böyle bir idarenin kusurlarını millete de bulaştırmakta, hattâ daha ileri gidip bütün bütün millete yüklemekte israr etmek, bütün dünyaya karşı,
—- Kabahat idarecilerden çok millettedir, biz millet olarak bundan daha iyi, bundan daha hürriyetçi bir idareye lâyık değiliz!,
diye haykırmak, milliyetçilikle, yurtseverlikle bağdaşabilir mi?
Ama bir Başbakan, aldığı ve almağı tasarladığı baskı tedbirlerini haklı gösterebilmek için, kendi memleketini, dosta düşmana.
«Böylesine geri bir memleket...»,
diye ilân etmekten kaçınmazsa, iktidar sözcüsü bir gazetenin de bu yoldaki gayretkeşliğini tabiî karşılamak gerekir.
Neyse ki bizi son zamanlarda yakından tanımak fırsatını bulmuş milletler, Türk Milleti hakkındaki müsbet yargılarını, başımızda bulunanların bu türlü kötülemelerine uyarak değiştirecek değillerdir. Tersine, Türk Milletinin böyle bir idare ve lâyık olmadığı hakkındaki inançları, bu kötülemeler karşısında biraz daha kuvvetlenmiş olacaktır.
BÜLENT ECEVİT
Kendi milletini kötüleyen parti
İKTİDAR sözcüsü Zafer Gazetesinde yayınlanan «Ana muhalefet ve usulleri» başlıklı yazı serisinin dünkü bölümünde şöyle bir paragraf vardı :
«Geçenlerde New York Times Gazetesi bir yazısında (Türkiye en az demokrat memlekettir) demiş! Bunu mal bulmuş mağribi gibi iktidar aleyhine kullanmak isteyenler, unutuyorlar ki cümleler umumîdir. İki tarafı kesen bir kılıçtır. İktidara da, muhalefete de, basına da, memleketin henüz ortaçağdan çıkarılamamış olmasına da, hepsine şümulü vardır. İşte bu tarzda propaganda olursa bunun manevî zararı bütün camiaya şamil olur.
«İktidar demokratik rejimden ayrılmadığını her zaman müdafaa edebilir, fakat eski Balkan politkacılığını bu memlekete sokmadıklarını muhalefet te, basının bazıları da müdafaa edebilirler mi?».
Bu satırlar, Demokrat Partinin, üyesi bulunduğumuz Batı Dünyasının halkoyuna, iktidardaki tutumunu mazur gösterebilmek için, birkaç yıldır başvurduğu yakışıksız ve milliyetçilikle bağdaşmaz taktiğe yeni bir örnektir.
İktidarın demokrasiye uymayan tutumunu, tedbirlerini dışarıya mazur, hattâ haklı gösterebilmek için, milleti kötülemeği, Demokrat Parti sorumluları ve sözcüleri son yıllarda âdet edinmişlerdir.
Tutumlarının, tedbirlerinin dışarda, bize dost demokratik ülkelerde uyandırdığını veya uyandıracağını bildikleri menfi tepkilere karşı
.
— Bizim milletimiz bundan daha demokratik bir idareye henüz lâyık değildir, hazır değildir...,
tarzında menfî propagandalarla cevap vermeğe kalkışırlar.
Bu taktiğin bir sonucu olarak, Başbakan Menderes, Türkiye Büyük Millet Meclisinde son Hükümet programını okurken, kendi memleketinden «böylesine geri bir memleket» diye bahsedecek kadar ileri gitmiş,
«Böylesine geri bir memlekette siyasî istikrarın esaslı temellere istinad etmekte olduğunu farz ve kabul etmek tehlikeli bir hata teşkil eder»
diyerek, Türkiye'nin «geri» ligi faraziyesini, tasarladığı yeni baskı tedbirlerine bir dayanak olarak kullanmak istemişti.
İşte şimdi ayni yakışıksız taktiğin bir başka belirtisini, iktidar sözcüsü gazetenin yukarıya aldığımız cümlelerinde görüyoruz.
Zafer yazarı bu cümlelerle, D. P. iktidarının dost ve müttefik memleketlerde uyandırdığı menfî intibaı bütün Türk Milletine teşmil etmek, kendi deyişiyle, «bunun manevî zararı» nı «bütün camiaya şamil» kılmak,
— Kabahat yalnız iktidarda değil, daha çok millettedir, demek istemiştir.
Üstelik New York Times'ın başyazısını tahrif ederek, bu düşünceyi Amerikan gazetesine de mal etmeğe çalışmıştır.
Oysa New York Times'ın son ekonomik yardımlar vesilesiyle çıkan başyazısındaki söz konusu cümle aynen şöyledir :
«Şu husus göz önünde tutulmalıdır ki basın hürriyetine, toplantılara, üniversite öğretimine konulan tahditler, adaletin bağımsızlığına karşı bile girişilen hücumlar, Başbakan Menderes'in idaresi altında Türkiye'yi demokratik devletlerin en az demokratik olanlarından biri hâline getirmiştir».
Görülüyor ki New York Times'ın söz konusu cümlesi, «umumî». olmaktan, «iki tarafı da kesen bir kılıç» olmaktan çok uzaktır; doğrudan doğruya ve isim tasrih ederek Menderes idaresini hedef tutmaktadır. Bu cümlede Türk muhalefetinin ve basınının demokratik zihniyetten yoksun bulunduğu, Türkiyenin «henüz ortaçağdan çıkarılamamış» olduğu ima edilmek şöyle dursun, basına ve muhalefete yapılan baskı kötülenmiştir.
Nitekim, 1956 yazında basın ve toplantılarla ilgili kanunlar değiştirildiği vakit, New York Times da dahil bütün Amerikan basını, Türkiyede basının, muhalefetin ve halkın böyle baskı tedbirlerine lâyık olmadıklarını yazmıştı.
Bundan daha iki ay önce «lndianapolis Star» adlı Amerikan Gazetesi şöyle diyordu :
«Türk basınına karşı acayip tutumunun Türkiye'nin Birleşik Amerika'da iyi nam ve şöhretine hayli büyük ve uzun süreli zarar vereceği hususunda Menderes Hükümetinin en ufak bir şüphesi bile kalmamalıdır. Bu durum müstakbel Türk - Amerikan münasebetlerini ciddî şekilde bozabilir. Bugün basın hürriyeti uğrunda büyük bir cesaret, azim, sebatkârlık ve maharetle mücadele etmekte olan Türk Gazetecilerine sevgi, minnet ve takdirlerimizi ulaştıralım. Onlara anlatalım ki, onların savaşını kendi savaşımız biliyoruz. Çünkü onların dâvası, basın hürriyeti davası, bizim de davamızdır.
«... Üstelik, Türk gazetecisinin daima yüksek bir vatanseverlik, sorumlulk duygusuna mâlik olmak ve hürriyet ve demokrasi prensiplerine sadık kalmak gibi fevkalâde bir şöhrete sahip bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Onların bir havadisin nasıl yayınlanıp nasıl yayınlanmıyacağını, bir makale veya fıkranın nasıl yazılıp yazılmayacağını öğretecek basın mahkemelerine ihtiyacı yoktur».
Türk basını için yurt dışında, dost ülkelerde yükselen böyle göz yaşartıcı övgülere karşı, Türkiye'deki iktidar sözcüsü gazete,
— Hayır, diyor, Türk basını bu memlekete eski Balkan Politikacılığını sokmuştur!...
Türkiye'nin demokratik bir idareden bugünkü kadar yoksun tutulmağa lâyık olmadığına inanan yabancı dostlara karşı, gene iktidar sözcüsü gazete, açıkça,
— Siz bilmezsiniz, demek istiyor, bu memleket henüz ortaçağdan çıkarılamamıştır!...
Tesadüfler, yanılmalar, en ileri ve olgun milletlerin de başına zaman zaman kötü idareler getirebilir. Millet böyle idarelerin tutumuna karşı gereken tepkiyi gösteriyorsa, bu tutumdan o milletin itibarına hiç bir zarar gelmez.
Böyle bir idarenin kusurlarını millete de bulaştırmakta, hattâ daha ileri gidip bütün bütün millete yüklemekte israr etmek, bütün dünyaya karşı,
—- Kabahat idarecilerden çok millettedir, biz millet olarak bundan daha iyi, bundan daha hürriyetçi bir idareye lâyık değiliz!,
diye haykırmak, milliyetçilikle, yurtseverlikle bağdaşabilir mi?
Ama bir Başbakan, aldığı ve almağı tasarladığı baskı tedbirlerini haklı gösterebilmek için, kendi memleketini, dosta düşmana.
«Böylesine geri bir memleket...»,
diye ilân etmekten kaçınmazsa, iktidar sözcüsü bir gazetenin de bu yoldaki gayretkeşliğini tabiî karşılamak gerekir.
Neyse ki bizi son zamanlarda yakından tanımak fırsatını bulmuş milletler, Türk Milleti hakkındaki müsbet yargılarını, başımızda bulunanların bu türlü kötülemelerine uyarak değiştirecek değillerdir. Tersine, Türk Milletinin böyle bir idare ve lâyık olmadığı hakkındaki inançları, bu kötülemeler karşısında biraz daha kuvvetlenmiş olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“Kendi Milletini Kötüleyen Parti,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1016 ulaşıldı.