Çıkartma ve Sonrası
Başlık:
Çıkartma ve Sonrası
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-07-17
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
Çıkartma ve sonrası
DİYELİM ki Lübnan'a çıkarılan ve belki daha da çıkarılacak Amerikan kuvvetleri bu memlekette «duruma hâkim» oldu ve Lübnan halkının istemediği bir idareye zorla iş başında kalma imkânını sağladı!
Diyelim ki Batılılar, benzeri tedbirleri, Kıral Faysal yok olduktan sonra kendini Irak - Ürdün Arap Federasyonunun başı ilân eden Kıral Hüseyin'in bir isteği üzerine Ürdün'le Irak'ta da alıp oralarda da «duruma hâkim» oldular!
Sonra ne olacak?...
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Batılılar Ortadoğuda yeniden sömürge idareleri mi kuracaklar?
Diyelim ki «himaye», «manda», «vesayet» gibi adlar altında sömürge idareleri kuruldu!
Ondan sonra ne olacak?..
Şu veya bu ad altındaki sömürge idareleri Ortadoğu Araplarının Batıya dostluğunu mu kazanacaklar? Nasır'ın Ortadoğu Arapları üzerindeki nüfuzunu mu azaltacaklar? Komünistlerin Ortadoğuya sızmasını mı durduracaklar?
Daha da önemlisi, böylelikle petrol borularının kesilmesini, petrol depolarının ateşe verilmesini önleyebilecekler mi?
Bu sorulardan herhangi birine müsbet cevap verebilmek için bu dünyadan olmamak gerekir.
Elbette, Amerikan kuvvetlerinin Lübnan kıyılarına ayak basmasından itibaren Araplardaki Batı düşmanlığı artmağa başlamıştır. Hele böyle tedbirler daha da genişletilip, bu tedbirlerin sağlıyabileceği geçici sonuçları idame edebilmek, kökleştirebilmek umuduyla Arap topraklarında sömürge idarelerini andırır idareler ya da «himaye» veya «vesayet» altında yerli tahtlar ve hükümetler kurulursa Ortadoğu Arapları arasındaki Batı düşmanlığı bir daha kolay kolay silinemiyecek kadar derinleşecektir.
Çünkü Birinci Dünya Harbi sırasında ve ertesinde Batılılar Ortadoğu'da böyle bir denemeye giriştiklerinde Arap milliyetçiliği ve bağımsızlık şuuru henüz gelişmemişti. O sırada henüz Batılılar Arap milliyetçiliğini, Ortadoğuyu Türklere karşı kışkırtabilmek için zorla körüklemekteydiler. Ama şimdi Arapların milliyetçiliği ve bağımsızlık şuuru gelişmiştir. 40-50 yıl önce geçici olarak başarı sağlıyabilen sömürgecilik denemelerinin bugünkü şartlar altında yenilenmesini Araplara hazmettirebilmek, affettirebilmek, elbette kolay olmayacaktır.
Ve bu durumda Arap milliyetçileri hiç şüphe yok ki Batı ile Doğu arasında bir seçme yapma zorunluğunu her zamankinden daha büyük bir şiddetle duyacak ve elbette Doğuyu, yani Komünist blokunu seçeceklerdir.
Sovyetlerin Ortadoğu'da ne bir karış toprağı ne bir kuruşluk petrol hissesi ne topu tüfeği ne misyonerleri ne hastahaneleri, ne de okulları vardı... Ama son bir kaç yıl içinde Ortadoğu Sovyet diplomasisinin ve Komünist tahrikçiliğinin en kaygı verici manevra alanlarından biri durumuna gelmiştir. Sovyetler bugün Ortadoğu'da en az Batılılar kadar geniş ölçüde ve fakat Batılılardan çok daha rahatça rol oynayabilmektedirler.
Bu nasıl olmuştur?
Bu, Ortadoğu'da Batılıların attığı her yanlış adımın, Batılıların aldığı her kısa görüşlü tedbirin doğurduğu tepkilerle olmuştur!
Nasıl İngilizlerle Fransızların Süveyş macerasından sonra, Ortadoğu, Sovyet manevraları için daha elverişli duruma gelmişse, şimdi, Lübnan kıyılarına Amerikan çıkarmasıyla başlıyan yeni Batı macerası üzerine de Sovyetlerin Ortadoğu politikasında rol oynama, Araplar arasında Batıya karşı tahriklerde bulunma imkânları çok daha artmış olacaktır.
Üstelik iş, Ortadoğu'da Sovyet nüfuzunun artmasiyle de kalmıyacaktır!
Nasıl İngilizlerin Süveyş macerasını, Sovyetler, Doğu Avrupa'daki baskılarını biraz daha şiddetlendirebilmek için vesile bilmişlerse, şimdi, Amerika'nın Ortadoğu'da giriştiği yeni teşebbüsler de Sovyetlere, Doğu Avrupa'da alabilecekleri yeni baskı tedbirleri için son derecede elverişli mânevi şartlar hazırlamış olmaktadır.
Ortadoğu'da Sovyet nüfuzuna karşı alınan bu gibi tedbirler, görülüyor ki Ortadoğu'da da Doğu Avrupa'da da Sovyet nüfuzunun artmasından başka bir şeye yaramamaktadır.
Acaba, Batılılar için Arapların dostluk ve güvenini kazanabilmenin şakaklarına namluyu dayayıp «Benimle dost olasın» demekten başka yolu yok mudur? Böyle yapacak yerde Arapların Batılılara, hem de başlıca gelir kaynakları olan petrolün başlıca alıcısı olan Batılılara, dostluk ve güven besliyemeyişlerinin sebepleri üzerine eğilmek ve bu sebepleri gidermeğe çalışmak hiç mi mümkün değildir?
Eğer Batılı diplomatlar bunun mümkün olmadığını sanıyorlarsa, Ortadoğu'yu zaten ne yapsalar tutamazlar! Yok eğer, bunun mümkün olup olmadığını araştırmağa bile lüzum görmüyor veya tenezzül etmiyorlarsa, Araplar da, nasıl bir niyet ve maksatla olursa olsun kendilerinin dostluk ve güvenini kazanmak için zahmete girenlere elbette daha çok yakınlık göstereceklerdir.
BÜLENT ECEVİT
Çıkartma ve sonrası
DİYELİM ki Lübnan'a çıkarılan ve belki daha da çıkarılacak Amerikan kuvvetleri bu memlekette «duruma hâkim» oldu ve Lübnan halkının istemediği bir idareye zorla iş başında kalma imkânını sağladı!
Diyelim ki Batılılar, benzeri tedbirleri, Kıral Faysal yok olduktan sonra kendini Irak - Ürdün Arap Federasyonunun başı ilân eden Kıral Hüseyin'in bir isteği üzerine Ürdün'le Irak'ta da alıp oralarda da «duruma hâkim» oldular!
Sonra ne olacak?...
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Batılılar Ortadoğuda yeniden sömürge idareleri mi kuracaklar?
Diyelim ki «himaye», «manda», «vesayet» gibi adlar altında sömürge idareleri kuruldu!
Ondan sonra ne olacak?..
Şu veya bu ad altındaki sömürge idareleri Ortadoğu Araplarının Batıya dostluğunu mu kazanacaklar? Nasır'ın Ortadoğu Arapları üzerindeki nüfuzunu mu azaltacaklar? Komünistlerin Ortadoğuya sızmasını mı durduracaklar?
Daha da önemlisi, böylelikle petrol borularının kesilmesini, petrol depolarının ateşe verilmesini önleyebilecekler mi?
Bu sorulardan herhangi birine müsbet cevap verebilmek için bu dünyadan olmamak gerekir.
Elbette, Amerikan kuvvetlerinin Lübnan kıyılarına ayak basmasından itibaren Araplardaki Batı düşmanlığı artmağa başlamıştır. Hele böyle tedbirler daha da genişletilip, bu tedbirlerin sağlıyabileceği geçici sonuçları idame edebilmek, kökleştirebilmek umuduyla Arap topraklarında sömürge idarelerini andırır idareler ya da «himaye» veya «vesayet» altında yerli tahtlar ve hükümetler kurulursa Ortadoğu Arapları arasındaki Batı düşmanlığı bir daha kolay kolay silinemiyecek kadar derinleşecektir.
Çünkü Birinci Dünya Harbi sırasında ve ertesinde Batılılar Ortadoğu'da böyle bir denemeye giriştiklerinde Arap milliyetçiliği ve bağımsızlık şuuru henüz gelişmemişti. O sırada henüz Batılılar Arap milliyetçiliğini, Ortadoğuyu Türklere karşı kışkırtabilmek için zorla körüklemekteydiler. Ama şimdi Arapların milliyetçiliği ve bağımsızlık şuuru gelişmiştir. 40-50 yıl önce geçici olarak başarı sağlıyabilen sömürgecilik denemelerinin bugünkü şartlar altında yenilenmesini Araplara hazmettirebilmek, affettirebilmek, elbette kolay olmayacaktır.
Ve bu durumda Arap milliyetçileri hiç şüphe yok ki Batı ile Doğu arasında bir seçme yapma zorunluğunu her zamankinden daha büyük bir şiddetle duyacak ve elbette Doğuyu, yani Komünist blokunu seçeceklerdir.
Sovyetlerin Ortadoğu'da ne bir karış toprağı ne bir kuruşluk petrol hissesi ne topu tüfeği ne misyonerleri ne hastahaneleri, ne de okulları vardı... Ama son bir kaç yıl içinde Ortadoğu Sovyet diplomasisinin ve Komünist tahrikçiliğinin en kaygı verici manevra alanlarından biri durumuna gelmiştir. Sovyetler bugün Ortadoğu'da en az Batılılar kadar geniş ölçüde ve fakat Batılılardan çok daha rahatça rol oynayabilmektedirler.
Bu nasıl olmuştur?
Bu, Ortadoğu'da Batılıların attığı her yanlış adımın, Batılıların aldığı her kısa görüşlü tedbirin doğurduğu tepkilerle olmuştur!
Nasıl İngilizlerle Fransızların Süveyş macerasından sonra, Ortadoğu, Sovyet manevraları için daha elverişli duruma gelmişse, şimdi, Lübnan kıyılarına Amerikan çıkarmasıyla başlıyan yeni Batı macerası üzerine de Sovyetlerin Ortadoğu politikasında rol oynama, Araplar arasında Batıya karşı tahriklerde bulunma imkânları çok daha artmış olacaktır.
Üstelik iş, Ortadoğu'da Sovyet nüfuzunun artmasiyle de kalmıyacaktır!
Nasıl İngilizlerin Süveyş macerasını, Sovyetler, Doğu Avrupa'daki baskılarını biraz daha şiddetlendirebilmek için vesile bilmişlerse, şimdi, Amerika'nın Ortadoğu'da giriştiği yeni teşebbüsler de Sovyetlere, Doğu Avrupa'da alabilecekleri yeni baskı tedbirleri için son derecede elverişli mânevi şartlar hazırlamış olmaktadır.
Ortadoğu'da Sovyet nüfuzuna karşı alınan bu gibi tedbirler, görülüyor ki Ortadoğu'da da Doğu Avrupa'da da Sovyet nüfuzunun artmasından başka bir şeye yaramamaktadır.
Acaba, Batılılar için Arapların dostluk ve güvenini kazanabilmenin şakaklarına namluyu dayayıp «Benimle dost olasın» demekten başka yolu yok mudur? Böyle yapacak yerde Arapların Batılılara, hem de başlıca gelir kaynakları olan petrolün başlıca alıcısı olan Batılılara, dostluk ve güven besliyemeyişlerinin sebepleri üzerine eğilmek ve bu sebepleri gidermeğe çalışmak hiç mi mümkün değildir?
Eğer Batılı diplomatlar bunun mümkün olmadığını sanıyorlarsa, Ortadoğu'yu zaten ne yapsalar tutamazlar! Yok eğer, bunun mümkün olup olmadığını araştırmağa bile lüzum görmüyor veya tenezzül etmiyorlarsa, Araplar da, nasıl bir niyet ve maksatla olursa olsun kendilerinin dostluk ve güvenini kazanmak için zahmete girenlere elbette daha çok yakınlık göstereceklerdir.
Koleksiyon
Alıntı
“Çıkartma ve Sonrası,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1004 ulaşıldı.