Yunanistan Notları VI: Avrupa'da Osmanlı Çağını yaşayan Türkler

Başlık: 
Yunanistan Notları VI: Avrupa'da Osmanlı Çağını yaşayan Türkler 
Kaynak: 
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2 
Tarih: 
1960-11-04 
Lokasyon: 
Rahşan Ecevit Arşivi 
Metin: 
GÜNAYDIN

BÜLENT ECEVİT

Yunanistan notları : VI

Avrupada Osmanlı Çağını yaşayan Türkler

Yunanistan'daki Türk topluğundan zaman zaman şikayetler gelir: Yunanlıların, örtülü usullerle, eşitlik gözetmeyen bir davranışla, kendilerini ekonomik bakımdan ezdiklerini, yaşama alanlarını daraltıp kısırlaştırdıklarını ileri sürerler.

Bu şikâyetler ne kadar yerindedir, bilmiyorum!.. Ancak, Türk Dışişleri Bakanı Selim Sarper'in Yunanistan'ı ziyareti sırasında, halkını» bir kısmı Türk olan Gümülcine'yi kısaca, bir — bir buçuk saatliğine görmekle, Yunanistan'daki Türklerin, kendi durumları için en başta kendilerinden şikâyetçi olmaları gerektiği sonucuna varmaktan kendimi alamadım.

Gümülcine'deki Türklerin büyük bir kısmının hâlâ Osmanlı çağında yaşadığı görülüyor. Osmanlı çağının da yenilik hareketleri öncesini yaşıyorlar. Gümülcine'de sanki yaşayan bir topluluk değil, Osmanlı hayatına dair canlı bir müze gördük.

Gümülcine kahvelerinde fesli, sarıklı adamlar oturuyor... Gümülcine sokaklarında çarşaflı kadınlar kaçışıyor. Gümülcine'deki Türk çocuklarının pek çoğu sübyan mekteplerine gidiyor. Modern okullar ötekilerin yanında boş kalmış. Gümülcine'deki Türk çocuklarından büyük bir kısmı, hiç bir müsbet bilgi edinmeksizin, eski yazı öğrenerek ve hafız olarak hayata atılıyorlar.

Yunan makamlarının, Yunanistan'daki Türk azınlığına türlü yollardan baskı yaptığı, farz edelim ki doğrudur! Fakat bir de böyle bir baskının zerresinin var olmadığını farzedin: O zaman sanki bu topluluk kalkınabilecek midir?.. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, bir Avrupa ülkesinde, hâlâ Ortaçağa yapışıp kalmış, fesli, sarıklı, birçok fertleri yalnız sübyan mekteplerinde okuyan bir azınlık grupunun, kalkınabilmek şöyle dursun, bugüne kadar yaşıyabilmesi, Avrupa topraklarında barınabilmesi bile bir mucize sayılmak gerekir! Bir Avrupa şehri olan Gümülcine'deki kadar geri kalmış bir Türk topluluğuna, bugün Anadolunun en geri, eskiye en bağlı köşelerinde bile rastlanamaz.

Ayrılışımızda, uçağa binerken, Türk Dışişleri Bakanı Selim Sarper, Müftüye hitaben dokunaklı bir konuşma yaptı. Nasıl dokunaklı konuşmasındı? 25 — 30 yıl önce, Konsolos olarak içinde yaşadığı bu Türk topluluğu, o zamandan beri ilerliyecek yerde gerilemişti. Daha doğudaki Türkiye'nin çok daha doğusunda ve gerisinde kalmıştı. Sarper, gericiliğe son verilmesi, eski yazı öğretiminden vaz geçilmesi için, Müftüyü gereği gibi uyarmağa çalıştı.

Bu uyarışın etkisi olacak mıdır, bilmiyoruz! Fakat herhalde Yunanistan'daki Türkler, üzerlerinde hiç bir baskı bulunmasa, kendilerine her bakımdan eşit davranılsa bile, bir Avrupa ülkesinde Doğulu kalarak, yirminci yüzyılın ikinci yarısında Ortaçağı yaşayarak refaha kavuşamıyacaklarını, kalkınamıyacaklarını, hattâ sonuna kadar barınamıyacaklarını bilmelidirler.

Gümülcine'yi bir saatliğine görmekle, Cumhuriyet Devrimlerinin, Atatürk'ün değerini büsbütün anladım. Yurdumuzda gericiliğe taviz vermenin, göz yummanın, doğrudan doğruya varlığımıza, yaşama hakkımıza karşı bir suikast olacağına bir kere daha inandım.

Gene Gümülcine'yi görünce insan, birçok üstün nitelikleri olan Türk toplumunun tehlikeli bir zaafını da kavrıyor. Bu zaaf, herşeyi devletten bekleme alışkanlığıdır. Bu zaaf yüzünden Türkler, kendi devletlerinden ayrı düştükleri yerde kolay kolay ayakta duramıyorlar.

Bu durumda, Yunanistan'daki Türk azınlığını uyandırmak ve kalkındırmak için belki en büyük ödev, Türkiye'ye düşmektedir. Örneğin, Yunanistan'daki Türklere teşebbüs ruhu aşılanması, iş hayatında devlet yardımına, himayesine muhtaç kalmaksızın daha çok muvaffak olma yollarının öğretilip gösterilmesi için Türkiye'den uzmanlar gönderilmelidir! Bu maksatla, Ticaret ve Sanayi Odalarının, Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunun işbirliğinden yararlanılabilir.

Fakat asıl, bu Türk topluluğu içinde, çok yalnız ve desteksiz kalmış olan aydın ve uyanık zümreye (el uzatılmalıdır!) Onlara Türkiye'den günü gününe gazete, dergi gönderecek bir servis kurulmalı; hele, aralarında Türkiye'den gelenler de bulunan Türk öğretmenlerine her bakımdan daha çok yardım edilmelidir! Bu idealist ve devrimci öğretmenler, fesli, sarıklı, çarşaflı bir çevrede akıntıya karşı kürek çeker durumdan kurtarılmalıdırlar! Mümkünse, Türk topluluklarının bulunduğu şehir ve köylerde Halkevlerinin, Halkodalarının benzerlerini kurmak için teşebbüse geçilmelidir!

Gerçi bilmiyoruz bu gibi teşebbüsleri Yunanlı dostlarımız nasıl karşılarlar?.. İçlerinde bazı yersiz kuruntular olabilir.

Örneğin, geçtiğimiz bütün Yunan şehir ve kasabalarında, hattâ bazı köylerde, Türk Dışişlrei Bakanı Yunan ve Türk bayraklarıyla karşılandığı halde, Gümülcine'de, halkının bir kısmı Türk olan, içinde bir Türk lisesi bulunan bu şehirde, bir tek Türk bayrağı asılmamıştı. Sordum! Astırılmamıştı!

Bu bana pek yersiz bir kuşkunun, bir kuruntunun belirtisi gibi göründü.

Fakat Yunanlı dostlarımızın, Yunanistan'daki Türk azınlığına Türkiye'den gösterilecek ilgiyi, bu azınlığı uyandırmak, kalkındırmak için yapılacak her hangi bir teşebbüsü, arka niyetlere bağlamamaları, kaygı ile karşılamamaları gerekir. Türkiye'deki Rumların iyi ve sadık birer Türk vatandaşı olmaları kadar Yunanistan'daki Türklerin de iyi ve sadık birer Yunan vatandaşı olmaları, iki ülke arasında dostluğun kaçınılmaz bir şartıdır. Türkiye'de bulunan aksini düşünen yoktur.

Yunanistan'daki Türk topluluğu uyanıp kalkınabildiği, çağdaş uygarlığa ayak uydurabildiği nisbette, Yunanistan için de daha verimli, daha faydalı bir unsur olacak, ve Yunan idaresinde kendini daha büyük bir huzur içinde hissedecektir.

Bir Yunanlı yüksek memurla, Gümülcine'yi konuşuyorduk. Yunanlı memur bana şöyle dedi:

— Yunanistan'daki Türk topluluğunu bu halde katmağa bizim teşvik ettiğimizi söylerler. Fakat bu itham yapılırken bir şey unutulur: Yunanistan Atatürk Türkiyesi gibi bir devrim geçirmiş değildir. Yunanistan'da bir devrimci idare yoktur. Onun için, azınlıklar şöyle dursun, Yunan asıllıları bile Türkiye'deki gibi devrimci usullerle uyandırmamız mümkün değildir. Her yıl yüzlerce Yunan çocuğu, bazı çevrelerdeki taassup yüzünden, manastırlara kapanarak genç yaşta hayatla ilişiğini keser. Biz bunu bile önleyebilecek durumda değiliz...

Gerçek bundan ibaret midir, bilmiyorum! Fakat Yunanlı memurun sözlerinde herhalde bir gerçek payı da yok sayılmaz.

Madem ki Yunanistan'da, Cumhuriyet Türkiyesindeki gibi devrimler yapılmamış, böyle devrimlere ihtiyaç duyulmamıştır, o halde, Yunanistan'daki Türk topluluğunun çağdaş Batı uygarlığı ortamına kavuşturulabilmesinin, — şüphesiz Yunan hükümranlık haklarına saygı gösterilmek şartı ile — Türkiye'den gelecek mânevi yardım ve ilgiden başka yolu yok demektir.

Yunanistan'daki Türkler, bir bakıma Türklüğün bu dost ülkede, hattâ, Avrupa'da, temsilcileri, ve bunun da üstünde, Türk — Yunan dostluğunun, kardeşliğinin Yunanistandaki bağı olmak mevkiindedirler. Yunanistan'daki Türk topluluğu, yaşama tarzı ile, ekonomik durumu ile ve kültürü ile, gerek Yunanistan'ın gerek Türkiye'nin bugünkü seviyelerinin altında, bugün vardıkları merhalenin gerisinde kaldıkça, ne temsilcilik ödevini gereği gibi yapabilir ne de iki ülke arasında beklenebileceği kadar sağlam bir dostluk ve kardeşlik bağı olabilirler.

Bu topluluğun seviyesini Türkiye'nin ve Yunanistan'ın genel seviyeleriyle bir hizaya getirmek, iki ülkeyi, iki ulusu daha çok biribirine bağlıyacak iki ulusun biribirini daha iyi anlıyabilmesini sağlıyacaktır.

Yunan Dışişleri Bakanı Averoff'un, Türk heyeti Atina'da iken söylediği gibi, iki memleketteki azınlıkların bir bağlılık, anlaşma ve yakınlık unsuru haline gelmeleri mümkündür. Fakat bunun için, her şeyden önce, Yunanistan'daki Türk azınlığını çağımıza ulaştırmak, iki ülkenin bugünkü genel seviyelerine yükseltmek, iki ulusun hayat görünüşü, yaşama tarzını benimser hale getirmek gerekir.

Bu uğurda Yunanistan da Türkiye de, tam bir karşılıklı güven havası içinde, ellerinden geleni yapmalıdırlar!

SON

DÜZELTME: Dünkü yazımızın birinci paragrafında, sondan dördüncü ve beşinci satırların arasına şu satır girecekti:

«...meselelerin hâllini de zamana bırakmayı, Türkiye'deki...» 

Dosyalar

1960.11.04.RE_B1.jpg
1960.11.04.RE_B2.jpg
1960.11.04.RE_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Yunanistan Notları VI: Avrupa'da Osmanlı Çağını yaşayan Türkler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 28 Mart 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1271 ulaşıldı.