Sosyalizm ve Doktrin

Başlık: 
Sosyalizm ve Doktrin 
Kaynak: 
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5 
Tarih: 
1960-09-06 
Lokasyon: 
Rahşan Ecevit Arşivi 
Metin: 
Sosyalizm ve doktrin

Batılılaşma hareketi Türkiye'ye, değişik bir dünya görüşünün, değişik bir yaşama yolunun, değişik değer ölçülerinin ardı sıra, bazı klişeler, formüller de getirmektedir.

Bir kısım Türk aydınları, Türkiye'nin toplumsal gerçekleri üzerinde durmaksızın, bu gerçeklerin tarih içindeki oluşu ile ilgilenmeksizin, Batının kurumlarını, sistemlerini öğrenmeye çalıştıkları için, bu klişeleri, formülleri, boşlukta kalmış aydınlara özgü bir özenticilikle, olduğu gibi benimsenmeğe kalkışırlar.

Bunda mazur da görülebilirler. Çünkü tarih eğitimimiz, tarih kitaplarımız, Türk tarihinin daha çok askerî yönü ile ilgilenir; toplumsal yönü ile ilgilenmez; ya da ancak Osmanlı Devletinde yenilik hareketlerinin başladığı devreden itibaren tarihimizin toplumsal yönüne ilgi gösterir. Bu ilgi ise yüzeyde kalır, çünkü Türk toplumunun birçok nitelikleri, özellikleri, daha eskiden, Osmanlı çağındaki yenilik hareketlerinin de öncesinden kalmadır.

Türk toplumunun hemen hemen dokunulmamış halde duran geniş alt yapısının, tarihten, Osmanlı Devletindeki yenilik hareketinin de öncesinden kalma özellik ve nitelikleri üzerine eğilecek olursak, bu toplumun sosyal eşitlik temelleri üzerine kurulu olduğunu görürüz.

Bu toplumda sınıf ayrılışları yoktur. Bu toplumun tarihinde aristokrasi de gerçek kölelik de yoktur. Kölelik kimsenin kendi ömrünü aşmamış, unvanlar kuşaktan kuşağa aktarılmamıştır. Yaygın bir sosyal mesele sayılacak, büyük bir sosyal ve ekonomik baskı unsuru sayılacak ölçüde özel sermaye birikmeleri, hattâ, belirli bazı bölgeler dışında, kökleşmiş bir toprak ağalığı sistemi bile yoktur.

Türkiye'deki sosyal dengesizlikler, sosyal adaletsizlikten çok, ekonomik ve kültürel gerilikten doğmaktadır.

Evet, Türk köylüsünün büyük çoğunluğu yoksuldur: Kaygı verici meseleler, derin sosyal dengesizlikler doğuracak kadar yoksul... Ama bu yoksulluk, sistemleşmiş bir haksızlıktan, toplum yapımızın kuruluşundaki bir sosyal adaletsizlikten çok, ekonomimizin yapısındaki gerilikten, seviyesindeki düşüklükten, ve bu geriliği ve düşüklüğü yenmede başlıca etken olabilecek kültürün eksikliğinden, eğitimin yetersizliğinden ileri gelmektedir.

Evet, Türk işçisi yoksuldur: Büyük şehirlerimizde şimdiden büyük bir sosyal tehlike sayılabilecek, tehlikeli bir sosyal dengesizlik doğurabilecek kadar yoksul... Ama bu yoksulluk, sermayedarın işçiyi istismarından çok (böyle bir istismar yoktur demek istemiyoruz), yeteri kadar sermaye (ister devlet sermayesi, ister özel sermaye) birikmemiş olmasından doğmaktadır.

Bu manzara karşısında, Batının doktrinci sosyalistlerinin hareket noktaları, Türk toplumunda hiçbir dayanak bulamaz.

Sosyalizmi doktrincilikten kurtarmaya çalışan İngiliz sosyalistlerinin başta gelenlerinden C.A.R. Crosland, bu hareket noktalarını sıralarken, sosyalistlerin 3 konudaki protestosunu belirtir.

1. Kapitalizmin yarattığı maddî yoksulluğa, sefalete karşı protesto:

2. Sınıflara ayrılmış toplum düzenine karşı protesto;

3. Kapitalizmin bir ekonomik sistem olarak yetersizliğine karşı protesto.

Fakat gerek Crosland'ın, gerek gerçekçi İngiliz sosyalistlerinin meydana getirdiği «Socialist Union» a bağlı başka düşünür, yazar ve politikacıların belirttiği gibi, birçok Batı toplumlarında bile, sosyalistlerin çabaları ve etkileri ile, bu protesto sebepleri ortadan kalkmaktadır. Bu protesto sebepleri ortadan kalktıkça da, bu protestolara dayanan doktrinler süresini doldurmuş olmaktadır.

Türk toplumunda ise bu protesto sebepleri zaten şimdiye kadar oluşmamıştır: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, toplum yapımız zaten sınıfsızdır; kapitalizm ise Türkiye'de zaten gelişmemiş olduğu için (D.P. birkaç yıl daha iktidarda kalsa idi, şüphesiz gelişecek, ve pek tehlikeli ölçülere varacaktı), ne maddî yoksulluktan ve sefaletten ne de ekonomimizin yetersizliğinden kapitalizm sorumlu tutulabilir.

Batıda sosyalizm, kendi insaniyetçi ülkülerine ve ahlâk ölçülerine engel olan bir toplum yapısını, bir ekonomik düzeni ve toplumsal ve ekonomik kuruluş ve davranışları yıkma ödevi ile karşı karşıya bulunduğu sürece doktrinci olmuş; bir doktrine dayanan klişeler ve formüllerle taraftar toplamıştır. Ama bu yıkma ödevini başarıp ya da, bugün İngiltere'de olduğu gibi, başarılmasını artık Muhafazakâr iktidarın bile önliyemiyeceği hale getirip, yapıcılık safhasına geçince, Batı sosyalizmi, daha çok hareket kaabiliyeti kazanmak, bunun için de doktrinciliğin zincirlerinden kurtulmak, belirli doktrinlere bağlı formülleşmiş metodlardan çok, amaçlar üzerinde durmak, ve değişen şartlara göre değişik, hattâ karma metodlara baş vurmak ihtiyacını duymağa başlamıştır.

Batılı sosyalistlerin yıkmak istedikleri şeylerin zaten kurulmamış olduğu bir Türkiye'de, Batı sosyalizminin protestoculuk devresinden kalma bir takım klişelerle, formüllerle, dogmalarla ortaya çıkmak, Türkiye'de sosyalizmin insaniyetçi ülkülerini, ahlâk ölçülerini benimsemeyi yetersiz bulup «doktrin de doktrin» diye tutturmak, faydasızdır, özenticiliktir.

«Halkçılık» ilkesi Cumhuriyet Halk Partisinin, bu ülküleri ve ölçüleri benimsediğinin ifadesidir; C.H.P. nin «devletçilik» ilkesi ise, bu insaniyetçi ülkülerin ve ahlâk ölçülerinin sağlanmasından, veya, zaten sağlanmış oldukları hallerde, ekonomik gelişmemizin akışı içinde korunmasından verimli kılınmasından, devleti sorumlu tutmaktadır.

C.H.P. için önemli olan, devletin bu sorumluluğu taşımasıdır; nasıl taşıyacağı değil. Yerine ve ihtiyaca göre devletleştirmeye de gidebilir, yerine ve ihtiyaca göre devlet kesimini sınırlayıp, piyasa mekanizmasını ve vergi sistemini sosyal ve ekonomik adalet ölçülerine göre düzenlemek ve ayarlamakla da yetinebilir.

Devletin bu sorumluluğu nasıl taşıyacağını doktrinler değil, sürekli olarak değişen durumlar karşısında sürekli olarak gözden geçirilen ve ihtiyaca göre değiştirilebilen, sağduyuya dayanır realist kararlar, tedbirler alabilme yeteneği tayin edecektir. Bu yeteneği de, C.H.P. ne, dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, devrimciliği sağlamaktadır.

Dileyen parti, içinde «sosyalist» veya «sosyal» kelimesi geçen dilediği adı alabilir; dileyen parti kendini dilediği doktrinlerle bağlayabilir; fakat C.H.P. nin halkçılığının ve devletçiliğinin çizdiği, devrimciliğinin de hareket ve hayatiyet kattığı hattın solunda yer aldığını iddia edecek hiç bir parti veya doktrin, bugün Türkiye'de özentici bir entellektüel fantezisi olmaktan ileri gidemiyecek, Türk toplum şartları içinde pratik bir değer taşımıyacak, Türk politikasında rol oynayamıyacaktır.

DÜZELTME:

Dünkü «Devrimcilik ve doktrin» başlıklı yazımızın bazı nüshalarda silik çıkan son paragrafı şöyle olacaktır:

«C.H.P. devrimci kalacaktır, akıcı kalacaktır, kendi yaptığı ve yapacağı devrimlerin meydana getirdiği ve getireceği yeni durumlarla bağdaşabilmek, hattâ onları aşabilmek üzere sürekli olarak kendi kendini yenileyebilecek kadar dinamik kalacaktır.»

Gene dünkü yazımızın, birinci sayfada, birinci sütunun son satırındaki «dinenci» kelimesi «direnci» olacaktır. 

Dosyalar

1960.09.06.RE_B1.jpg
1960.09.06.RE_B2.jpg
1960.09.06.RE_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Sosyalizm ve Doktrin,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 19 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1234 ulaşıldı.