Kitapsız Okuma

Başlık: 
Kitapsız Okuma 
Kaynak: 
Ulus, "Günün Işığında", s. 3 
Tarih: 
1958-03-26 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı 
Metin: 
GÜNÜN IŞIĞINDA

Kitapsız okuma

Bülent ECEVİT

Okulsuz okunabilir, ama kitapsız okunamaz.

Bugün bizim yüksek öğrenim gençliğinden beklediğimz mucize, kitapsız okuyabilmesidir.

Dünkü yazımızda da kısaca belirttiğimiz gibi, İstanbul'da Üniversitelileri türlü sıkıntılar içinde bulduk. Çoğunun yattığı yer asgarî sıhhat ve rahatlık şartlarından yoksun, yediği yemek insanı genç yaşta sıhhatten düşürecek kadar yetersizdi.

İstanbul gibi, 150 liradan aşağı aylık kira ile bir tek çıplak oda zor bulunan, dünyanın en pahalı şehirlerinden birinde, binlerce üniversiteli ayda 100-150 liraya geçinmek zorundaydı.

Fakat Anadolu'nun dört köşesinden gelen bu binlerce genç her güçlüğü, her yokluğu göze alarak o şehirde toplanmıştı. Bütün ağırlığına rağmen geçim sıkıntısı, yaşama zorluğu, onlar için ikinci, üçüncü plânda bir dertti. İstanbul'da birkaç yıl oturmaktan tek gayeleri, okuyabilmek, öğrenebilmek, yüksek öğrenimi tamamlayabilmekti. Gençliğin verdiği enerji ve umursamazlıkla, bu uğurda her sıkıntıya katlanmağa hazırdılar.

Ama bunca sıkıntıya katlanıp bir de okuyamamak... İşte bunu içleri kaldıramıyordu!

İktidar sözcüsü «Zafer», 23 Mart günü çıkan başyazısında, «Genç adam homurdanmasını bilmez, biliyorsa ona genç denmez» diyor.

Fakat okumak isteyen genç üniversiteli, okuyacak kitap bulamayınca elbette homurdanmasını bilmelidir. Bilmiyorsa ona üniversiteli denmez.

İstanbul'daki üniversiteli gençlere dertlerini sorduğumuzda, onlar, kaldıkları yurtların kötülüğünden, yedikleri yemeğin yetersizliğinden önce, kitapsızlıktan şikâyet ettiler.

— Buraya okumağa geldik, bu uğurda her sıkıntıyı göze aldık, ama okuyacak kitabımız yok! dediler.

Derslerden çoğunun kitabı basılmamıştı. Kâğıtsızlıktan, parasızlıktan basılamamıştı. Basılmış olanlardan pek çoğu tükenmişti. 8-10 liraya basılmış bazı ders kitaplarının karaborsadaki fiyatı 100 liraya, 150 liraya kadar çıkmıştı.

Sayısı zaten az olan kütüphanelerde bu kitaplardan bir kaç nüsha ya var ya yoktu. Yüzlerce öğrencinin, bir ders için, kütüphanelerden birindeki 1-2 nüsha kitaptan hazırlanmak zorunda kalması olağan sayılıyordu. Bu kitaplardan ders aralarında birkaç sayfa okuyabilmek için sabahın 5'inde kütüphanelerin önünde kuyruğa giriliyordu. Üniversitelinin okumağa en geniş vakit ayırabileceği saatler, akşam 5'ten sonrasıydı. Fakat akşamın 5'i fakülte kütüphanelerinin kapanış saatiydi. O saatten sonra kütüphanelerdeki kitaplar okursuz, okurlarsa kahvehane köşelerinde kitapsız, sabahın olmasını bekliyorlardı.

Her ders için bir veya iki ders kitabı ile yetinilen eğilim kurumlarına dünyanın bizden başka belki hiç bir medenî ülkesinde «üniversite» denilmez. Çünkü üniversiteli, bir ilkokul veya lise öğrencisi gibi, herhangi bir ders için tek bir kitabın dar çerçevesine bağlanamaz. Gerçek üniversiteli, kendisine anlatılanı belleyen, ve sadece kendisine gösterilen bir-iki ders kitabını okuyan insan değil, kendisine anlatılan ve okutulanlardan hız alıp, ışık alıp, o hız ve ışıkla bilimin sayısız ve sonsuz yollarında kendi başına aramağa, araştırmağa çıkabilen, sentez yapabilen insandır.

Bizde ise, üniversitenin hemen her kolunda, öğrenciler, her ders için bir profesörün anlatacaklarına ve göstereceği bir veya iki ders kitabına bağlandıkları, gibi, üstelik profesörün ders notlarını basılı olarak bulabilmek, okumaları beklenen o bir-iki ders kitabını kitapçılardan veya kütüphanelerde bulup okuyabilmek imkânından da çoğu zaman yoksundurlar.

Kütüphane çalışması yapılmayan, yapılamıyan, kütüphane çalışması eğitiminin ayrılmaz bir parçası, hattâ belki derslerden daha önemli bir unsuru sayılmayan bir üniversite kavramının hiç bir medenî toplumda veri olamıyacağı hâlde, bizim üniversitelerimizde, gereği gibi kütüphane çalışması yapabilmek şöyle dursun, ders kitabı bile bulunmaz olunmuştur.

Uyanmak ve kalkınmak isteyen bir millet için yatırımların en gereklisi, en değerlisi, en verimlisi, okumak isteyen gençliğin kafasına yapılacak bilgi yatırımıdır. Bu yatırımın başlıca sermayesi de kitaptır.

Bu sermaye olmadıkça bilgi yatırımı yapılamaz. Bilgi yatırımı yapılmadıkça da hiç bir alanda gerçek ve sürekli bir kalkınma başarılamaz.

«Doğuda üniversite kuruyoruz», «Ege'de üniversite kuruyoruz»!..

Üniversitelerdeki öğrencilerin okuyacak kitabı olmadıktan sonra, bunlar boş lâftır, gösteriştir, milleti ve kendi kendini aldatmaktır.

500'e yakın halkevinin, 5000'e yakın halkodasının kitaplıklarını darmadağın eden, kimbilir hangi depolarda çürüten, okuma salonlarını kahvehane, nikâh salonu, eğlence yeri yapan, Millî Eğitim Bakanlığının yayınlarını yılda birkaç cilde indiren bir iktidar, şimdi, kitaplıkları bomboş üniversiteler açmakla, kitapsız kürsüleri çoğaltmakla, okumak isteyen, öğrenmek isteyen, Türk gençliğini oyalıyamaz.

Fakat, kim bilir, belki de bu iktidarın plânlı programlı tek icraatı budur! Çünkü okuyanı kendine düşman bilmektedir. O kadar ki, üniversiteliye, gece kaldığı yurtta gazete okumayı bile yasak etmektedir. 

Dosyalar

1958.03.26.jpg
1958.03.26_B.jpg
1958.03.26_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Kitapsız Okuma,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 29 Mart 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/974 ulaşıldı.